Cumartesi 'Hepimizin içinde bir kara koyun var'

'Hepimizin içinde bir kara koyun var'

13.02.2021 - 03:09 | Son Güncellenme:

Hayata Destek derneği üretimi, Diana’nın ikonik kazağının gönüllü modeli oyuncu Meriç Aral, “Hikayesi olan giysiler hoşuma gidiyor. Bunu, sevdiğin kişilerle bağ kurmak, o değerleri hatırlamak ve bir yandan da kendi hikayeni yazmak gibi görüyorum” diyor.

Hepimizin içinde bir kara koyun var

 

Geçtiğimiz yüzyılın kuşkusuz en ünlü kraliyet ikonu, sırlarıyla tarihin derinliklerine gömülen, trajik ölümüyle tüm dünyayı yasa boğan bir prenses Leydi Diana. Ölümünün üzerinden çeyrek asır geçmesine rağmen, güzelliği, zarafeti ve yardımseverliğiyle iyiliğin vücut bulmuş hali olarak zihinlerimize kazınan az sayıda tarihi figürden biri. Öyle ki, onun anısını yaşatan her üretim, bugün dahi engellenemez şekilde popülerleşiyor. Tıpkı, üzerinde bir sürü beyaz koyunun arasında tek bir kara koyunun yer aldığı nostaljik kırmızı kazak gibi. Birkaç ay önce İngiltere’de tasarımcıları tarafından yeniden üretilen ve yoğun ilgi gören kazağın bir örneğini de Hayata Destek derneği #Dayanışmanınİkonları koleksiyonunun ilk parçası olarak üretti. Tüm geliri, çocuk, kadın, mülteci odaklı insani yardım kuruluşu Hayata Destek derneğine aktarılan ‘destekar’ üzerinden satışa çıkan kazağın ilk alıcısı ve gönüllü modeli ise oyuncu Meriç Aral oldu. Son olarak “Kırmızı Oda” dizisinde psikolog rolüyle ekran karşısına çıkan Aral’la buluştuk, Leydi Di’den modaya, terapi odasından pandemi psikolojisine uzandık.

Haberin Devamı

Hepimizin içinde bir kara koyun var

- Leydi Di’yle aranız nasıldır? Hayranı mısınız?

Ebedi bir iyilik ikonu olarak evet, hayranıyım. Kolektif zihnimizde Diana’nın iyilikle çok doğrudan bir bağlantısı var, bana kalırsa. Popülerliğinin zirve yaptığı o ’80’li yılların sonunda doğdum. Ben çocukken öldü ve o dönem yaşanan büyük yası çok iyi hatırlıyorum. Sonrasında araştırdıkça hayranlığım daha da arttı. Cesareti, tıpkı bu kazaktaki kara koyun gibi o kadar zor bir ailenin içinde var olmaya çalışması, dünyanın onu kucaklaması ama bir yandan trajik ölümü. Bütün bunlar çok etkileyici.

- Neydi onu kara koyun yapan?

Bence onu kara koyun yapan şey, tüm zarafetiyle var olmaya çalışması. Bunu bir meydan okuma amacıyla da yaptığını düşünmüyorum. Sadece varoluşu gereği, o düzende uyumsuz kaldı ama buna rağmen kendisine sahip çıktı. Ben buyum diyebildi. Bunu da çok ilham verici buluyorum. Çünkü hepimizin içinde bir kara koyun var ve herkesin kara koyun olma hakkı da var. Hatta bizi biz yapan şey de o kara koyunlarımız. Kazağı da bu yüzden çok sevdim. Hem söylediği şey çok kıymetli hem de onu Leydi Di’nin ikonlaştırmış olması ayrıca anlamlı.

Haberin Devamı

- Evet, aynı zamanda bir moda ikonundan söz ediyoruz tabii...

Kesinlikle. Kendi personasıyla örtüşen çok iyi bir stili var. Aslında stili olan herkes için geçerli. Gelip geçici bir trende ayak uydurmanın ötesinde, evet belki trendleri de katmak ama mümkünse kendi stilinde bütünleştirerek ortaya koymak. O anlamda da kraliyet çizgisinin dışına çıkıp beğenmeseniz de ben kendimi böyle ifade ediyorum diyebilmek çok kıymetli tabii ki.

- Genel anlamda sizin için de geçerli mi böyle bir şey?

Özellikle son 1-2 senedir kendimde fark ettiğim bir şey bu. Sanırım öncesinde, meslek gereği belki de, daha bir beğendirme kaygısı vardı ama artık hayır ben nasıl görünmek istiyorsam, mutlu olduğum ve kendimi en iyi ifade edebildiğim şekilde olmak ve görünmek istiyorum, ben buyum diyebiliyorum.

- Neler etkili oldu bu değişimde?

Sanırım kendimle kurduğum ilişkinin daha sağlamlaşması ve kendime sahip çıkmayı yıllar içerisinde daha iyi öğrenmem etkili oldu. Biraz yaşla da ilgili. Kendini olduğun gibi kabul etmek, 20‘lerin curcunasından çıkıp 30’larına erişince ancak olabiliyor. Belki 30’da olmaz 40’ta olur, belki birileri için hep böyledir, en azından benim için böyle gelişti.

Haberin Devamı

- Geriye dönüp bakınca buna neler engel olmuş olabilir?

Her şey var bunun içinde. Tek bir şeyi seçemiyorum, herkes için farklıdır ama genel hatlarıyla toplumsal cinsiyetin açmazları denebilir. Her insan bireysel olarak bu toplumsal cinsiyet güçleriyle mücadelesini veriyor.

