09.07.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
tubakyol@yahoo.com Üstelik bize açlıktan ölme ihtimalinin yanında ölesiye sıkılma şıkkını verenlere ne kadar şükranlarımızı sunsak az! Zira çok şanslıyız esasında. Bu dünyada bir yerlerde açlıktan ölenler var; biliyoruz. Her gün hiç sevmediğimiz kılıklara bürünüp hiç sevmediğimiz işlere gitmek, hiç sevmediğimiz işleri yaparken hiç sevmediğimiz insanlara gülümsemek zorundayız. Elbette sıkılıyoruz. Her gün bir önceki günden daha fazla sıkılarak ölüme yaklaşıyoruz. İnsanların bir bizonu hep birlikte tutup yediği günlerden; birinin "bizon"u tuttuğu, başka birinin pişirdiği, diğerinin masaya getirdiği, berikinin yediği, "öteki"nin açlıktan öldüğü günlere nasıl geldik?Açlıktan ölmemek uğruna can sıkıntısından ölmeyi kabul ettiğimiz için herhalde, kendimizi domuz gibi yemeğe verdik. Hayatın tüm "lezzetlerini" tabaklarda arıyoruz şimdi. Ne yesek diye uyanıp, bütün gün ne yiyeceğiz gibi konuşup, yarın yiyeceklerimizin hayaliyle yatıyoruz.Gidip gördüğümüz yerler "ağzımızda hoş bir tat bırakıyor", "tadı damadığımızda kalıyor". Sadece yediklerimiz değil beğendiğimiz her şey bize "lezzetli" geliyor. Lezzetli bir kitap, lezzetli bir film, lezzetli eleştiri, hatta lezzetli resim... Hayatımızın tek eğlencesi yemek olunca, hayatın diğer tüm alanları da "yemek" üzerinden şekilleniyor. Kavgalar bile... "Hoş bir tat bırakan" mekanlar, "lezzetli" kitaplar... Bu yüzden işte G8 Zirvesi öncesinde Fransa-Britanya çekişmesi de mutfak kültürü üzerinden yürüdü.Chirac "Bu kadar kötü yemek yapan insanlara güvenemezsiniz. Finlandiya'dan sonra en kötü mutfağı olan ülke Britanya" diye saldırdı. İngiliz basını da mideye hitap eden cevaplar verdi: "Krep gibi cıvık konuşma Chirac", "Sarmısak kokan züppe", "Ucuz şarapçı", "Chirac yüzünde bir yumurta ile kalakaldı", "Safra dolu bir adam, yemek üzerine ahkâm kesemez"... Bir gazete Chirac'ın eski Britanya Başbakanı Margaret Thatcher için "Bu yaşlı çanta daha ne istiyor? Testislerimi tabağa koymamı mı?" dediğini bile iddia etti.The Guardian ise bir yemek tarifi verdi: "Halk desteğini yitirmiş bir devlet başkanı, bir demet can çekişen devlet adamı ve bir çift küresel zirve alın. Ulusun duayen stereotipini ısıtın. Bir tutam espri katın. Arkanıza yaslanın ve rozbifin nasıl piştiğini izleyin." Ve sonra İskoçya'daki Zirve'de hep birlikte 12 saat İskoç viskisi fıçıları üzerinde tütsülenerek tereyağı ile misket limonu eklendikten sonra beş dakika fırında kızartılan ıstakoz yediler afiyetle. * * * Bu G8'den aklımızda kalan da bu oldu. Yemek! Oysa gümdemde iki önemli konu var: Yoksulluk ve küresel ısınma. Ama liderler ha bire tıkınıyorlar.G usülü 8 obezlik Zirve Çorbası: Yoksul Afrika ülkelerinin borçlarını alın küresel ısınma ile kaynayana kadar ısıtın. İçine bir tutam icraat, bol vaat ekleyin. Ozon tabakasında kalan ozonla servis edin. Afiyet olsun. İskoç viskisi fıçısı üstünde tütsülenmiş ıstakoz yiyen adamlara güvenebilir miyiz? Ben kızdığım, alındığım zamanlarda, bunu da yüksek sesle söylemek istemiyorsam eğer, ya "Tokum" diye yemek yemeyi reddediyormuşum ya da manik manik önümdekileri silip süpürüp masadan çabucak kalkıveriyormuşum. Böylece tek kelime etmeden tepki gösteriyormuşum. Sevgilim söyledi. Bilerek yaptığım bir şey değildi. Bu da yemek üzerinden benim sessiz dilim belli ki. Bu hafta manik de değilim, depresif de... Dilsizim. manik depresif köşe Hülya Avşar yıllar sonra bikinili yakalandı. Eh, fena da görünmüyordu. Hele de rakipleri düşünüldüğünde, mankenlerin bile selülitten kırıldığı bir memlekette... "Avantaj Hülya'da" denebilir herhalde. Gülben Ergen gerçi, "Ben göbeğimi içime çekmiyorum" diyerek "servis kırmak" için bir hamle yapmadı değil, yaptı. Fakat neticede maç puanını, gayet yumuşak bir vuruşla, "Kızmıyorum, aksine bana sataşması hoşuma gidiyor" diyen Avşar aldı."Oyun, set ve maç.... Hülya Avşar!" Oyun, set ve maç... Kimin? İnsanlar neredeyse işyerine girdikleri anda öğlen ne yiyeceklerini konuşmaya başlıyorlar. Öğle yemeğinden sonra herkes bu defa da akşam yemeğine konsantre oluyor. Ne yiyeceğiz?Bu çok mühim ihtiyaç gayet faideli bir internet sitesinin hazırlanmasına sebep olmuş: www.bugunneyiyelim.com Sipariş verebilecek mesafede değilseniz bile o günkü mönünüzü oluşturmanıza yardımı olur herhalde. Açlık durumunuza göre şu başlıklardan birini seçiyorsunuz: Bugün orta boy bir öküzü bile yiyebilirim, abur cubur tüketeyim, annemin yemeklerini özledim, diyetteyim şekerim, otantik bi'şeyler yiyeyim, sağlıklı bi'şeyler lütfen...Vakit öğle oldu neredeyse... Ben bugün ne yiyeceğim? O kadar çok yemek yazdım ki büyük boy bir öküz bile yiyebilirim. Orta boy öküz mü istersiniz; ot-mot sağlıklı bi'şiler mi? Chirac yemek yerine satranç seviyor olsaydı mütemadiyen şah çekecek, kaç hamlede mat yapabileceklerini hesap edecek, "rok" falan takılacaktı.Tavlacı olsaydı avantajlı durumda olduğunu düşündüğünde, mesela 2012 Olimpiyat Oyunları'nda evsahipliği yarışında olduğu gibi, "Düşeş attık" diye sevinecek; sonra oynayamayınca (Olimpiyatları İngiltere'ye kaptırınca) "Ne yapalım, cebren ve hile ile şeş kapısı almış Blair" diye söylenecekti.Gelişmiş ülkelerin liderlerleri eğer basketbola bayılıyor olsalardı, G8'in adı "final four"dan esinle "final eight" bile olabilirdi.Fakat düşününce; satranç, tavla ve basketbol falan, tüm bunlar içinde kalabalıkları en çok ilgilendiren mevzu "yemek" gerçekten de... Bir de futbol var ama o alanın tapusu "takım çalışmasıyla tam saha pres yapan" ya da "oyunu rakip sahaya yıkan" Tayyip Erdoğan'da biliyorsunuz. Bu arada Deniz Baykal da ortaya bir "ham hum şaralop kanunları" attı. Ara ki bulasın manasını. Ömer Asım Aksoy'un hazırladığı Türkçe Deyimler Sözlüğü'nün üçüncü baskısının 707'nci sayfasında varmış. "El çabukluğu ile yapılan ve kimsenin akıl erdiremediği iş" demekmiş. Bu adamlar dikkat çekecek konuşmalar yapmayı biliyorlar, gayet iyi biliyorlar, peki ama aslında ne yapmış oluyorlar:Saz, caz, varyete! (Bakınız: "Saz, Caz, Düğün, Varyete", Selim İleri, Doğan Kitapçılık) İyi diyorlar, güzel konuşuyorlar, peki ne demiş oluyorlar? Saz, caz, varyete!