Cumartesi Taklit kadınlar!

Taklit kadınlar!

07.05.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Artık her şey "miş gibi", değil mi? Sanki kadınlar "kadınmış", erkekler de "erkekmiş" gibi, ilişkiler sanki "büyük aşk" yaşanıyormuş gibi

Taklit kadınlar

1 YTL! Kadınların o tezgahtan bu tezgaha marka naraları atarak koşmaları; "Aa! Dolce Gabbana!", "Aa! Prada!".Hiçbir yerde bu pazarlarda olduğu kadar burun estetikli kadını bir arada göremezsiniz herhalde.Bir kotçuya gidiyor kız arkadaşım. Zaten müdavim olduğu için birbirlerini iyi tanıyorlar. Çocuk; "Bu hafta senin için o modeli aradım ama yoktu. Cumartesi Beşiktaş'a geldiğinde getirmiş olurum" diyor. Biz Ulus'takindeyiz. Günlerden Perşembe. Sonra kotçu çocuğun annesi geliyor. Oğlunun Oxford mezunu olduğunu söylüyor. Peki neden pazarcılık yapıyor?Pazardaki her şeyin kalitesi "iyi taklit" olması ölçüsünde bedel buluyor.Bir kız arkadaşım Beyazıt'ta bir çantacıdan bahsetmişti. Her marka çantanın aynısını imal eden ve az buz rakamlara da satmayan bir çantacı. Aklınıza gelebilecek bütün sosyetik isimler burada karşınıza çıkabilir. Hepsi taklit kullanıyor neredeyse. Arkadaşım çantaların fiyatlarını hak ettiğini, çünkü aksesuvarlarının o markaların orijinal aksesuvarları olduğunu, adamın gidip yurtdışından bunları getirip burada imal ettiğini söylemişti. Taklit olmaktan da öte yani.Mesela Akmerkez'de birinin giysisini ya da ayakkabısını beğenip, nereden aldığını sormayı deneyin bir; cevap New York, Londra ya da Paris olacaktır. "Peki hangi mağaza?" sorunuz da büyük ihtimalle cevapsız kalacaktır. Ama bilmem hangi semtte "orijinal gibi" yapan bir ayakkabıcı ya da terzinin elinden çıkmış olması ihtimali fazlasıyla mümkün. Anlamadığım, herkesin "sahtesini" kullandığı şeyler bu ülkede zaten prim yapmıyor, taklit Prada çantanızla ancak Paris'te alışveriş yaparken prim yaparsınız... Sosyetik taklit pazarları. Bu pazarlarda insanların konuşmalarını dinlemek beni pek eğlendiriyor. Arabayı park ederken park görevlisine "Sevgilim, hadi ama, piştim arabanın içinde" türü cilveler, satıcıların "Ama bu bilmem ne mağazasında tam şu kadar, pahalı demeyin boş yere" demeleri, çirkin çirkin iç çamaşırlarına yumulmuş her yaştan kadın. Tanesi Artık her şey "miş gibi", değil mi? Kadınlar "kadınmış", erkekler de "erkekmiş" gibi, ilişkiler sanki "büyük aşk" yaşanıyormuş gibi. Piyasa yapmak için gidilen yerlerde "eğleniliyormuş" gibi. Kendimizden bu kadar kaçmamzın sebepleri ne diye dünüyorum son zamanlarda. Bu kadar mı hoşlanmyoruz kendimizden? Bu kadar mı değersiziz? Yoksa birilerinin, bir televizyon yıldızının, bir pembe dizi karakterinin, bir moda idolünün "iyi bir taklidi" gibi hissetmeden kendimize değer veremiyor muyuz? İşte Bilirkişi olarak yazıyorum: Sosyete pazarları sirk gibi! İnsan neden bir şeyin sahtesini almak ister? Aldığın şeyi sadece beğendiğin için alırsın, sahte diye düşünmezsin. Ama özellikle gidip "şuna benziyor" diye öbürünü almazsın. Eğer markaysa takıntı, bunu bile bile sahte olanıyla kendini nasıl iyi hissedeceksin? Yoksa sen de birinin sahtesi misin?