Şimdi Berlin zamanı!

Belki de Almanya denince ilk akla gelen şehirdir Berlin. Kaçımızın Almanya’dan çikolata getiren bir dayısı, halası, eski komşusu yok ki? Buralarda daha çok “Avrupa’nın Türkiye ayağı” olarak bilinse de, aslında bir gezginin arayabileceği birçok özelliğe sahip. Tarih, sanat, keşfedilmek için bekleyen sokak ve müzeler. Bonus olarak başarılı metro sisteminden kaynaklı ulaşım kolaylığını ve gece hayatının inanılmaz eğlenceli oluşunu da unutmamak gerek tabii.

Türkiye’den daha sert hava koşullarına sahip Almanya’da seyahat etmek için kış ayları uygun olmuyor. Bahar ve yaz ayları ise 23-24 derece ortalamasıyla Berlin için en ideal zaman.

Otelin yolunu bulan bavul

Biz de Alman havayolu Lutfhansa’nın bir süre önce hayata geçirdiği Innovatin Hub’ını ziyaret etmek ve yerel turizm ofisi Visit Berlin ev sahipliğinde Berlin sokaklarını keşfetmek için yola çıkıyoruz.

İlk durağımız olan Lufthansa Innovation Hub’ın ofisinde neler yaptıklarını inceliyoruz. Ekip çalışanlarının hepsi farklı milletlerden oluşuyor. Burada havacılıkla ilgili yeni proje geliştiriyor ve aynı işi yapan küçük şirketleri kendi bünyelerine katarak destek oluyorlar. Örnek vermek gerekirse bunlardan bir tanesi Flightpass. Bu uygulama yolculara 10 kez uçuş yapma imkanı veriyor. Sabit bir ücret üzerinden Eurowings ile 10 adet tek yön uçuş alıyor ve seçilen güzergahlara uçuşları dilediğiniz tarihte kullanabiliyorsunuz. Gezginlerin yüzünü güldüren bir diğer çalışma ise bavul derdine son verir cinsten. Yolcuların bavulunu havaalanından alıp kalacağı otele teslim etmek üzere geliştirdikleri proje çok yakında hayata geçecek.

Innovation Hub’tan ayrıldıktan sonra Visit Berlin’in bizim için hazırladığı gezi programı ve serbest zamanlarımızda edindiğimiz tecrübelerden yola çıkarsam ilk söylemem gereken, mutlaka bir Berlin Pass Card edinmeniz olur. Bu kart sayesinde geziniz boyunca toplu taşımayı ücretsiz kullanabilir, müzeleri ücretsiz gezebilirsiniz. Anlaşmalı birçok kurumda da yüzde 50’ye varan indirimleri mevcut.

Berlin’i gezmek, en azından “Az da olsa gezdim” diyebilmek için minimum üç-dört güne ihtiyacınız var çünkü hazmedilmesi gereken kocaman bir tarih söz konusu. Şehrin hiçbir yerinde Hitler adını görmeyecek, hiçbir müzede ondan bahsedilmediğini fark edeceksiniz. Ancak bu, gittiğiniz müzelerde, girdiğiniz bir kitapçıda ya da Berlin Duvarı’na bakarken, onun izlerini görmeyeceğiniz anlamına gelmiyor.

Haritanızı bir kenara bırakıp keyfinize göre bir sokaktan diğerine geçmeniz tavsiye edilir. Kaybolduğunuzu hissettiğinizde etrafınızda “Manavdan sola dön, hemen sağda” rahatlığında yol tarifi verebilecek bir Türk bulma ihtimaliniz her zaman mevcut.

Ne yenir, ne içilir?

Berlin’in tarihi ve kültür sanatı için söylenecek tüm güçlü sözler mutfağı için geçerli olmuyor maalesef. Elbette deneyecek çeşitli tatlar mevcut. Currywurst en başta geliyor, baharatlı sosisli sandviç. Şubeleri bulunan Einstein Cafe’nin kahvaltısı çok meşhur. “Pfannkuchen” ise Berlin’e özgü bir pasta çeşidi. Tatlı bir hamur içine reçel ya da çikolata koyuluyor.

Gezilecek yerler

Brandenburg Kapısı

Tam anlamıyla Berlin’in simgesi. Her türlü dev şehir etkinliği burada gerçekleşiyor.

Alexanderplatz

Mitte bölgesinin en bilinen meydanı. Tepesine çıkmak isteyebileceğiniz,
TV kulesi de bu bölgede yer alıyor.

Müze Adası

Spree Nehri üstünde oluşturulmuş, beş müzenin bulunduğu küçük bir adacık.

CheckpoInt CharlIe

Doğu Berlin ile Batı Berlin arasındaki ana geçiş noktası. Temsili olarak duran kontrol noktası turistlerin fotoğraf çekmek için en uğrak yerlerinden biri.

Kreuzberg

Burada tabelalar, parktan gelen çocuk sesleri, dönerciler, her yer Türk. Son zamanlarda ise hipster cenneti ve şehrin gelişmekte olan alternatif noktasına da dönüştüğü için mutlaka görülmeli.