Cumartesi Gölün suyunu kestiler

Gölün suyunu kestiler

15.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ülkemizde bütün göllerin hikayesi birbirine benzer

Gölün suyunu kestiler

suha.umar@isbank.net.tr Hatta birden fazla hikayesi... Hikayenin biri genellikle aklı, düşünceyi, güzellikleri, sevgiyi anlatır. Diğeri ise hoyratlığı, akılsızlığı, düşüncesizliği...Güzel hikayede, göle yakın yaşayan insanlar mutludur. Ehlisi, yabanisi, hayvanlar keyiflidir.Göl su demektir, su ise yaşam...Tarlalar bereketlidir. Su onlara can verir. Ekinin içinde adam kaybolur. Ot bol olur göl civarında. Koyun-kuzu, inek-buzağı otlar.Yaban ördekleri, kazları gölde yaşar, tarlalardan börtü böceği temizler. İnsan bir kere daha mutlu olur. Tarlası haşereden arındı diye.Gölde balık olur. Mogan ve Eymir'de de vardır.Turnalar kocaman olur. 1960'lı yıllarda getirilen sazan da büyüdü, azman oldu.Turnalar, sazanlar ilkbaharda gölün sığ sazlıklarına gelir, yumurta dökerler. Ki insanlar hep tutacak balık bulabilsinler... İki güzel göl... Mogan ile Eymir... Derler ki bunlar aslında çok eskilerde yaşamış iki aşıkmış. Ben o zamanlara yetişemedim. Ama her gölün bir hikayesi mutlaka vardır. Balık insanın en iyi gıdasıdır. İnsanı akıllı yapar.İnsanın akıllısı balığa gözü gibi bakar. Aynı şekilde balığın yaşadığı göle de...Mogan, Eymir'e akar. Bunlar kardeştir, sevgili olmasa bile. Yapışık kardeş. Biri olmasa öteki de olmaz.Akıllı insan bunu bilir. Göllerine sahip çıkar. Bilir ki onlar olmazsa kendisi de yoktur.Mogan ile Eymir'in diğer hikayesi acıklıdır.Mogan'a dökülen üç dereden ikisinin üzerine gölet yapılıp gölün can damarları kesilmiştir. İki gölün bağlantısına da kapak takılmıştır. İnsanoğlu aklınca, yukarıdan kestiği suyu Mogan'da kapağı kapatarak tutacaktır. Daha aşağıdaki Eymir ne olacak onu düşünen yoktur.İlkbaharda kapak kapatılır, gölün suyu yükselir. Kıyılardaki sığ sazlıkları, otlukları su basar. Ve balıklar gelir, sevinerek yumurtlar buralara. Yavrular çıkacak ve insanlara besin olacaktır.Sonra, göl kıyısına kaçak yapılan "restoran"ları su basmasın diye kapak açılır, sazlıklardan su çekilir ve yumurtalar güneşte kavrulur gider.İnsanoğlu böyledir! Gölün suyunu keser, ortasına fıskiye diker!Ülkemizde bütün göllerin hikayesi birbirine benzer! Acıklı bir hikaye Saksağan yavrusu haşarıdır. Yuvada akıllı uslu oturamaz. Biraz serpilince yuvadan düşer. Kanat telekleri gelişmemiş, kuyruk tüyleri uçuş, özellikle iniş dengesini sağlayacak kadar uzamamıştır. Yavru bunu bilip yuvada dursa iyidir de, yapamaz. Ana-baba saksağanlar ise yavrularının aklını başına toplamasına ve uçmasına daha zaman olduğunu ama onun nasıl olsa yuvadan düşeceğini bilirler.Aslında doğada insandan başka düşmanı olmayan saksağan yavrularının yuvada kalmasını gerektirecek tek bir neden vardır; mahallenin kulağı kesik kedileri!Bu yüzden, yavrunun yuvadan düşmesi yaklaşınca, saksağanlar yere inip o civarda ne kadar kedi varsa başına üşüşürler. Bir yandan karık sesleri ile çığrışırken bir yandan da işi, kedileri gagalamaya kadar vardırırlar. Ne denli kulağı kesik olsalar da, kedilerin siniri bozulur bu tantanadan. Saldırgan saksağanlar karşısında pısarlar. Renk ayırt edemezler ama kendilerine yaşamı zehir eden saksağanın, grinin tonları olarak gördükleri, siyah- beyaz renklerini unutmazlar. Ve yuvadan düşen yavru saksağan uçacak hale gelinceye kadar, kedilerin endişeli bakışları arasında, "Buraların efendisi benim!" dercesine dolanır. Bugünlerde kedilere musallat olan saksağan görürseniz, bilin ki yavru yuvadan düşecektir. Saksağanlar önlem alıyor. Saksağan yavrusu