Cumartesi ‘Söylemek istediklerimi onlar söylemiş, bana yorumlamak düştü’

‘Söylemek istediklerimi onlar söylemiş, bana yorumlamak düştü’

23.06.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

26 Haziran’da Kuruçeşme Arena’da bir konser vermeye hazırlanan Tom Jones mayısta piyasaya çıkan yeni albümünü anlattı.

‘Söylemek istediklerimi onlar söylemiş, bana yorumlamak düştü’

“Spirit in the Room”da Jones, Leonard Cohen, Tom Waits, Paul McCartney gibi üstad besteci ve söz yazarlarının şarkılarını yorumluyor.

Haberin Devamı

‘Söylemek istediklerimi onlar söylemiş, bana yorumlamak düştü’

Tom Jones 60’lı yıllarda ‘Galler Kaplanı” olarak tanınmaya başlamıştı.


Galler’de genç bir şarkıcıydınız. Sonra dünya sizi tanıdı. Tarzınız nasıl oluştu?

Galler’de gençken rock grubu olarak tanımlanıyorduk. Daha sonra 50’lerin sonu, 60’ların başından itibaren bir cover grubu olduk. Başka insanların şarkılarını söylerdik. İşin içine biraz da blues ve gospel katmaya çalışırdım. Elvis Presley ile ilk tanıştığımda bana “Galler’deki herkes böyle mi şarkı söylüyor? diye sordu. Ben de “Şimdi hepsi gospel’a döndü dedim. O zaman yeni olan oydu.

Sesinizin yıllar geçtikçe biraz daha derinleştiğini düşünüyor musunuz?

Birçok şarkıda eskiye daha alçak bir ses perdesi kullanıyorum, genç olduğum zamanlardan da alçak. Ve bu çok doğal bir şey çünkü tenorluktan daha doğal bir perdeye geçtim artık. Bunun avantajından yararlanıyorum, daha önce bu şekilde şarkı söyleyemezdim. Şimdi sesimde daha farklı bir kalite var ve ben bunun müziğime zenginlik kattığını düşünüyorum. İyi olan şey ise yaşlanmama rağmen sesim hala güçlü, zamanla gücünü kaybetmedi ve buna müteşekkirim.

Haberin Devamı

“Leonard Cohen’inki açılış şarkısı oldu”

Yeni albümünüzün adı “Spirit in the Room” (Odadaki Ruh). Nereden geliyor bu isim?


Önceki albümüm “Praise and Blame”in kayıtları sırasında Bob Dylan’la yaptığımız, “What Good Am I” bir doğaçlama sonucu çıkmıştı. “Sen de hissediyor musun? Şu an iyi bir şey oluyor bu odada demiştim, o da “Evet bir şeyler olduğu kesin” diye yanıtlamıştı. İkinci albüm bittiğinde ona ne isim koyacağımızı bulmaya çalışıyorduk. Her kayıtta orada olan oğlum Mark “Baba Bob Dylan’la çalışırken odada bir ruh olduğunu hissettiğiniz an var ya, ismini neden bu şekilde koymuyorsun?” dedi. Bana iyi bir fikir gibi geldi.

Albümdeki şarkıları nasıl belirlediniz?

“Sevdiğim bestecilerin şarkılarını seçmek istiyorum” dedim. İlk etken buydu. Böylece şarkılarına bakmaya başladık. Dinledikçe “Bu şarkıyı koyalım diyorum, buna ne yapabiliriz?” diye ilerledik.

Leonard Cohen’den de bir şarkı seçmişsiniz; “Tower of Song” Nasıl oldu?

