"Sıkılırsan gel yanıma ama sonra git..."Eski Fikret’i kuşlar götürdüÇingenelerle ilgili "Dansöz" filmi çingene ruhlu Fikret Kuşkan’ı İstanbul’a getirdi. Ama o yine kaçmak için fırsat kolluyorMefaret AktaşBazen kilitleniyorum, böyle oturuyorum. Bana kal geliyor," diyor Fikret Kuşkan. Kilitlenmekle kalsa iyi, gidiyor bir de Kaş’ta Kalkan’da falan kitleniyor. Sonra bulunmuyor. Filmi "Dansöz"de oynuyor, belki o bize bulur diye Savaş Ay’ı bile aradım, o da "Biz de dublaj için arıyoruz, bulursan
haber ver," dedi.
Zor oldu ama buldum elbet. Röportaj uğruna bütün Cihangir’i 10 dakika içinde falan dolaştık. "Ben poz veremem, sahte bunlar, sen benim anımı çalıyorsun" diye Ercan’ı kalbi kırık gönderdikten sonra artık yürümeye mecalimin kalmadığını anlamış olsa gerek insafa geldi de, evinde durduk. Kuşkan teyp açıkken konuşurken, tam da tiyatrocu gibi, ağır, yorucu. Hareket ederken çok hızlı yine yorucu.Verdiği bir röportajdan sonra hakkında dava açılınca, teyp açıkken çenesini tutmaya karar vermiş. Teyp kapanınca kalkanlarını indiriyor. Gülen, hikayeler anlatan, samimi, ağzı bozuk, daha da delikanlı bir adam oluyor. "Çok hopladım, zıpladım zamanında" diyor, alemlerin altından girip, üstünden çıkmış gençken. Şimdi de İstanbul’a geçirdiği 10 günde yorulacak kadar hızlı yaşıyor. Bizim camiada ona röportaja giden kızlar, aşık olup da gelirler, diyorlar. Anlamıyorlar mı mesela, bu adam severken döver insanı.
Hep ortadan kayboluyorsun. Çingene gibi yaşıyorsun. Sevgilin delirmiyor mu? Nasıl oluyor?Sevgilim yok. Ama bu yüzden İlişkilerim bu zamana kadar kötü oluyordu. Sevgilim hayatımın en içinde olan insan oluyordu. Bu kaçışlarımda her seferinde onu da götürmek istiyordum. Ama şimdi bunun bir yanılgı olduğunu, ilişkiyi bozduğunu, ona çok fazla kendimi açmama da gerek olmadığını düşünüyorum. Tam tersi, diğer arkadaşlarıma uyguladığım tavrı sevgililerime de, eğer olacaksa, sergilerim artık. Canım ne istiyorsa yapmama engel olmayacak bir insan benim hayatıma girebilir. Bu gitmelerim, "Ben şimdi gidiyorum, sen gelemezsin" demek değil ama şu var: "Ben gidiyorum kendine iyi bak, biraz kafamı dinleyeceğim. Çok sıkılırsan gel, kal ama git"
‘İnsanları tekmelerdim’Nasıl "git" yani?Artık ancak içimdeki gizli hayali, tanımadığım bir kadının ağzında duyarsam, o kadının doğru olduğuna inanacağım. Sen beni sevdin, ben seni sevdimle olmuyor. Ama bu özgürlük git, bir kadınla beraberken elli bin kadınla beraber ol demek değil ki, benim özgürlüğüm teknede, dağdaki özgürlüğüm, kulübede yazarkenki anımın özgürlüğüdür.
Çok mu yalnız kalıyorsun?Yalnızlığı severim. Çocukluğumdan beri sosyal fobim var. Kalabalık yerlerden hiç haz etmedim ki. İstiklal’de beş-altı yaşında annemle yürürken, önümdeki insanların ayaklarını tekmelermişim "açılın, çekilin" diye. Stadyumlar falan da beni tedirgin eder. Gündüzlerden çok geceleri sevmemin nedenlerinden biri de bu aslında.
Dünyadaki her aktör İsa’yı oynamak ister. Aynı filmde başka bir rol olsa oynamazdım. Beni ilgilendiren yalnızca bu karakter
Geçenlerde uzun zaman sonra ilk kez televizyonda bir röportajını gördüm. Eskisinden çok farklıydın. Sakin, agresifliği gitmiş, hatta biraz daha düzene boyun eğmiş gibi... Ne demek "düzen" ya? Hayır. Sadece artık sorulara kızgın ve öfkeli cevaplar vermiyorum. 30’unda erkeklere bir şey oluyor. Durgunluk, telaşsızlık geliyor. Zekayı işin içine sokması gereken bir döneme giriyor. Bu anarşist bir ruhun örselenmesi değil ki. "Düzen" kelimesi yanlış. Artık saldırgan, öfkeli, kendime bile antipatik geldiğim dönemimi atlatmaya başlamışım. Kendiliğinden oluyor. Günde yirmi defa patlayan adam iki üç ayda zor sinirleniyor. Arkadaşlarım da bana "Sen çok dingin oldun" diyor zaten.
