Cumartesi'Kalıplardan hoşlanmıyorum'

'Kalıplardan hoşlanmıyorum'

23.05.2020 - 03:06 | Son Güncellenme:

İstanbul Devlet Operası sopranolarından Burcu Soysev, sosyal medyadan opera tekniğiyle söylediği şarkı ve türkülerle milyonların kalbine girdi: “Bugüne kadar yaptığım çalışmalar kendim içindi. Şimdi içinde türkülerin de operanın da olduğu bir albüm yapmak istiyorum”

Kalıplardan hoşlanmıyorum

 

Öyle isimler var ki bilgisiyle, tekniğiyle herkesi kendine hayran bırakır. O bilgisini, yeteneğini şöhret unsuru olarak kullanmaz; onunla bütünleşir. Sanatçı değil tabiri caizse sanatın kendisi olur. İstanbul Devlet Operası sanatçısı Burcu Soysev, tam da bunları düşündürenlerden. Bir karaoke programında söylediği Türk sanat ve halk müziği eserleriyle milyonlara ulaşan sanatçı, geçtiğimiz hafta sonu Twitter’ın en çok konuşulan, paylaşımı yapılan isimlerinden oldu. Neşet Ertaş’ın yürek dağlayan “Leylam”  türküsünü şan tekniğini kullanarak söylediği eski bir videoyla...  Kalplere dokunan işlerin hiçbir zaman eskimeyeceğinin de göstergesi olan “Leylam” yorumuyla binlerce beğeni gören, takipçilerine “Hayatımda hiç böyle entelektüel acı çekmedim” dedirten sanatçıyla hukuk fakültesinin ardından  “Hiç vazgeçmemiştim” dediği opera sanatından, türkülerden ve hayattan konuştuk.

Haberin Devamı

Kalıplardan hoşlanmıyorum

-  Neredeyse 1.5 yıl önce seslendirdiğiniz “Leylam” türküsü, geçtiğimiz günlerde sosyal medyada en çok paylaşımı yapılan videolardan oldu...

Çok şaşırdım birden. Sosyal medya dediğimiz şey, insanların kendi aralarındaki etkileşim. Böyle beğenilmesi ne güzel. Müzik insanın kendini en rahat ifade ettiği yer. Benim için ise yaşam sebebi. Opera da benim gönül bahçemin temeli. Ben İstanbul Devlet Operası’nda opera sanatçısıyım aynı zamanda Haliç Üniversitesi’nde doçent olarak şan hocalığı yapıyorum. İdealimiz, opera sahnesinde var olmak ama onun dışında insan, halkla başka şekillerde de bütünleşmek istiyor. 

- Sosyal medyada paylaşımlar yapmaya iten bu bütünleşme düşüncesi mi oldu?

 Aslında en başta arkadaşlarım için paylaşımlar yapmıştım. Amatör bir karaoke programı aracılığıyla seslendirmeler yaptım. Ve opera dışında şarkı söylemeyi de oldum olası sevmişimdir. Polad Bülbüloğlu’nun “Gel Ey Seher” türküsünü Facebook üzerinden arkadaşlarımla paylaşmıştım. Arkadaşlarım birbirleriyle, onlar başkalarıyla derken bir yılda iki milyondan fazla seyredildi. Ve kocaman bir ağ oldu. Ben de bunun üzerine kendime bir sayfa açtım ve insanlar oraya yöneldi. 

Haberin Devamı

- Rahmetli Neşet Ertaş’ın adına bozlaklar, türküler yazdığı üç çocuğunun annesi olan “Leyla”ya yaktığı bu türkü, sizin için nerede duruyordu?

Ben türküyü seslendirirken açıkçası hikayesini bilmiyordum. Sonra öğrendim ve bambaşka anlamları oldu. Türkü, zaten kendi içinde o acıyı, imkansızlığı barındırıyor. Ozanlar, filozof gibi. Halkı en iyi yansıtanlar. Neşet Ertaş da her kesimden insana hitap eden çok büyük bir usta. Çocukluğumdan beri dinlerdim diyemem ama insan yaş alıp olgunlaştıkça, kendini, toprağını keşfediyor. Çok enternasyonel bir sanat yapıyoruz opera sanatçıları olarak. Bu sanatı böyle bir yorumla birleştirmek, kendimize sahip çıkmak gibi geldi açıkçası. Ve “Leylam” türküsü de benim için çok özel. Bu topraklarda doğmuş olmak insanın içine işlemesi için yeterli.

-  Bir de rahmetli Ertaş, 12 yıl önce dönemin cumhurbaşkanının verdiği yemekte bozlakların, devlet operası sanatçıları tarafından seslendirilmesine yönelik bir öneride bulunduğunu söylemişti. Bunu isteyen bir sanatçı olarak, sizi dinlese ne düşünürdü acaba?

Haberin Devamı

Ne de güzel düşünceleri varmış. Keşke yaşıyor olsaydı; çok merak ediyordum nasıl bir duyguda olurdu. Umarım, gittiği yerde hissediyordur. İnsanlardan da yorumunuzu duysaydı, çok mutlu olurdu gibi cümleler duyuyorum. Bunlar beni çok mutlu ediyor. Ama büyük usta, duysaydı ne hissederdi ben de çok merak ediyorum.

-  Peki yıllardır opera sanatını icra eden biri olarak insanlarn sizi Türk sanat ve halk müziği eserlerini söylemenizle tanıması neler düşündürüyor?

