15.06.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Yine bir defile öncesindeyiz. Ama biraz geç kalmış durumda. Çünkü medya olarak henüz bu defilenin "defile öncesi kavgasını" çıkaramadık. Bir bardak suda fırtına koparamadık, incir çekirdeğini bir sürü manken tantanası ile dolduramadık.
Fransa’da artık iyice ünlenmiş olan iki Türk kız kardeş Ayşe ve Ece Ege, yani Dice Kayek, 17 Haziran Pazartesi günü İstanbul’da ilk kez bir defile yapacak. Bu vesileyle büyük kardeş Ayşe ile bir söyleşi yaptık. Olur a, belki bu söyleşi ile gereken kavga çıkar.
Çıkarılabilir.
Siz yurtdışındaki, daha doğrusu Fransa dışındaki moda gösterilerine Fransız kontenjanından katılıyorsunuz. Türklüğünüz sık vurgulananır mı? Siz vurguluyor musunuz en azından?
Zaten biz vurgulamasak onlar vurguluyor. "Interviewölarda (söyleşi) hep Türklükle ilgili sorular soruluyor. Türkiye insanlara daha egzotik geliyor.
Son yıllardaki etnik kültürlere ilginin de yükselişinize katkısı olmuştur.
Evet ama Batılıların Doğu’ya, Doğu giyim tarzına her zaman ilgisi olmuştur.
Ama Türkiye çok uzun süre dünya modasına güzellik kraliçelerine de giydirdiğimiz o meşhur Bindallı’lardan başka bir şey sunmadı.
Ama Rıfat (Özbek) o Bindallı’ları modernize ederek çok hoş koleksiyonlar yapmıştı bence.
Siz etkileniyor musunuz Türkiye’den, Türkiye kültüründen?
Aslında önceleri daha fazla etkileniyorduk. Şimdi artık işlemeler kaldı. Bunlar Türk tarzı. Her defilemizde mutlaka işlemeli kıyafetlerimiz oluyor. Aslında işleme biraz Dice Kayek’le özdeşleşti. Ama biz artık bugün öyle çok etnik bir koleksiyon yapmıyoruz.
İki kadın olarak işyerinizde feminist bir tutum içinde misiniz? Mesela erkek çalıştırıyor musunuz modaevinizde? Gerçi pek heteroseksüel erkek çalışmıyor ya moda sektöründe.
Hele bizimkinde hiç çalışmıyor. Çalışan bir kadın olarak tabii biraz bu feminist şeyleri savunuyoruz.
Sizce homoseksüel erkekler kadın modasında avantaj sahibi mi?
Hayır. Bence kadın modacılar kadın modasında daha avantajlı. Kadınlar bir kadının ne giymek isteyeceğini daha iyi anlıyorlar. Gay erkek modacılar bir ideali, bir fanteziyi üretiyorlar. Onların yaptığı kıyafetler abartılı. Kadınlar kadınların nerelerini göstermek, nerelerini saklamak istediklerini daha iyi biliyorlar. Gay modacılar kadınlığı fazla vurguluyorlar.
Eh, işte defileniz öncesi kavgayı buradan çıkarabiliriz.
Erkekler için bir şey yapmıyor musunuz?
Pek yapmıyoruz ama her koleksiyonumuzda bir-iki tane de erkek kıyafeti oluyor.
Ne tür erkekler için bunlar?
Her tür. Ve sürekli bizden erkekler için kıyafet yapmamız isteniyor.
Tarkan tarzı erkekler için mi?
Hayır, bize bu teklifler Tarkan’dan önce de yapılıyordu. Tarkan da bize kendisi geldi zaten.
Neyinizi beğenmiş sizin?
Tarzımızı beğeniyormuş. Sadece beğenmek de değil, takdir ediyordu Türk olarak yurtdışında başarılı olmamızı. Çünkü o da biliyor bir Türk olarak yurtdışında başarılı olmanın ne kadar zor olduğunu.
Bu "yurtdışında bir Türk olarak başarılı olma söylemi", yurtdışında başarılı olduğu kabul edilen Türklerin bu ittifakı, bunların Türkiye’de kalmayı seçenlere yaptıkları duygusal şantaj da artık bir davranış kalıbı oldu.
Ama başarılıyız, başarılı değil miyiz? Tarkan başarılı değil mi yurtdışında?
En fazla Sezen Aksu, hatta Nazan Öncel kadar. Besteler onlara ait çünkü. Peki, bir "Yurtdışında Başarılı Olmuşlar Loncası" oluştu mu birtakım Jön Türkler arasında?
Ama bu bütün dünyada olan bir şey. Bir İngiliz pop şarkıcısı bir İngiliz modacıdan giyinir mesela.
Ama Fatih Terim mesela size gelmedi, İtalyan modacılardan giyindi.
Ama Fatih Terim’in tarzı bizimkinden birazcık farklı. Kim ne derse desin bugün terecilere tere satabilmek mühim bir olaydır. Çünkü birçok kişi bize gelip "Biz bugüne kadar Türkleri, kız kardeşleri erkeklerle çıktı diye onları öldüren delikanlılar filan sanıyorduk. Size gelirken böyle bir modernite, böyle bir kreativite ile karşılaşacağımızı sanmıyorduk" diyorlar. Dışarıda Türk imajı çok kötü.
Modacılar kıyafetlerini, defilelerini hep politik ya da sosyolojik mesajlarla ilintilendiriyor şu sıralar. Dice Kayek’in mesajı ne?
Şimdi örnek vermek gerekirse çok "conceptional" (kavramsal) moda yapanlar söz konusu. Mesela bazı Japon modacılar ya da Hüseyin Çağlayan modalarını hep bir felsefeyle bağdaştırıyorlar, onun dışına çıkmıyorlar. Tabii, provokasyon yapmak isteyen provokatif modacılar da oluyor sonra. Son Dior defilesinde bazı kıyafetler çok provokatifti mesela.
Siz kendinizi nereye koyuyorsunuz?
Biz daha romantik bir moda yapıyoruz.
Ama aslında Türkiye filan gibi ülkelerden gelen modacılardan daha felsefi ya da provokatif moda beklenmiyor mu Fransa’da?
Ama biz öyle hissetmiyoruz. İnsan neyi hissediyorsa onu yapıyor hayatta.
Belki de Fransız burjuvalarına bir radikal şıklık imkanı, pahalı politik, etnik giysiler giyme imkanı verseydiniz daha çok para kazanırdınız.
Olabilir ama biz istemedik. Zaten bugüne kadar kazandığımız parayı da markamıza yatırdık. İnsanlar bizim işin çok para getirdiğini sanıyorlar ama bu moda sektöründe bir markayı sürdürmek de çok pahalı bir iş.
Peki, o kavramsal modacıların yaptıkları kıyafetler satılıyor mu, giyiliyor mu?
Hayır, onlar müzede sergileniyor. Çoğu giyilebilir kıyafetler değil. Onlar sanat yapma isteklerini moda ile tatmin ediyorlar.
Siz daha çok ticaret mi yapıyorsunuz?
Eh, tabii.
Yarın bir gün kız kardeşiniz Ece Hanım "Ben de artık daha az ticaret, daha çok sanat yapacağım" derse. İşin işletme yanıyla ilgilenen kişi olarak siz frenler misiniz onu?
Eh, tabii, biraz frenlerim. Eh, biraz engellerim.
Dice Kayek’i kimler giyiyor?
Şimdi bizim markamız iki line’dan (çizgi) oluşuyor. Bu ikisi farklı kadınlara hitap ediyor. Biri Dice; daha genç, daha aktif bir kadın için. Bence Dice’yi çizerken Ece kendini çiziyor. Diğeri ise Dice Kayek; bu ise daha ağır bir kadın için.
Podyuma Türk manken çıkaracak mısınız defilenizde?
Sadece üç tane. Tuğçe Kazaz, Sedef Avcı, Ahu Yağtu.
Bunlarla kavga çıkmaz.