16.01.2021 - 03:09 | Son Güncellenme:
Hem yeteneği hem güzelliğiyle adından söz ettiren isimlerden biri oldu Hatice Şendil. Şimdi yapımcılığa başlasa da bir dönemler kendisi gibi oyuncu olan Burak Sağyaşar’la evlendikten sonra 2017’de oğlu Can’ı kucağına aldı. Ve o günden bu yana zamanını anneliğine odaklı geçirmeyi tercih etti. “Hayatta her şeyin dengesi olduğuna ve niyetin önemine inanıyorum. Birçok kez niyet ettim ama kısmet bugüneymiş” diyen oyuncu, ara verdiği setlere TRT 1’in “Uyanış Büyük Selçuklu” dizisi ile döndü. Güçlü ve hırslı Terken Hatun olarak izlediğimiz Şendil’le Çırağan Sarayı’nın muhteşem atmosferinde buluştuk.
- Pandemiyle birlikte bütün dünya büyük bir kırılma yaşadı. Artık hayat pek de bildiğimiz gibi değil. Sizin için neleri değiştirdi bugünler?
Bizler sanırım artık aynı insanlar değiliz. Pandemiyle birlikte kafamızdaki sorular yumağı bizi temkinli olmaya davet etti. Bu ihtiyatlı olma hali manuel kontrolü devre dışı bırakıp adeta otomatik pilota kendimizi bırakmamızı sağladı. Yani bilinçaltımıza. Aslında ne istediğimiz, kim olduğumuz, gerçekte ne yapmak istediğimiz sorularının cevaplarını bulduk. Hepimiz evlerimizde çalışmanın, üretmenin, çok yönlü olmanın nasıl olabileceğini keşfettik. Sanırım en büyük buluş da ruhumuza iyi gelenin peşinden gitmek oldu. Bu kırılmayla birlikte devam eden bu kendini iyileştirme hali, insan ruhu ve aslında yalnız olmadığımız hissi hepimizin algılarını değiştirdi. Ben de en çok kendimi sorguladım açıkçası. Koca evrende yalnız olmadığımı ve bu evrene karşı sorumluluklarım olduğunu…
- Anne, eş olarak süreç sorumluluklarınıza nasıl etkiler yaptı?
Hayatın olağan akışına devam etmekle etmemek arasında sıkıştım haliyle. Karar vermem haftalar aldı. Kayıplar, hastalığın bilinmezliği, çaresizlik bunlarla başa çıkmak çok zordu, ailece zorlandığımız çok zamanlar oldu. Bu zorluk her birimizi olgunlaştırdığı ölçüde güçlendirdi de aynı zamanda. Biz de aile olarak elimizden geleni yapmaya gayret ettik. Beraber oturduğumuz sofraların keyfine vardık. Güzel bir müzik eşliğinde bahçemizde yeni diktiğimiz fidanlarımızı büyütmeye gayret ettik. Can sularını oğlumuz Can döktü. Bir karantina duvarı yaptık, her gün Can ellerini bir renkle boyayıp duvara izini çıkardı. Bir süre sonra duvar gökkuşağından farksız, oğlumuzun ilk baş yapıtına dönüştü. Umutlu olmayı hiç elden bırakmadık. Duyarlı ve adaletli bir birey yetiştirmeye çalışıyorum. Yaşam amacımızın başka insanların hayatlarına dokunarak iz bırakmak olduğunu düşünüyorum. Can’ın bakışında, gülümsemesinde, zekasında benden izler görmek beni büyülüyor. Anne olmanın her türlü özgürlüğünü kendimi ve çocuğumu sınırlandırmadan yaşıyorum.
- Kaygılı, çabuk kırılan biri olduğunuzu söylemişsiniz yıllar önce bir röportajınızda. Zaman, bu duygularınıza nasıl etkiler yaptı?
Gülüyorum ve diyorum ki o dönem fazlasıyla kırıcı insan tanımışım demek. Aslında evrende her şey zıttıyla mümkün öyle değil mi? Kırılgan-kırılgan olmayan; yani dayanıklı-güçlü. Ne kadar kırılırsak o kadar kırıldığımız yerden güçleniriz. Bir kişinin kırılganlığını saklamadan, incinme ihtimaline karşın; kendi olma, duygularını paylaşabilme cesareti göstermesi önemli.
“TERKEN’İN TABİATINDA HÜKMETMEK VAR”
- Pandemi, karantina derken uzun zaman sonra setlere döndünüz...