İyi oyunlar herkese... Bugünkü yazımın ana fikri şu: Kadın: Brad Pitt gibi bir sevgilim olsun istiyorum. Erkek: Sosyete pazarında yok mu? 1 soru / 1 cevap Kadınların rol kabiliyetleri malumunuz. Bir kadınla birlikte olacaksanız onun bu rol yapma arzusunu en kısa zamanda yok etmeniz gerekir, yoksa sahte bir ilişki yaşamak zorunda kalırsınız. Rol yapmasını engellemenin en iyi yolu da her fırsatta ona "senin doğal halini çok seviyorum" demekten geçer. Tabii kendinizi de hemen salmayın, gözünüz açık olsun, yoksa doğalmış gibi de yapmaya başlayabilir. Erkek köşesi Öptüm sizi Hülya Avşar , Nişantaşı'nda bir mücevherciye Nicole Kidman'ın Oscar töreninde taktığı kelebek kolyesinin aynısından yaptırıyormuş. Hemen hangi adrese yaptırdığını öğrenelim de yapanı da Hülya Avşar'ı da bir defada öpüverelim. Reklam meraklısı mücevhercinin de ağzı pek sıkıymış. Melike Birgölge 'nin e-kolay'daki röportajlarını okumaya doyamam. "Buluştuk Konuştuk" diye röportajlarından oluşan bir kitabı yayımlanmıştı geçen yıl, şimdi de "Kelebeğin Dansı"nı yazdı (Yakamoz Yayınları). Ben şiir sevmem, ama bu şiirlerin böyle pop müzik gibi ritmi var. Şarkı sözlerinin habire birbirini kopyaladığı bu zamanda, birileri bunu gözden kaçırmasa hiç fena olmaz, değil mi? Kocaman öperim ben bu romantik kızı. ÇEKİNMEYİN, SORUN! DAHA İYİSİNİ BİLENİNİZ VARSA DA ANLATSIN! Sevgilimle ilişkimiz adı konmadan bitti. Hem de benim yüzümden... Sonra başka biriyle birlikte olduğunu öğrendim, aşkım depreşti. Kızın hayatını zindana çevirdim. Benim ona aşık olduğuma inanmıyor. Gururum incindiği için böyle yaptığımı söyledi. Yeni sevgilisine aşık olup olmadığını sorduğumda kaçamak cevap veriyor. Çıldırmak üzereyim! Belki de haklı, o biriyle beraberken benim yalnız olmam çok sıkıcı! Ne yapsam da bana dönse diyorum? Ya da hayatıma birini mi sokmalıyım? R. H. B. * * * Kaçan kovalanır derler ya. Bitsin artık şu kovalamanız. Kız ne güzel mantıklı mantıklı açıklamış işte durumu; "Gururun incindi, ondan kendini aşık zannediyorsun". Hem kızı terk et, hem de sonra rahat bırakma. Yaptığınız yanlış bir değil iki değil ki, düzeltip geri dönmesini sağlayın. Gitmiş işte. Dönmesi için çok basit bir yol var, ama söylemem! Nasılsa kıza gene eziyet edersiniz. Siz yenisini bulun. O akıllı kızın hayatını da daha fazla karıştırmayın. "Onun sevgilisi var ama ben yalnızım!" Asena'yı ne zaman televizyonda görsem, savruk savruk çocuk taklidi ağzıyla konuştuktan sonra "Ama bu benim doğal halim" demesi gözüme batıyor. Nereye gittiğini hesapladığını sandığı patavatsız konuşmalar, kıkırdamalar. İnsanın doğal ya da orijinale olan özlemini yok edecek türden! Ne yapalım, bari onu bu yoklukta "haftanın doğalı" seçelim. Üşenmeyen oylasın! www.ilhanuckan.com Haftanın "doğalı"!