Albümü bu şarkıyla açıyoruz çünkü bana çok hitap ediyor. Şöyle başlıyor: “Dostlarım ölmüş ve saçlarım gri, bir zamanlar çaldığım yerlerde çekiyorum acıyı ve aşk için deliriyorum ama bir türlü o gün gelmiyor.” Bu kadar iyi bir şarkı sözü yazarı olsaydım bunu ben yazardım. Çünkü benmişim gibi duruyor, benmişim gibi geliyor kulağa. Şu anki halime ait bir fotoğrafı düşünürsen o fotoğrafta gri saçlı olabilirim. Ve Galler’de beraber büyüdüğüm birçok dostum öldü, dolayısıyla şarkıda büyük bir gerçeklik payı var. Benim söylemek istediklerimi o söylemiş. Açılışı bu nedenle bu şarkıyla yapmayı düşündüm.

Haberin Devamı

Bir Paul McCartney şarkısı olan “I Want To Come Home”u da yorumladınız. Buna nasıl oldu?

Bir Paul McCartney şarkısı katmak istedim, çünkü Paul yıllar önce “Long and Winding Road”u yazdığında bunu bana önermişti, ama yapamamıştım. Ondan beri kendimi çok harap etmişimdir. Kendi kendime düşündüm “Gerçekten sevdiğim bir Paul McCartney şarkısı bulmalıyım” dedim. Ve o şarkı “I Want to Come Home”. Şarkıda diyor ki; “Orada bulundum ve bunu yaptım. Ayda takılmak güzeldi, güneşin içine bakmak. Ama şimdi eve dönmek istiyorum”. Şarkıdaki duyguyu sevdim.

Haberin Devamı

Tom Waits muhteşem bir söz yazarı ama yorumlaması zor bir sanatçı, ondan şarkı seçmeye nasıl karar verdiniz?

Tom Waits’i her zaman sevmişimdir, albümlerini de, filmlerini de... Tam bir karakter. Olaylara kendi yorumunu katıyor. Son albümü “Bad As Me”yi dinledim ve bu Tom Waits albümünden bir şeyler yapmak istiyorum dedim.

“İşin en güzel yanı sahneye çıkmak, canlı söylemek”

Konser vermeyi sevdiğiniz biliniyor. İşinizin en zevkli kısmı bu mu?

Tüm yollar sahneye çıkıyor, insanları bir araya toplamak ve yaptıklarımdan haberdar etmek için albümler yapıyorum ama bence işin en iyi kısmı sahneye çıkmak ve bu şarkıları söylemek. Şarkılarınızın, eğer siz isterseniz, hayat bulduklarını görmek... Stüdyoda geçirdiğiniz vakit süresince şarkıları bir araya getirmeye öyle konsantre oluyorsunuz ki, onları canlı olarak nasıl söyleyeceğinize o esnada fazla odaklanamıyorsunuz. Daha sonra sahneye çıkıyorsunuz, hangi şarkıların daha iyi bir performans ortaya koyduğunu, sizi canlı olarak dinleyen seyircilere neler aktarabildiğinizi görüyorsunuz. Bu durum bazen kayıt aşamasında düşündüğünüzden daha farklı sonuçlar ortaya çıkarıyor. Şarkılarınızı canlı bir şekilde sahnede söylemeden ve reaksiyon oluşmadan, bu konuda hiçbir şey tahmin edemezsiniz, bu gerçekten çok ilginç ve ben bu durumu çok seviyorum.

Haberin Devamı

Yeni albümünüzün kapağındaki fotoğraflar hafif karamsar ve karanlık. Neden böyle bir çekim yaptırdınız?

Thames nehri üzerinde bulunan eski bir evde fotoğraf çekimine gitmiştik. Bu binada gemiler yapılmaktaymış ve geçmişi de 8’inci Henry zamanına kadar uzanan bir evmiş bu. Gerçekten çok eski bir yer... Tadilata başlanmış ama daha tam olarak da bitirilmemiş, duvarlar restore edilmemişti. Orada bazı resimler çektik ve biri de albüm kapağı oldu. Oldukça ruhani duruyorlardı. Benim hoşuma gitti. Albümün adına da uydu.