Cumartesi "İyi ki krizleri görmedi..."

"İyi ki krizleri görmedi..."

04.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Can Dündar: "Bir belgeselci için eşsiz bir portre"

İyi ki krizleri görmedi...






Nejat F. Eczacıbaşı ölümünün 10'uncu yılında bir belgesel ve kitapla anılıyor. Can Dündar ve ekibinin hazırladığı belgesel filmin ve kitabın adı "Bir Yaşam İksiri". İksirin formülünde Dündar'ın kitabın önsözünde yazdığı gibi sanattan spora birçok unsur gizli. Oğlu Bülent Eczacıbaşı "Nejat bey boş vakit kavramından hiç hoşlanmazdı" diyor. Kurucusu olduğu, İstanbul'u festivallerle renklendiren İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) zaten bunu kanıtlıyor. "Evlatları" arasında Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ve Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) de var. Çok yönlü kişiliğiyle onu tanıyanların hafızasında yer eden Nejat F. Eczacıbaşı'nı ve arka planda Türkiye'yi anlatan "Bir Yaşam İksiri" 7 Ekim Salı günü (6 Ekim 1993'te vefat etmişti) Kanal D'de yayınlanacak. Kitap da yine önümüzdeki hafta satışa sunulacak. Sorularımızı yanıtlayan Bülent Eczacıbaşı iki çalışmanın da kendilerini çok mutlu ettiğini söylüyor.


Bir bakıma sanki çok kısa bir süre geçmiş gibi. Bir yandan da çok uzun bir süreymiş gibi geliyor. Türkiye 93'ten beri çok şeyler yaşadı. İki büyük ekonomik kriz geçirdik. Bizim topluluğumuz krizlerden çok fazla etkilenmese de "Nejat bey iyi ki bu dönemleri görmedi" diye düşündüğüm olmuştur. Hepimiz gibi Türkiye için çok büyük beklentileri, hayalleri olan bir insandı.


Onu kaybettiğimiz dönemden beri hep istiyorduk. Biraz geç kaldığımızı düşünüyorum ama 10 yıl sonra yapılmasının iyi bir tarafı da var: Eserlerini uzaktan bakarak değerlendirebilme şansını veriyor bize. Ama bu süre zarfında bazı yakınlarını kaybetmemiz, bazı olayların hafızalarda tazeliğini yitirmesi belgeselin yapımına bir zorluk getirdi. Geç de olsa yapıldığı için mutluyuz. Gençlere tanıtmak lazım... Can bey bizi her bakımdan mutlu eden bir belgesel ve kitap çıkardı ortaya.


Ben de otoriterim. (Gülüyor)

"Babama 'Siz' diye hitap ederdik"

Çok iyi anlaştık. Her konuda aynı düşünmedik ama bunu isyan etme noktasına kadar vardırdığımı hiç hatırlamıyorum. Gençken babamın sosyal aktivitelere çok fazla vakit ayırmasını sorguladığım olmuştur. Fakat sonunda doğruyu yapmış olduğu kanısı bende samimi olarak yer etti. Zaten öyle olmasaydı yaptıklarını sürdürmek için bu kadar çaba sarf etmezdik. Nejat beyi kaybettikten hemen sonra üst yönetimi topladık. Neleri korumamız, nasıl bir yol çizmemiz lazım; bunları tartıştık. Aldığımız kararların en başında geleni şuydu: Bizi bugünlere her şeyden önce değerlerimiz getirdi. Bunları korumamız ama tabii ki yeniliklere, gelişmeye de açık olmamız gerekiyor. Temel konularda ayrılıklar hiç olmadı; ne eskiden babamla benim aramda, ne de şimdi kardeşimle benim aramda...


Otorite anlayışı kuşaktan kuşağa değişiyor. Benimki babamınkinden çok farklı, oğlumun anlayışı da benimkinden farklı olacak. Dedem çok mesafeli biriydi. Eve geldiğinde herkes kendine çekidüzen verirdi, yemekte fazla konuşulmazdı... Babamın bizimle ilişkisi ise bambaşkaydı. Çok daha fazla şey paylaşılır yine de "Siz" diye hitap edilir, belirli bir üslupla konuşulurdu. Benim ise oğlumla çok daha arkadaşça bir ilişkim var. Çağın değişimi bu yönde. Doğal karşılamak lazım.


Evin hanımın festivale çok büyük katkıları var. Nejat beyin kuruculuğunu yaptığı kurumlar arasında sanatla ilgili olanları çok özel bir konumda görüyor. Bu bir ölçüde de doğrudur ama İKSV'yi Nejat beyin kızı olarak görüp çok emek değer verdiği diğer kurumları evlatları arasında saymamayı ben pek kabul etmek istemiyorum. Eski adıyla Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti şimdiki adıyla TESEV, TÜSİAD da çok önem verdiği kurumlardı. Son yıllarında İKSV'ye çok vakit ayırdığı doğrudur ama diğer evlatlarını da unutmamak gerekiyor.


