Cumartesi İkinci "Korkma Sönmez"

İkinci "Korkma Sönmez"

29.10.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

İkinci Korkma Sönmez

*** Karadeniz Ereğlisi'nde "3. Kitap Fuarı"na katıldım. Ne yalan söyleyeyim, beklediğimin çok çok üzerinde bir ilgiyle karşılanmış olmak beni oldukça şaşırttı. Çünkü, Karadeniz Ereğlisi'ne ilk gidişimdi. Okurlarımı hiç tanımıyor; kaldı ki, okurum var mı, yok mu onu bile bilmiyordum. Ama fuar kapısının önünde, ellerinde kitaplarla beni bekleyen çocukları görünce, neredeyse mutluluktan uçacaktım.Yetkililer bizi kapıda karşıladılar. Öğle yemeği geçtiği için, bizi fuar merkezine sokmadan yemeğe götürdüler. Benim çocukluğum da küçük kasabalarda geçtiği için, küçük bir ile ya da ilçeye bir yazarın gelmesinin, kitaplarını imzalamasının ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Büyük bir hızla yemeğimi yedim ve okurlarımı daha fazla bekletmemek için, kendimi imza salonuna attım. Çocuklar kitapları iki gün önceden aldıkları için iyice ezberlemişlerdi. Bu yüzden de hiçbirinin sorusu, akla geliveren türden değildi. Yani, biraz terlemedim, desem yalan olur.Benden önceki gün, Gülten Dayıoğlu'nun imza günü varmış. Bir ara iki okurumun şöyle konuştuğuna tanık oldum: "Gülten Dayıoğlu gibi, isim yazıp imzalamıyor. Başka şeyler de yazıyor." (Sevgili Gülten Hanım, sakın darılmayın. Bunlar iki okurun söyledikleri.) Bu sözleri de duydum ya, iki satır fazla yazarken iki satır daha fazla yazmaya başladım. Böyle olunca da kuyruk büyüdü de büyüdü. Bekleyenler, beş-altı kitap birden imzalatanlar kızmaya başladı. İşte ne olduysa tam bu sırada oldu. İçlerinden biri, "Ne bu ya, sanki imza atmıyor da mektup yazıyor!" demez mi? İçimden, en iyisi hızlı yazmak, dedim.Fakat bu kez başka biri, oldukça ciddi bir yüzle, "Daha güzel yazamaz mısın?" dedi. Nereye gelmiştim ben böyle? Sonunda yine hızlı, düzgün ve birine yazdığımı bir ötekine yazmamaya özen göstererek, imza günümü alnımın akıyla tamamladım.Bir ara biri kız, büyük olanı oğlan iki kardeş geldi yanıma. Abi, "Ben kardeşimi getirdim... Onun kitabını imzalayacaksınız!" dedi. Ben de, "Sen benim okurum olmayacak kadar büyüdün mü?" dedim. Oldukça kendinden emin, "Evet!" dedi. Ben de, "Peki öyleyse!" dedim ve kitaplarımı imzaladım. Küçük kız çok şirindi. Abi teşekkür ettikten sonra, o da uzandı, parmaklarının ucuna kalkarak beni yanağımdan öptü ve öylece gitti.Sonra, oradaki öğretmenlerden biri, bu yıl onunla ilgili yaşadıkları bir olayı anlattı: Benim sevgili okurum, bir hafta başı, okula başlarken söylenen "İstiklal Marşı" törenlerinden birini, iki dakika geç kalarak kaçırmış. Okula geldiğinde bir de ne görsün, tören bitmiş ve herkes sınıflara girmiş. "Vay efendim, siz beni beklemeden nasıl 'Korkma Sönmez' söylersiniz. Siz benim okula gelmediğimi görmediniz mi?" Ağlamalar, ciyak ciyak bağırarak kendini yerlere atmalar... Sonunda bakmışlar olacak gibi değil; zavallı öğretmen, durumu okul müdürüne anlatmış. Ne yapacağını şaşırmış okul müdürü de. Kalkıp dövecek hali de yok. Çaresiz, çıkarmış bütün sınıfları dışarı. Bir kez daha söyletip "İstiklal Marşı"nı, öyle girmişler okula. Ondan sonra, iki dakika önceki o çocuk gitmiş ve yerine kitabını imzalattıktan sonra yazarını öperek teşekkür eden, o şirin mi şirin küçük kız gelivermiş.***İkinci "Korkma Sönmez"i söyleten küçük kız, seni ve Ereğli'nin tüm çocuklarını çok seviyorum. Sizleri hiçbir zaman unutmayacağım. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız sizlere ve ülkemin tüm çocuklarına kutlu olsun!.. yural@milliyet.com.tr Size, eski bir yazımı yeniden yayımlıyorum. Okuduktan sonra neden bu yazımı yinelediğimi daha iyi anlayacaksınız.