Cumartesi Şarap içtiğimiz için eleştirildik

Şarap içtiğimiz için eleştirildik

28.06.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hikaye İstanbul’da geçseydi bu kadar ilgi görmezdi"

Şarap içtiğimiz için eleştirildik



     

     Asmalı Konak" birçok oyuncunun hayatını değiştirdi. Bazıları ilk kez bu kadar ünlendi, bazıları eski ününü tazeledi. "Bekir kirve" Menderes Samancılar içinse başka bir durum var: Yeniden nehirle buluştu. Ürgüp’te kafe-restoran açıp Avanos’ta ev yaptıran Samancılar "Çocukluğum Adana’da, Seyhan Nehri kıyısında geçti. İçimde bir nehir özlemi varmış" diyor.
     
     Evet. Bilge Olgaç’ın filmi için. 1984 yılında çekildi.
     
     "Kaşık Düşmanı"nın çekildiği dönemde çok bakirdi bölge. Filmden sonra ara ara gittim ama bu sefer kalıcı gözle bakınca yapılaşmanın epey bir çoğaldığını fark ettim. Bugünün yerel yöneticileri yapılaşmayı en azından bu noktada durdurma mücadelesi veriyorlar. Yıllar önceki bakirliğini yitirse de Kapadokya hâlâ huzur verici tarafını koruyor.
     
     Yok, hemen karar vermedim. Dizi 1,5 yıldan fazla sürdü. Bu zaman zarfında burayla ilgili düşüncelerim değişip gelişti. Kızılırmak çok etkiledi beni. Kalış nedenlerimden biri bu. Çocukluğum Adana’da, Seyhan Nehri kıyısında geçti. Bir nehir özlemi varmış demek ki. Eşim de ikna olunca böyle bir karar aldık.
     
     Etmedi çünkü İstanbul’a gidiş-gelişimizi engellemeyecek. Oradaki evimiz duruyor, düzenimizi bozmadık ama burada da bir düzen kurmaya çalışıyoruz. Kapadokya’daki huzur ve rahatlık İstanbul’da yok. Demek ki yorulmuşuz ve burada dinlenebileceğimi biliyorum.
     
     Şu anda şiirlerim üzerinde çalışıyorum. 1974’ten beri yazdığım şiirler temmuzda Om Yayınları’ndan çıkacak. Düzeltmelerini yapıyorum. Birikmiş öykülerim, sinema anılarım var. Hepsi zaten kağıda dökülmüş durumda, temize çekip yayınevine vereceğim. Ayrıca uzun bir hikayem var. Ya senaryoya dönüştüreceğim ya da küçük bir roman olarak çıkacak. Sakinlikten böyle yararlanıyorum. Kapadokya’da yaşamayı tercih etme nedenlerimden biri de kendime rahat bir çalışma ortamı yaratmaktı.
     
     Her gün mutlaka beş-altı saatim restoranda geçiyor. Orada kahvaltımızı yapıyor, gazetemizi okuyor, insanlarla ilgileniyoruz. Kafe-restoran buradaki yaşam güvencemiz olacak. İşadamı olup para kazanacağım diye bir niyetim yok tabii. Amacım huzur bulmak, paradan da uzak yaşamak... Bazen yorulana kadar yürüyorum. Bazen eşimle geziyoruz, köpeğimizle birlikte. Kapadokya’da insanın kafasını dağıtması için her şey mevcut.
     
     Şu anda Türkiyeliyim diyen herkes Kapadokya’nın varlığının farkına varmış durumda. Bölgeyi tanıtmayı başardık. Kapadokya’ya ilgi hep sürecek. Herkese burayı mutlaka gezmelerini tavsiye ediyorum. İki dağın arasında kalmış, yanardağların küllerinin üzerinde kurulmuş bir bölge. Anadolu’nun göbeğinde çok güzel bir tarih yatıyor.
     
•  "Asmalı Konak" ağalığı değil, Anadolu burjuvazisini anlatıyor. Hikaye İstanbul’da geçseydi belki bu kadar cazip gelmezdi. İnsanlar Anadolu’daki zengin bir ailenin nasıl yaşadığını neredeyse ilk kez gördü. Seyredenler hikayenin rüzgarına kapıldı. Tabii bölgenin doğal güzelliğinin de etkisi var. Oyunculuktan rejiye her şey dört dörtlüktü. Hepsi bir bütünü oluşturdu. İlk başlarda işin içinde gizli erotizm de vardı.
•  Çok çeşitli eleştiriler geldi. Mesela çok şarap içiliyor dendi. Konakta herkes birbirini seviyor ama birbirinin kuyusunu kazanlar da var... Bekir kirve konağa ölümüne bağlı bir adam. Bağımlılığı kölelik boyutunda. Dizide çok üstüne gitmedik bu durumun, halk da bunu önemsemedi. Oynadığım karakter için bana "İnsanın yanında senin gibi güveneceği biri olsa huzurlu yaşar" diyenler vardı. İşin kölelik boyutuna bakmadan, böyle özlemleri var insanların.

     Ülkemiz sinemasının artık Avrupa’da boy göstermesi ve hak ettiği yere bir nebze de olsa ulaşması çok gurur veriyor. Ama dileğimiz ülke yöneticilerinin de bu gururu bizimle paylaşması. Naim Süleymanoğlu devlet töreniyle karşılanmıştı. Ama "Uzak"ın başarısı karşısında hükümetten tık bile çıkmadı, kuru bir teşekkürle bıraktılar işi. Hükümetler sinemaya öcü gibi baktılar. Bugün Cannes’da ödül alıyoruz ama hâlâ kuşkucu bakışlar var, tehlikeli görüyorlar. Sinemanın temelinde özgürlükler, demokrasi, insan hakları yatar. Bunu iyi bildikleri için ne kadar az sesi duyulursa o kadar iyi diye düşünüyorlar ama sinemamız dünya sinemasıyla boy ölçüşecek düzeye geldi.