Bu yazıyı Derya Baykal okumasınSarıkız'ın AnılarıSanki 25 yıl önce hiç tanışmamışız, sanki beni ilk öpen erkek o değilmiş, sanki yazdığı TRT dizisinde rol almamışım gibi, Ferhan Şensoy’un oyununa gizli gizli gittim. Fena kalpli olmayın, öyle sandığınız gibi eski bir "aşkötan kaçış filan değil, sadece gazeteci veya eski arkadaş "ayağına yatıp" ücret ödemeden içeri girmekten hoşlanmadığım için.
Oyunu izlerken -özellikle kızları- anılar kafamın içinde uçuştu durdu. Şensoy’la yıllar önce, DGSA’nın sınavlarında tanışmıştık. 5-6 genç arkadaştık, akademinin tam karşısında Agora diye bir yer vardı, orada buluşup hayata dair ahkam keserdik. Ben şahsen, Simone de Beauvoir olmaktan yeni yeni vazgeçmiş, Sartre yerine Türk erkeklerine razı olmuştum. Şansıma da çıka çıka gurubun en içine kapanık genci sakallı Hasan çıkmıştı. 15 gün boyunca üzerinden çıkarmadığı siyah pantolonu ve gömleğiyle, dış görünüşe önem vermeyen (!) bu kişilikli gençle oyalanırken, Ferhan grubun en güzel kızını kapmıştı bile. Kıza, sarışın olduğu için "civciv" diyorduk. İzmirli bir ailenin kızıydı ve Ferhan’a kısa zamanda aşık oldu. Bir akşamüstü Ferhan, Civciv’le beni Karaköy İskelesi’nden vapura bindirirken ikimizi de dudaklarımızdan öptü. Kızı isteyerek, beni ise telaştan. Yanağımdan öpmek için eğildiğinde kafamı ters yana çevirince olan oldu. Sonra yıllarca espri yaptık. "Namus gitti, beni almak zorundasın artık" diyerek. Tabii Güzin Abla’ya gelen mektupların da etkisiyle...
Derken sınavlar bitti ve Civciv akademiye giremedi. Ailesi, İzmir’e dönmesi için baskı yapmaya başlayınca onu elbirliği ile hostes yaptık Ferhan’dan ayrılmasın diye. Ama iyi yapmamışız. Civciv, Paris’teki uçak kazasında öldü. (Bu anıyı Şensoy’un "Gündeste" adlı kitabında, onun olağanüstü anlatımıyla okumuşsunuzdur sanırım.)
Ferhan’ın kendisini toparlaması uzun sürdü. Bizim de... Ama çok gençtik ve "Hayat önümüzde duruyordu". Sonra her birimiz bir yerlere dağıldık. Başka aşklarımız, başka evliliklerimiz oldu. Aradan yıllar geçti, Şensoy’la yollarımız yeniden kesişti. TRT’nin siyah-beyaz dönemiydi ve bir dizi yazıyordu. Nasıl bir yeteneksiz olduğumu bildiği halde, bana da -renk katmam babında- oynamam için ısrar etti. Kendisi de, onu, Ferhan Şensoy yapan "Adnan Pazarlama"yı oynadı. Benimse aklım kamera arkasındaydı. Çekim sırasında sözlerimi unutuyordum. Allah’tan dizi bitti de kurtuldum. "Sanat camiası" da benden kurtuldu.
Derya Baykal’a gelince. Onu da ilk kez Hilton Oteli’nde görmüştüm. Bir erkek çocuğu annesi olarak, uzun sarı saçlarıyla incecik, çok ama çok güzel bir kızdı. Ankara
Devlet Tiyatrosu’ndan, Şan Müzikholü’ne transfer olduğu yıllardı sanırım. Daha sonra Ferhan’la evlendiler. Ve o iki fıstık dünyaya geldi. "Şu Gogol Delisi" oyunuyla ATV’de programıma konuk olmuştu Derya, o günden beri de karşılaşmamıştık.
Gelelim ailecek oynadıkları oyuna; "Sahibinden Satılık Birinci El Ortaoyunu". Şayet benim gibi internetten anlamıyorsanız ve gelen e-postaları okumak için oğlunuza rüşvet veriyorsanız; ya bu oyunu izleyeceksiniz ya salaklığı bir kenara bırakıp bu işi derhal öğreneceksiniz ya da oğlunuzu değiştireceksiniz. Ama karar vermeden önce oyunu mutlaka görün. Krizi filan boşverin, bir yerlerden üç-beş kuruş arttırın ve gidin. Ayrıca, anne-babalarıyla sahne alan o iki fıstığı da görünce bakın nasıl içiniz ısınacak.
CUMARTESİ