24.05.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Galiba o kadını da kızdırdım. Ya da o zaten daha önce kızmış, ben de "Matrix Reloaded"ı izleyen biri olarak karşısına dikilince, patladı. Fakat bana ne "Matrix"te olan ya da olmayan felsefeden? Ben ne anlarım zaten? Ne bir felsefe kitabı okumuşluğum var, ne bir hayat felsefem!Matrixin (olan veya olmayan) felsefesini buyursun Murat Belgeyle ne bileyim Ali Bulaç tartışsın. "Siyaset Meydanı" yapılsın, Can Dündar, Matrix Kuşağını anlatsın. Yaşar Nuri ile Sinan Çetin, "Türk Matrix"i senaryosu yazsın. Her cins insan bir şeyler yapabilir yani. Fakat ben? Daha daha neler? Dün akşam barda bir kadın bana bir şarladı. Ben şapşalak oldum resmen, şaşırdım ve salaklaştım manasında. Konu ne peki? Çok saçma! "Matrix". Niye oldum yani, hayret yaptım. Son cümleyi, cümle dilbilimcileri kızdırmak için yazdım. Titrek koltuklarda tir tir sevişme sahnesi yaşadık Neler var neler... Takip sahnesi mi desem, Trinitynin motosikletle bina patlatması mı? Say say bitmez. Bir tek Neo ile Trinitynin ha babam yiyişmelerine takıldım. Her yalnız kaldıklarında dudaklara yapışmaları falan, yakışmıyor karizmaya. Hele de Trinitynin "Neyin var hayatım?" abuklamaları iyice bozuyor ambiyansı.Neyse ki grup seks tadındaki partiyle eşzamanlı bir sevişme sahnesi var da, o toparlıyor olayı. Zira muhteşem. Gerçi gereğinden uzun, hatta gereksiz bulanlar olmuş. Bilmiyorum, belki normal bir sinemada benim de içimi bayabilirdi. Fakat ben Alkentte CineCityde "buttkicker"lı koltuklarda izledim filmi. Bu ne demek? O sahnede koltuk tir tir titriyordu, demek. Biz izlemedik, yaşadık o sahneyi. Şahaneydi. İşin felsefe kısmını da seviyorum tabii. Zira "Matrix"te tek bir görüş, tek bir bakış yok. Bir dolu şeye gönderme yapılıyor. Bu genişlik -derinlik değil katiyen!- acayip hoşuma gidiyor. Ve yine bu genişlik, benim gibi hiç felsefe okumamışların bile arada doğru parçayı doğru yere koyup mutlu olduğu bir tür yap-boza çeviriyor filmi. Fakat herkes filmden bir şeyler anlıyor, filme bir manalar yüklüyor. Ve kimsenin manası bir diğeriyle tutmuyor. Ya da galiba aslında herkes bir "şey" söylemek istiyor, "Matrix"i de bunun bahanesi yapıyor. "Matrix" üzerinden her şey söylenebiliyor.Ben yormayayım kendimi, en güzelini Slovaj Zizek söylemiş "Matrix: Veya Sapıklığın İki Yüzü" makalesinde. "Matrix"i nereden bakarsanız bakın hep size bakıyormuş gibi görünen Tanrı resmine benzetiyor. Bu yüzden Lacancıların filmde Lacanı, Frankfurt Okuluna dahil olanların ise kendi görüşlerine uygun (benim katiyen anlamadığım) bir şeyleri bulduğunu söylüyor. Ve bağlıyor: "Matrixteki asıl zıtlık Frankfurt Okulu ile Lacan arasındaki zıtlıktır." Buyrun işte, söylesene dün o kadına bunları. Söyleyemedim tabii. Aklım sıra Zizeki özetledim. "Ya işte yamalı bohça gibi bir film" diye geveledim. Ne yapayım, aklımda böyle kalmış. Hâlâ da ısrarlıyım. Zizek hayatta bir kez "yamalı bohça" görmüş olsa, o da mutlaka bu örneği verirdi. Sizce de öyle değil mi? n*** Ben kardeşim, bayılıyorum vurduya kırdıya. Biri hop uçsun, şık bir hareket yapsın, esaslı bir çarpsın. Benim de olayım budur. Boşuna mı her hafta Buffy üstüne Angel iki doz kavga-dövüş izliyorum. Bu yüzden! Yani mümkün mü benim "Matrix"i sevmemem? Bin Ajan Smith gelse, binini de yiyor aslanım Neo. Daha ne olsun? Yaşar Nuri Öztürk, Matrixe karşı "Anadolu humanizmini ekranlara taşımalıyız" dedi. Öztürk böyle bir filmde başrol oynayabileceğini de vurguladı. (Akşam, 20 Mayıs) *** Olsak olsak, ne markası olsak? Gülben selülit kremi, Hülya kadın bağı, Tarkan pisuvarı, Okan müsekkin hapı, hatta İbrahim Tatlıses sopası... Ne bileyim iyi olmaz mı? En iyisi çiklet üretip sakız olsunlar milletin ağzına.*** Nedir bu marka olma merakı? Tüm ünlüleri sardı. Hülya Avşar "Ben markayım" diye kendi adıyla sabun üretmeye hazırlanıyor. Okan Bayülgen, "Zaga"nın oyununu yaptırdı, "Asıl ben markayım" diyor. Gülben Ergen durur mu, adının patentini aldı. Şimdi de Tarkan marka kıyafetler üretileceği söyleniyor. "Ben kendi payıma Hazreti Matrixin Adaleti isimli ilmi, içtimai, ailevi, faideli filmi heyecanla bekliyorum. Dizilerden edindiği tecrübeyle Bizans İmparatorunu Yaşar Nuri oynasın." (Engin Ardıç, Star) *** Potansiyel yazarlar: Tesisatçılar ve tüpçüler "Çocuklar Duymasın"ın senaristi Birol Güven, Koç Topluluğunun aylık dergisi "Bizden Haberler"de "Türkiyenin en fazla ev gören yazarıyım" diyor. Çünkü neden? 19 yaşına kadar babasının dükkanında, Darıca Aygaz Bayiinde çalışmış da ondan. Tüpçüymüş yani...*** Perihan Mağden perşembe günü "Maçoluk hikmetleri" diye bir yazı yazdı. Tesisatçıdır, postacıdır, muhtelif erkekle karşılaştığını, işte onların bazılarının maçoluğunu anlatıyordu. Doğrudur tabii. Fakat bazısı da böyle evlere gire çıka, göre baka izleye dizi senaristi oluyor. Doktordan imzalı sapık değilim raporu... Ve onu (niyeyse?) Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesine sevk ediyorlar. Bunun üzerine Farabi Hastanesi Üroloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Güner Kemal Özgür bir açıklama yapıyor: "Bir erkeğin bakir olup olmadığını anlamak tıbben mümkün değildir. Ayrıca bir insanın sapık olup olmadığı da tıbbi inceleme ile belirlenemez."Ne desek boş. tubakyol@yahoo.com Trabzonlu Mehmet Mısırlıyı eski nişanlısı ve teyzesinin kızı sapıklıkla suçluyor. Mısırlı da 46 yıllık yaşamında hiçbir kadınla cinsel ilişkide bulunmadığını kanıtlamak için Trabzon Numune Hastanesine başvuruyor. Bakir raporu alacak. Fakat doktorlar böyle bir rapor vermelerinin tıbben imkansız olduğunu söylüyor.