‘Herkes oynamak ister’Hangi halini seviyorlar?Bunu tabii.
"Dansöz"deki İsa rolü çok kısa bir rol sanırım. Neden bu filmi seçtin oynamak için?Savaş Ay "Çekmem gereken bir sahnem var, İsa rolü" dedi. Ben de arkadaşımın yanındayım. Hemen İncil’i, mukaddes kitabı koyduk önümüze. Dört kitaba birden baktım. Süleyman, Eyüp ya da Musa peygamberler de istenmiş olsaydı oynardım. Bunlar insanlık tarihine damgalar vurmuş önemli ışıklar. Dünyadaki her aktör İsa peygamberi oynamak ister.
Kaş’a falan gittiğinde ne yapıyorsun?Yazıyorum, çiziyorum, yüzüyorum. Diyafram çalışıyorum. Bir buçuk yıldır falan bir sinema hikayesi arıyordum. Yapımcının parasının geri döneceği, gözlerinden kıvılcımlar çıkararak iki milyon doları çıkarıp koyabileceği bir hikaye buldum. Bu toplumun içinde çok özel bir sinema yeri var. Biz bir dönem Hindistan’dan farklı değilmişiz. Bu gene yakalanır. Çünkü bizde perdeye karşı, sahneye karşı önemli bir bilinçaltı var. Herkes orada var olmak istiyor. Türkiye’de şu anda çok konuşulan, herkesin oyunculuk yapma derdi çok anormal bir şey değil. Bu toplumun renginde var oyunculuk. Karadenizliler mesela, hayatımda tanıdığım en renkli toplum. Biz de bir de herkes taklit yapar. Taklitçiliğe de meyilli bir toplumuz.
Çekecek misin hikayeyi filme?Çok iyi hazırlanırsam çekerim. Cesaret ve gücü bulamazsam da çekmem. Beğendiğim başka bir arkadaşa verir, ben de oynarım.
Kime teslim edersin senaryonu?"Teslimiyet" yanlış, sinema beraber yapılır. Bizde senaristlerle yönetmenler, yönetmenlerle oyuncular arasında var olan husumet tamamen dil üslubundan kaynaklanıyor. İnsanlar birbirlerini anlayabilirler. İnadına anlamamak için uğraşıyorlar. Bir kelimeye elli ayrı yerden bakılabilir. Bir yerden bakarsan aklının tavanı var demektir. Hep kafanı çarpıp yararsın. Zaten ülkenin de tavanı var.
Peki kimle çekmek istersin?Beğendiğim bir hikayeye baktığımda, onun hangisinin üslubuna uyacağını düşünürüm.
Tamam ama kimle? Hikayeye göre Umur Turagay olabilir. O zaman bu çok şık bir kent filmi olur. Onun kamerasının açılarını, tarzını seviyorum.
Artık yakmıyor...Eskiden yazdıklarını hep yakıyormuşsun... Öyle bir manyaklığım vardı daha gençken. Sıkılıyordum, agresyon ve patlama anlarımda en değerli şeylerimi yakardım. Sonra geçti. Şimdi yine kendime bir gün çok öfkelenir de hepsini toplayıp yakar mıyım, yok canım yakmam artık. Niye yapayım ki şimdi?
"Şaşıfelek Çıkmazı"nın devamını çekiyormuşsunuz...Evet çalışırken keyif aldığım bir dizi. Zamanında ayaklarımın geri geri gittiği işler oldu. "Gençler" dizisi gibi. Ben onu yalnızca para için yapıyor, çekerken utanıyordum. Utanıyorum dediysem de bu beni ilgilendirir. Kıçımın kenarıyla yaptığım bir dizidir ama öpüp başlarına koysunlar. Esneyerek sete gittiğim, hiç emek sarfetmediğim diziydi ama patlamıştı.
Bir tek "Gençler"den mi utanıyorsun?Boş ver, unut gitsin ya "Gençler"i de unuttum gitti. Kıyaslamak ve örnek vermek için yanlış dizi aslında. Ama çok severek yaptığım bir çalışma olan "Issızlığın Ortası"nı kaldırsınlar başka dizilerle yan yana koysunlar bakalım ne olacak.
CUMARTESİ