Hayatta her şeyin bir dengesi olduğuna ve niyetin önemine inanıyorum. Birçok kez niyet ettim ama kısmet bugüneymiş. Pandemiden sonra karar vermek çok zor oldu. Karar vermem haftalarımı aldı. Karar verdikten sonra her şeyi mükemmelliyetçi tavırla bir düzene oturtmam da.
- “Uyanış Büyük Selçuklu”da güçlü ve hırslı olmasıyla öne çıkan Terken Hatun’u oynuyorsunuz. Bu kısa zamanda neler çıkardınız ondan?
Terken Hatun, tarih sahnesinin en etkili kadınlarından biri. Terken’in anlamı hükümdarlık yetki ve hukukuna sahip hatun demek. Karahanlı Hükümdarı’nın kızı. Selçuklu Sultanı Melikşah’ın eşi. Hanedanı ve aşkı için göze alamayacağı hiçbir şey yok. Tarihe bu denli iz bırakmış, zekasını, cesaretini ve gücünü ortaya koymaktan sakınmamış, döneminin en kuvvetli kadını olan Terken Hatun’dan etkilenmemek mümkün değil. Üstelik elimizde yeterli ölçüde kaynak yokken. Bu da oldukça cazip benim için. Önemli olan gerçekçi ve sade bir yorum.
- Eşiniz Burak Sağyaşar’ın yapımcı olması sektöre bakışınızı etkiledi mi?
Burak, üretmenin ve yaratmanın farklı bir alanını benimsedi. Çok soru soran, cevap arayan ve çok yönlülüğe inanan iki farklı işte varlık gösteren iki bireyiz. Herhangi bir önyargım olmadığı gibi bana karşı da herhangi bir yargının olmaması dileğim. Birbirimize asla müdahale etmeyiz. Seçimlerimiz, her zaman kendi özgür irademizle aldığımız kararlardır. Kendimizi geliştirmek, daha iyisini yapabilmek, çok yönlü bir bakış açısı geliştirmek için sohbet ederiz. Mesleki prensiplerimiz hep sohbetlerimizdedir. Gelişimin ve değişimin etkisine inanırız.
- Sevdiğiniz adamla, yıllardır mutlu bir birlikteliğiniz var. Sosyal medyadaki paylaşımlarınızda toz pembe bir tablo gibi aileniz... Gerçekten öyle mi?
Sosyal medya kullanırken samimi olmaya çalışıyorum. Hangimizin toz pembe bir hayatı var? Hangi renk olmak istediğimiz bizim elimizde. Ben elimden geldiğince mutluluğu seçiyorum. Burak’la 12.yılımız. 12 yılda her mevsimi, fırtınasıyla, baharıyla yaşadık. Zaman zaman farklı düşündüğümüz de oldu elbette ama hep birlikteydik. Hayatın kendisi bir yolculuk. Renklerin değişip insanları dönüştürdüğü bir yolculuk. Her rengin kıymetini bilerek, şükrederek yapılması gereken bir yolculuk.
- Bunca yılın ardından sevginin, aşkın anlamı değişti mi ilişkinizde?
Bu hissettiklerinizin sorumluluğunu karşınızdakine ve şartlara verip vermemekle ilgili. İki insanın aynı hayatı yaşamayı seçmesiyle ilgili. Evlilik sonsuz sevgiyle mümkün. İlişkinin, mutluluğun anahtarı biraz da kendi içimizde mutluluğu seçmemizle ilgili. Huzur ve mutluluk ancak çabalarsak bizi bulur.
“AŞAMADIĞIMIZ SORUNLAR DEĞİL BAKIŞIMIZ”
- Bir kadını günümüzde güçlü kılanın hangi özellikleri olduğunu düşünüyorsunuz?
Hepimiz çok özel yaratılmışız, hepimizin farklı özellikleri var. Bu gerçek güzellik aslında. Kendinin farkında, yeteneklerinin farkında olmak bir uyanış. Bu uyanışı yaşamak “artık ben” demekle mümkün. Aşamadığımız, sorunlar değil bakış açımız. Bütün bu yüklerden kurtulup, kendimize inanmak ilerlemekten vazgeçmemektir.
- Sakin bir yapınız varmış gibi bir izlenim uyandırıyorsunuz. Gerçekten öyle mi?
Sakinliğim uzun bir uğraşın sonucundaki iç hesaplaşmanın ve kontrolün tavan yaptığı yer. Mükemmelliyetçilik ve obsesif zihin formu; bende anne olmak, mesleki prensipler ve eş olmak dengesi içinde kendimi parça parça ettiğim yer. Bu duygularla başa çıkmak imkansız benim için. Bir yönüyle asla tatmin olmuyor, yorucu ve zorlayıcı.