- Psikolojiyle yakından ilgilisiniz. Terapi temalı bir podcastiniz var, Teras Noir. Son olarak da terapiyi geniş kitlelerle buluşturan “Kırmızı Oda”da rol aldınız. Son dönemde terapinin popülerleşmesi ve bunun etrafında gelişen tartışmalar söz konusu. Siz ne düşünüyorsunuz?

İnsan psikolojisi her zaman ilgimi çeken bir konuydu, sonrasında mesleki olarak ilgi alanıma girmiş oldu. Kişisel olarak da üç sene önce başlayıp tutarlı bir şekilde sürdürdüğüm bir terapi dönemim oldu. Kendimce şahsi meseleler ama bir noktada gerçekten iyileştiğimi hissettim. Bu anlamda herkese öneriyorum, o ayrı. Ana akım işlerde terapinin bahis olmasına gelirsek, bundan mutlu olan biriyim; çünkü bunlar belli bir kesime çok normal geliyor olabilir ama gerçekten bu konulara erişimi olmayan insanlara ulaşmasının da bir yolu oluyor. Kendinizi iyi hissetmediğinizde psikoloğa gitmenin, parmağınız ağrıdığında doktora gitmek kadar doğal olduğunu kabul etmek, insanların kafasında böyle bir ışık yakmak bile bence çok kıymetli.

Haberin Devamı

- Bir yandan da pandemiyle boğuşuyoruz. Pandemi psikolojisini deneyimliyoruz. Siz, ikinci karantina dönemini psikolojik tarafıyla nasıl yaşıyorsunuz?

Pandeminin ilk etabı, kişisel olarak çok durmaya ihtiyacım olduğunu anladığım bir döneme denk geldi. Hatta bu süreçte tuhaf bir şekilde, kendimi gerçekten iyi hissettiğim için terapiyi de sonlandırdım. Benim sıkıntım kendimle baş başa kalamamakmış demek. Ama toplumsal düzeyde tabii ki çok zor bir dönem. Keşke bu süreç, bireysel ve toplumsal olarak gerçekten ders almaya, daha eşit ve barış içinde yaşamanın kıymetini özümsemeye vesile olsa.

Haberin Devamı

- Sizin pandemide hayatınızda kalıcı olarak değiştirdiğiniz bir şey oldu mu?

Genel olarak sakinleştiğimi hissediyorum. Önceleri sosyalleşmek için kendimi çok zorladığımı fark ediyordum ama bunu itiraf edemiyordum, bu dönemde bunu itiraf ettim. Ama ben bile şu anda yeter diyorum tabii! Hayatın göstermelik, geçici yüzünden uzaklaşıp daha gerçekçi yüzüyle tanıştık gibime geliyor. Bu çok net bir yüzleşme aslında. Tıpkı ölüm gibi, ölüm de bir anlık ve çok gerçek. Pandemi de böyle bir etki yarattı. İşte karşımızda ve biz bununla ne yapıyoruz? Herkesin kendine pay çıkarabileceği ama beraber yaşamak zorunda olduğumuz bir şey.

Hepimizin içinde bir kara koyun var

destekar’da başka neler var?

Tüm geliri Hayata Destek derneğinin insani yardım çalışmalarına aktarılan destekar, etkinlik, danışmanlık ve sanat galerisi hizmetlerinin yanı sıra tasarım ürünlerle derneğe kaynak yaratan bir platform. Tüm ürünleri, Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma için belirlediği ‘Küresel Amaçlar’a hizmet edecek şekilde üretilen destekar, üretim süreci ve tüketim anlayışıyla, daha adil ve eşit bir dünyaya destekar olma fırsatı sunuyor. Diana Kazağı’nın yanı sıra aksesuarlar, ev tekstili, kırtasiye ve mutfak ürünlerinin yer aldığı tasarım dükkanına, www.destekar.org üzerinden ulaşmak mümkün.

“BABAANNEMİN DOLABINA DADANAN BİRİYİM”

- Modayla ilişkiniz nasıldır?

Çocukluğumdan beri babaannemin, annemin, teyzemin, halamın dolabına dadanan biriyim. Sonradan anladım ki buna vintage deniyormuş. Hikayesi olan, birinin bir zamanlar severek giymiş olduğu bir şeyi beğenmek benim ruhumda var. O yüzden sanırım hikayesi olan giysiler hoşuma gidiyor. Tüketim çılgınlığına kapılmak hiç bana göre olmadı. Gelip geçici şeylere ilgim yok. Şu anda da gardırobumu minimal bir yere çekmeye çalışıyorum. Ama genel olarak giyim kuşama ilgim var. Çünkü doğru kullanıldığında kendini ifade etmenin eğlenceli ve güçlü bir aracı.

- Nasıl hissettiriyor hikayesi olan bir giysiyi taşımak?

Taşıdığın kıyafetle o hikayeye bir şey katmış oluyorsun. Mesela bu ceketi bana Boran Kuzum hediye etmişti, o da bir vintage dükkandan almış. Üzerine babaannemin broşunu taktım, ki bu da ona kendi kayınvalidesinden kalmış bir parça. Sanırım biraz aidiyet hissiyle ilgili. Sevdiğin kişilerle bağ kurmak, o değerleri hatırlamak ve bir yandan da kendi hikayeni yazmak aslında. Giydiğinde sen de bir şey söylemiş oluyorsun. Tabii ki her gün bugün hangi hikayeyi taşısam diye bakmıyorum ama ister istemez bir alt metin oluyor. Diana kazağı da böyle bir şey.