Cumartesi Ekmek bulamazlarsa Manolo giysinler!

Ekmek bulamazlarsa Manolo giysinler!

10.06.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Ekmek bulamazlarsa Manolo giysinler

malphan@milliyet.com.tr Madonna burada "Manolo Blahnik etiketli ayakkabılardan" bahsediyor. İnsanın başını döndürecek kadar yüksek topuklu, zarif, esprili ve dikkat çekici olan Manolo Blahnik'lerin benzerini bulmak pek mümkün değil. Bu ayakkabılar yasak ilişkilere saklanan, güç bela bastırılan türde bir tutkuyu kışkırtır. "Sex and the City"nin ayakkabı delisi kahramanı Carrie Bradshaw (Sarah Jessica Parker) sayesinde eskiden adını duymayanlar da artık Manolo Blahnik markasına aşina oldu. İlk ayakkabısını 35 yıl önce tasarlayan Manolo Blahnik'in imzasını taşıyan bir ayakkabıya sahip olmayan tek bir ünlü yoktur herhalde. Madonna'nın "Seksten daha güzel" diye nitelendirdiği bir şey düşünün. Hani başkası söylese neyse; ama bu sözler şarkılarında, kliplerinde, sahne şovlarında geçmişten bugüne sürekli seks vurgusu yapan Madonna'nın ağzından çıkıyorsa insan neyin seksten daha güzel olduğunu merak ediyor. Blahnik'in son girişimi, Sofia Coppola'nın son filminde Marie Antoinette'in ayakkabılarını tasarlamak oldu. "Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler" sözüyle tanınan, pahalı zevklere sahip bir kraliçeyi Manolo Blahnik'ten aşağısı kurtaramazdı zaten. Cannes Film Festivali'nde gösterilen film iyi eleştiriler almasa da, filmi izleyenlerin söylediğine ve film karelerinden anlaşıldığına göre kostümler ve ayakkabılar muhteşem. Yani film çuvallasa da Blahnik yine sınavı geçti. Filmin yapımcıları ayakkabıları tasarlaması için kendisine teklif götürdüklerinde Blahnik elindeki işleri bırakıp filme konsantre olmuş. "Ayakkabılar seksi olsun" demişler ama Blahnik döneme uygun bir şeyler yapmak için 18'inci yüzyıl ayakkabılarını incelemiş. Sonuçta renkli, kurdelalı, taşlı, süet ve saten ayakkabılar ortaya çıkmış. Bunlar "arzu nesnesi" Manolo'ları pek andırmıyor ama sarayın koridorlarında gelip giden kutulara bakılırsa Marie Antoinette'in gardırobunda sağlam bir yer teşkil ediyor. "Ayakkabılar seksi olsun" Geçen yaz da karşılaştık bu iç çamaşırıyla denize girenlerin manzaralarıyla. Sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin girişimi sonucunda plajlarda 3-5 milyona mayo satılmaya başlandı. Ama mayo fikrini kazıyamadık kafamıza. Bu yoksullukla falan da açıklanacak bir şey değil. Plajlarda satılıyor, kimi markalar da uygun fırsatlar sunuyor. Dagi'nin outlet mağazasında cüzi bir rakama bir mayo alana bir tane de bedava veriliyor. Almayanı dövüyorlar yani. Adam gelir düzeyi en düşük semtlerden bile geliyor olsa, Amerikan sigarası içiyor, evinde uydu kanalı var ama mayo giymiyor işte. Giydiremiyorsunuz. Karısıyla, çocuğuyla gidiyor plaja; komşular etrafta, bütün mahalle orada. Birkaç ay önce yaptığım bir röportajda Kadir Topbaş durumu şöyle demişti: "Ayıp olduğunu görecekler. İç çamaşırıyla, yatak kıyafetiyle denize girmenin ahlaken doğru olmadığını öğrenecekler." Ne zaman öğreneceğiz acaba? Sabırla bekliyoruz. Türkler neden mayo sevmez?