Cumartesi Saat aksırır, öksürür, şikayeti hiç bitmez

Saat aksırır, öksürür, şikayeti hiç bitmez

30.10.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Dolmabahçe Sarayı’ndaki tamir edilen 74 adet mekanik saatin hepsi sergilenecek. Sarayın saat tamircisi Şule Gürbüz “Saat tamir olduğunda ‘Tamam, ben oldum’ diye kendi söyler” diyor

Saat aksırır, öksürür, şikayeti hiç bitmez

Türk saatçiliğinin en önemli ustalarından, ömrü boyunca sadece dokuz saat yapmış Ahmet Eflaki Dede’nin şaheseri...
Es Seyid Süleyman Leziz’in, Nil sularının azalmasından ekim dikim vakitlerine, hayvanların kış uykusuna yatmasından kutsal günlere kadar pek çok bilgiyi de gösteren saati... Ünlü İngiliz usta George Pior’un Türk pazarı için yaptığı müzikli saati...
Benzer pek çok örnek
Dolmabahçe Sarayı’ndaki Saat Müzesi’nde 6 Kasım’dan itibaren görülebilir. 18 ve 19’uncu yüzyıla tarihlenen bu saatlerin bugün çalışmalarını sağlayan iki isimden biri Şule Gürbüz.
II. Abdülhamid’in saatçisinin torunu ve bu geleneği bilen son isim olan Wolfgang Mayer’in Recep Gürgen’den bu mesleği öğrenen Şule Gürbüz, bugün Dolmabahçe Sarayı’nın tek saat ustası. Üstelik sadece orada değil, Türkiye’de de saray saatlerini tamir edebilen -Recep Gürgen’den sonra- tek isim. İstanbul Üniversitesi’ndeki sanat tarihi eğitiminin ardından Cambridge Üniversitesi’nde felsefe eğitimi alan Gürbüz’den hikayesini ve müzeyi dinledik.


Sizi saat tamirciliğine iten neydi?
1997’de Dolmabahçe Sarayı’nda çalışmaya başladım. Saatlerin hepsinin bozuk olduğunu fark ettim. Saat tamiratıyla ilgili bir atölye yoktu. Wolfgang Mayer’in vefatından sonra Recep Gürgen gelip saatleri tamir etmeye devam etmiş ama kadrolu olarak değil. Ondan beni yetiştirmesini rica ettim.
Kendi kendimle olmayı, müstakil bir hayatımın olmasını isterim. Atölyede tek başıma kalsam istediğim hayatı inşa edebilir miyim diye düşündüm. Bir saat ustası olmayı, elimin ürettiğiyle yaşamayı kendi adıma şık ve güzel buldum. Onun dışında mesleğin tabii ki iş çok zor ve çileli yanları var.

Neler bunlar?
Zanaat, sanat eseri oluşturmak gibi kendi kimliğinizin, isminizin ön planda olduğu bir şey değil. Yaptığınızı bir anlamda kendinizi örterek yapıyorsunuz. Bir eseri tamir ettiğimizde ona elimizin bile değdiğini belli etmemek bizim başarımız oluyor. Sabır ve dinginlik istiyor saatçilik. Ne kadar yüksek düşünceleriniz olsa da size sadece bir saatçi, tamirci gözüyle bakılmasına tahammül etmenizi gerekli kılıyor.

Böyle bir eğitimin ardından neden bu meslek diyenler oluyor mu?
Bana bir tamirci için tahsilimin fazla ve gereksiz olduğunu söyleyenler oluyor. Ama aslında çokluklardan değil azlıklardan bahsedebilmemiz lazım. Başka yabancı diller, fizik ya da matematiği daha da iyi bilseydim daha iyi tamirci olurdum. Öte yandan bu işin kişiliğinize kattığı sizi başkalaştıran tatlılaştıran yanları da oluyor.

Recep Gürgen ile ne kadar çalıştınız?
1997’den bu yana birlikte çalışıyoruz. Onun kalfasıyım. Saraylar restorasyon adına çalışması zor yerler. Siz çırak olarak işinizi saray objesi üzerinde öğrenemezsiniz. Ben de ustanın atölyesindeki bozuk, harap yüzlerce saatlerce saati elden geçirdim. Ustam yoksa saray saatlerine dokunamıyordum. Dört yılın sonunda saatlere dokunabilmeye başladım.

Müze fikri nasıl oluştu?
Tamir ettiğimiz saatler elimizde birikti. Onları tekrar görünmez yerlere, kapalı odalara koymak istemedik. Açık odalarda bile çok obje olduğu için saatler fark edilemiyor bazen. Üç bölümden oluşan müzede 74 saat var. Birinci bölümde Fransız saatleri, ikincide 18. yy İngiliz saatleri, üçüncüde ise Osmanlı özellikle Mevlevi ustaların yaptığı saatler var.

Bu saatleri ne kadarlık bir zamanda tamir ettiniz?
98’den beri tamir ettiğimiz saatler var. Mesela tek bir saatin tamiratı günde sekiz saat çalışarak sekiz ayda bitti. Saray saatlerini aynı hassasiyetle çalışır hale getirmek kolay değil. Elinizin hep mekanik saatin üstünde olması gerekir. Aksırır öksürür, şikayeti bitmez, merhametli bir ele her an muhtaçtır.

Siz de vakti geldiğinde saat atölyesinde çırak yetiştirmeyi düşünüyor musunuz?
Olması gereken bir şey elbette. Bu iş hassas, ince, farklı özellikler de istiyor. Ustama getiriyorlar “Bu koca kafalı okumadı bari senin yanında çırak olsun” diye. Halbuki biz burada en nitelikli insana ihtiyaç duyuyoruz. Ama en nitelikli insan da tamirci olmak istemiyor.


Mevlevi ustaların yaptığı saatler sanat eseri gibi

Müzede özellikle Mevlevi ustaların saatlerinin bulunduğundan bahsettiniz.

Mevlevihanelerde hücrenişin olmak için belli bir zanaatta uzmanlaşmak gerekiyor. Saatçilik hassas ve biraz batıdaki mistiklerin karşılığı olduğu için orada da Pascal, Spinoza gibi filozoflar nasıl bu işle ilgilenmişlerse bizde de Mevlevi ustalar saatçilik yapmışlar. Bizde zanaattan ziyade sanata yakın bir seviye olmuş saatler. Saatin bütün malzemelerini tek tek kendileri yapmışlar, dışının süslemesini bile. Batılı uzmanların hayretlerini uyandıran saatler bunlar. Bu ustayı kim yetiştirmiş diye sorduklarında kendi kendine dediğimizde inanamıyorlar. Batılı usta aldığı geleneğin devamı bir şey yapıyor; İngiliz saati, şu üslupta diyorsunuz baktığınızda. Bizimkilerin yaptığı saatlerin ise dünyada başka örneği yok.