Sorun değil. Ben de her şeyi dinlerim. Sonuçta bulunduğumuz hallere göre seçimler yaparız. Her şeye ihtiyacımız var. Hayatımızda her şeyin belirli bir dengede olması lazım. Şarkıları hep karışım yaparak seslendirmeye çalışıyorum. Bu da operaya olan yakınlıktan ve onu muhafaza etmek istememden kaynaklanıyor. Tabii ki operayla duyulmak isterdim. Şimdi de sayfama elimden geldiğince opera aryalarımı ve klasik müzik eserlerini koymaya çalışıyorum. O türküleri dinleyen insanlar, klasik çalışmalarımı da dinlemeye başladı. Bu şekilde bir tanınmışlık da aryalarımı dinlemelerine aracı oldu.

Haberin Devamı

“Opera hemen kanınıza girmez ama sizi hiç bırakmaz”

-  Opera dinleyicilerinin daha sınırlı sayıda olması, bu sanatın yeterince duyurulmadığını düşündürüyor mu size?

Eğer çocukluğunuzdan duymadıysanız, ona özel bir ilginiz yok ise opera sanatı hepimize uzaktır. Benim ailem de opera sanatçısı olmamla ilgi duymaya başladı ve şimdi bütün oyunlara gidiyor. Kulak eğitimiyle de alakalı. Siz insanlara verdikçe fark ediyorlar, o sanatın kıymetini, sesin o hale gelmesinin ne kadar meşakkatli olduğunu görüyorlar. Opera belki hemen kanınıza giren bir sanat değil ama zamanla işleyip sizi hiç bırakmayan bir sanat dalı. Kemik bir kitlesi oluyor her zaman. Biletlerimiz satışa çıktığı ikinci saniyede bitiyor diyebilirim. AKM yapıldıktan sonra çok daha geniş kitlelere yayılacaktır. Bu biraz bizim tavrımızla da alakalı. Tabii ki opera sanatının gerektirdiği çıtadan sapmadan halka dokunmaya, özleşmeye bizim de kafa yormamız gerekir.

Haberin Devamı

-  Farklı türlerde eserleri seslendirmenizle ilgili opera camiasından ne tür yorumlar alıyorsunuz?

Ne gerek var diyen de ne güzel yapıyorsun diyen de var. Hemfikir olunmasını bekleyemem. Ama ben kendi duruşumdan, müzikal gidişatımdan ödün vermeden bu açılımı yaptığımı düşünüyorum. Opera sanatına da çok sadığım. Çok fazla özveride bulunmuş biri olarak, hakkımın teslim edilmesini isterim. Farklı müzikler seslendirmek, insanın bakış açısını zenginleştiren bir şey.  Müziğin geçmiş dönemlerine baktığımızda klasikten romantik döneme ya da çağdaş döneme geçen bestecilerin de ilk başta yadırgandığını görürüz. Ama insan içinde hissettiklerini baskılamamalı. Beni de hırpalamak isteyenler oldu. Kendimi sınırlamış olsaydım bu kadar fazla insanla ve onların enerjisiyle karşılaşamayacaktım. Eleştirenlere de saygı duyuyorum ama ben içimden geleni gerçekleştiriyorum.

-  Bu çalışmaları bir albümde toplamayı düşünüyor musunuz?

Bugüne kadar yaptıklarım kendim içindi. Ve bu kadar dinleneceklerini bilmiyordum. Bunlar özellikle oluşturulan konseptler değildi. Ama bu evrilme olunca insan kendinde de o ilerlemeleri görmek istiyor. Stüdyo ortamında söylemek gibi bir hayalim var. Bana uygun bir altyapıyla içinde türkülerin de olduğu bir şeyler yapmayı düşünüyorum. Ama mutlaka opera da olacak. O çeşitliliği albümümde de göstermeyi istiyorum. Çünkü ben kendimi kalıplara koymaktan hoşlanmıyorum. Sınırlar çizmekten de...

“Karantina beni besledi”

- Karantina günlerinin sizdeki yansımaları nasıl oldu?

Ben hiç bu kadar çok evde oturan biri olmamıştım. Kendime uzaktan bakıp, hesaplaşmalar yaptığım bir dönem oldu. Öte yandan günlük rutinlerim yüzünden üzerine eğilemediğim şeylerle ilgileniyorum; gitarım, yeni eserler, izlemek istediğim diziler gibi... Kötü geçmiyor aksine besliyor bile diyebilirim. İnsan evinde de yaratıcılığını sürdürebilir. Tek eksik, sevdiklerimizle görüşememek. Ailem, Ankara’da. Görüntülü konuşmayla hasret gideriyoruz.

“Hukuk fakültesinden sonra döneceğim diyordum”

- Klasik Türk Müziği kemancısı, bestekar Nezahat Soysev’in torunu, udi ve bestekar İlgün Soysev’in kızı olarak dünyaya gelmişsiniz. Operayla tanışmanız ne zamana dayanıyor?

Ben 13-14 yaşından beri durmadan şarkılar söylerim. Operayla tanışmam, lise yıllarına dayanıyor. Koleje giderken Hacettepe’nin yarı zamanlı açtığı eğitimle oldu. Haftanın belirli zamanları kurs gibi gidiyordum. Orada şanı duymaya başladım ve sesin sınırlarını merak ettim, oralara ulaşabilecek miyim, insan sesi nasıl bu kadar eğitilebiliyor diye merak ettim.

- Ama süreç sizi hukuk fakültesinde okumaya yöneltmiş. Sonra nasıl döndünüz konservatuvara?

Ailemin isteğiyle Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudum. Ama orada okurken de şandan hiç uzaklaşmamıştım; daha doğrusu vazgeçmemiştim. Bir şekilde bitireceğim ve mutlaka döneceğim demiştim. Hukukla ilgili hiç hayalim olmadı. Ve  28 yaşında konservatuvara girdim. Yaşadıklarımın hiçbiri içimdeki hislere mani olamadı. Kendimi burada ifade edeceğimi düşündüm.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler