Cumartesi Tatil: Her şey dahil hayat

Tatil: Her şey dahil hayat

15.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çalışırken kaçan, tatil boyu kovalanan budur işte: Hayat. Ve hayatı üretmek için; çalışırken ürettiğimiz her ne ise, onu üretirken çalıştığımız kadar çalışmamız gerek tabii. Tatil yapmak da bir nevi mesai...

Tatil: Her şey dahil hayat

tubakyol@yahoo.com Eğleneceksiniz, gezeceksiniz, yeni yerler göreceksiniz ama dinleneceksiniz de. Macera da yaşayacaksınız ve fakat huzur da bulacaksınız. Arkadaşlarınızla da birlikte olacaksınız, ailenize de vakit ayıracaksınız. Sayılı tatil günlerinden dibine kadar yararlanacaksınız bir yandan, diğer yandan da bir yıldır uyumadığınız uykuları uyuyacaksınız. Nasıl yapacaksınız?Nihayetinde biz de insanız, gün de 24 saat, tatil dediğin de bir, bilemedin iki hafta... Tüm bunlar iki haftaya nasıl sığar? Aslında tatil de bir iş. Üstelik zor iş. Çalışmakla geçen bütün bir yıl boyunca kaçırdığınız ne varsa birkaç haftada koştur koştur yakalayacaksınız. "Her şey dahil", "ultra her şey dahil"lere asitsiz kola, sulu bira, berbat yemekler dahil edeceklerine, iki haftaya sıkıştırılmış hayat pazarlasalar ya tatil diye... Çalışırken kaçan, tatil boyu kovalanan budur işte: Hayat.Ve hayatı üretmek için de; çalışırken ürettiğimiz her ne ise, en az onu üretirken çalıştığımız kadar çalışmamız gerek tabii.Tatil yapmak, fazla mesai yapmak gibi yani. İki hafta tatil yapıp döndüm ya ben, fazla mesai ücreti istesem verirler mi? Fazla mesai istiyorum Tatil de bir iş. Üstelik zor iş. Sadece iki kişi için bile olsa tatil planlamak, çalışmaktan bile daha yorucu değil mi? Yıllık izinleri denk getir. Ortak zevklere uygun bir yer ara, bul. Bir acenteye git ya da uçaktı, oteldi rezervasyonunu kendin yaptır. Bavul hazırla.Bana öyle geliyor ki bunca çırpınışın ardından çıkılan tatil, planlama dönemindeki ıstırapları telafi ediyor sadece, yılın yorgunluğu aynen üstümüzde kalıyor.Hem tatilde de çırpınma hali devam ediyor sanki. En azından benim gibi alışkanlıklarına düşkün uyuz bünyeler tatil için gidilen yeni yere alışmak için çırpınıp duruyor. Bu yeni yerin havasına, suyuna, güneşine, rüzgarına, denizine, dağına tepesine, kaldığın odaya, gittiğin restoranlara alış...Kimi insana bir gün yeter etrafı çözmek için. Ben yıllarımı versem, 100 haneli bir köyde bile kaybolurum. Gözlem kabiliyetim sıfır. Güneş nereden doğuyor, nereden batıyor; onu bile fark edemem.Bilmem saat kaçta otel odasının balkonunda şahane gün batımı manzarası olduğunu ya da azıcık ileride tam gönlüme göre bir koy bulunduğunu ya da işte bilmem hangi restoranın yemeklerini aslında daha çok seveceğimi tatilin son günü keşfederim ben. İdrak rötarı var bende.Aynı yere ikinci defa gidişimde meseleye biraz hakim olabiliyorum ancak. O da işte biraz. Üçüncü gidişimde biraz daha, dördüncüde biraz biraz daha...Aslında bunun bir çözümü var: Hep aynı yerde tatil yap!Ama bu çözüm de tatil ruhuna aykırı, değil mi?Varsın aykırı olsun, ne yapayım? Nihayet bu yıl tatilde "Çalışırken ne kaçırıyorum acaba?" diye başka hayatların peşine düşeceğime kendi hayatımı yakalamaya karar verdim. Hayır, Hindistan'da değilim. Evde oturup "iç yolculuğa" falan da çıkmadım, henüz o kadar kaybolmadım!Fakat çalışmaya başladıktan beridir ilk kez bu yaz yıllık iznimi ailemin yazlığında geçirdim. İlk hafta annemle ve babamla, ikinci hafta onlar güneye tatile gidince de sevgilimle... Macera ve eğlence güdük kaldı ama aile, aşk, huzur, güven, uyku tamam. Hayatımdan memnunum.* * *Tatil de bir iş. Üstelik zor iş.Hep söylerim hayatın organizasyonunda bir terslik var. 11 ay mı çalışıyoruz biz şimdi? 11 ay tatil yapmalıyız aslında.Her şey dahil hayat birkaç haftaya, üç-beş satıra, bir yazıya sığar mı canım? Sığdığı kadarı işte bu kadar. Bende idrak rötarı var Axl da yaşlanmış be. Posterlerinin karşısında eridiğimiz Axl Rose nere, sahnede şarkı söylemeye gayret eden ama sesi yetmeyen bu adam nere? Yine de çok eğlendik ama Guns N' Roses konserinde; ya da Slash'siz, Duff'sız yani aslında "Guns"sız kalmış şu haliyle artık grubun adının da değişmesi gerektiği mavralarından hareketle "Axl Roses" konserinde...Saat 21.00'de başlayacak olan konser, normal olarak gecikti tabii. Axl sahneye zamanında çıksa çok şaşırırdık herhalde ama 1 saat 45 dakika rötar da biraz fazla değil mi? Gerçi Axl bu, sahneye hiç de çıkmayabilirdi...Neyse bu esnada Yaprak (Aras) cep telefonuyla iki bölümden oluşan ilk kısa filmini çekti. Birinci bölümün adı "Axl Rose'suz Bir Gece", nihayet Guns N' Roses sahneye teşrif ettikten sonra çekilen bölümün adı ise: "Axl Rose'lu Bir Gece" kondu.Mehmet Tez, yerli Rolling Stone'un yayın yönetmeni olduğu için onu otorite olarak kabul edip de sorduğumuz "Söyle bakalım Mehmet, ilk şarkı ne olacak?" sorumuzu, "Welcome to the Jungle" diye cevaplayarak makamının hakkını verdi.Gazetecilere ha bire "Beni sarhoşken çekmeyin, annem çok üzülüyor" diyen Teoman'ın annesine bu mutlu haberi bari ben vereyim: Teoman ayıktı. Fakat ne yazık ki ben iki hafta ayrılıktan sonra İstanbul ile hasret gidereceğim diye öyle bir abartmışım ki, feci akşamdan kalmaydım. Çivi çiviyi söker mi diye biraz daha içtim ama... Yok, sökmüyor. "Bari adamlar sahneye çıkana kadar biraz oturayım" dedim, Melis (Alphan) -Hayır, Büyük Şef Deniz Alphan'ın kızı da değil Melis, gelini de değil!- oturtmadı. Oturmadım oturmadım, nihayet oturdum, tabii ki ben kenarda bir mindere ilişir ilişmez konser başladı.Konserin sonuna kadar kalamadım ne yazık ki. E Axl yaşlandı da ben gençleştim mi sanki? O yine iyi dayanıyor konser patırtısına, koş oraya, kon buraya... Ben durduğum yerde yoruldum. Neyse, öyle böyle, 93'te kaçırmıştım, dünya gözüyle Axl'ı da 2006'da gördüm işte. Cennetin kapısını çaldık. Ve kaçtık...