Bülent bey bir yıl önce teklif etti. Yazılı basından Türk sanayii tarihine çok geniş bir alanda kaynakları taradık, söyleşiler yaptık. Belgeselin müziği Fazıl Say'a ait. Fazıl, caz ekseninde bir müzik yaptı. Onun Almanya'da eğitim almasından yola çıkıp Alman milli marşının temasını caz ritminde çaldı ve hakikaten çok enteresan bir müzik besteledi.


Nejat beyin öyküsü zaten yeterince cazip ama çok yönlü kişiliği çok etkileyiciydi. Şu anda İstanbul'da solunan bu zengin sanat-kültür ortamında ciddi bir imzası var. O yüzden ona borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Ayrıca bir işadamı olarak diğerlerinden çok farklı bir çizgi gösteriyor. Kazandığı parayı toplum yararına kullanmanın yollarını araştıran, sosyal amaçlarla değerlendirilmeyen paranın insana ve topluma zarar vereceğine inanan bir işadamı olması da benim için önemliydi.


Özel hayatında belki çoğumuzun yaşadığı bir trajediyi yaşamış olması... Ailesine son derece bağlı ve bütün bunları ailesi için yapıyor. Fakat bir yandan da onlarla fazla ilgilenemiyor. Kişisel olarak beni etkileyen özelliği bu oldu; belki benzer bir şeyi yaşadığım için... Bütün bu ayrıntılar bir başarı öyküsü olmasının yanı sıra bir insanın zirvede ne kadar yalnız olduğunu da gösteriyor.


Evet, katılıyorum. Tanışma imkanı bulamadım ama bu kadar tanıktan dinledikten sonra bir fikir ediniyorsunuz. Bir de yayımlanmayan günlüklerini de açtı bize Bülent bey. O günlüklerden sadece kendisiyle paylaştığı bir iç dünyasının olduğu, çok fazla sayıda yakın arkadaşının bulunmadığı anlaşılıyor. Bir belgeselci için eşsiz bir portre. Dünyanın ve Türkiye'nin kavşak noktalarında bulunmuş. İzmir işgal edilirken ve kurtulurken İzmir'de, Hitler iktidara geldiğinde Berlin'de, ortalık yıkılırken ODTÜ'de, Ecevit başbakan olduğunda onun yanında... Dolayısıyla bunlar bana Nejat beyin üzerinden Türkiye'yi ve dünyayı anlatma imkanı verdi.

"Dünyaya at gözlüğüyle bakmamızı önledi"

  • Çok yoğun çalışırdı. Çocukken erkenden işe gidip akşam biz yattıktan sonra eve döndüğü, onu göremediğimiz zamanlar olurdu. Fakat bunu doğal karşılardık. Bir yandan da aslında böyle olmak zorundaydı. Bir şirketi geliştirme sürecinde fazla da seçeneği yoktu.
  • Bize verdiği değerler dünyaya at gözlüğüyle bakan insanlar olmamızı önlemiştir diye düşünüyorum. Dünyayı çeşitli açılardan değerlendirebilmek; sanata, spora meraklı olmak onun için önemli şeylerdi. Boş vakit kavramından nefret ederdi. "Nasıl vakit geçirdin?" sorusuna "Vakit öldürdüm" diye yanıt verildiğinde çok kızar, sinirlenirdi.
  • Nejat bey birlikte çalıştığı insanlara kimi zaman önerilerde bulunurdu. "Bu bir öneri" derdi, "ama yönetim kurulu başkanının önerisi." Zamanla bu bir espri olmuştu aramızda. Bir gün ben de farkında olmadan "Bu bir öneri ama kesin öneri" dedim. Sonradan güldük buna.
  • Ayazağa'daki kongre ve kültür merkezi ile modern sanat müzesi projelerine desteğimiz sürüyor. Nejat bey bu iki projenin de İstanbul gibi bir dünya kentinde çok gerekli olduğuna inanıyordu. İkisiyle de ilgili çalışmalarımız devam ediyor.


  • 1913'te İzmir'de doğdu. Babası Şifa Ezcanesi'nin sahibi Süleyman Ferit beydi. Robert Kolej'den sonra Almanya'da kimya okudu. Chicago Üniversitesi'nden yüksek kimyager diploması aldı. 1942'de İstanbul'a geldi. Kardeşleriyle Laleli'de kaldığı evin mutfağını bir laboratuvar haline getirdi, ardından Galata'da bir handa vitamin üretmeye başladı. Türkiye'nin önde gelen kurumlarından Eczacıbaşı Holding'in ilk adımları böylece atılmış oldu.