CumartesiYa dikizle ya terk et!

Ya dikizle ya terk et!

17.03.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Biri Bizi Gözetliyor" adlı muasır medeniyet seviyesini aşmış oyunda kızlar durmadan azalıyor. Oysa Türkiye hassas bir kararın eşiğinde: Ya "Evropa" yolunda dev bir adım yahut Türkiye’nin makus kaderi! İyi olan kazansın!

Ya dikizle ya terk et

Sosyolog-öldüren ülke Türkiye zor kararın eşiğinde:
Ya dikizle ya terk et!

"Biri Bizi Gözetliyor" adlı muasır medeniyet seviyesini aşmış oyunda kızlar durmadan azalıyor. Oysa Türkiye hassas bir kararın eşiğinde: Ya "Evropa" yolunda dev bir adım yahut Türkiye’nin makus kaderi! İyi olan kazansın!

Başlangıçta, Türkler’in sarışın ve zarif olması sebebiyle, dosta düşmana karşı "Biz de o kadar kabzımal değiliz yani!" demek için bağrına bastığı Tan Sağtürk’ün programa sunucu yapılması "ele alınası" gibiydi. Hatta ona aşık olan kaç Cumhuriyet kızının "Kuğu Gölü Balesi"ni izlemeye heves edeceği üzerine ileri geri kalem oynatmak fevkalade eğlenceli olabilirdi. Fakat "Biri Bizi Gözetliyor" muammasına iki gün üst üste bakıldığı takdirde durumun tarifinde "beterin beteri" sıfatının bile kifayetsiz kalacağı ortaya çıkıyor.
Tarifsiz kederler içinde arz ederim:

Yaşasın vasatın zaferi!
Dayanamayıp göz atmış olanlar derhal teşhis etmişlerdir: Durum vahim! Kahramanlarımızın neşe içinde giyindikleri Big Brother esvabı üstlerinde son derece sakil duruyor. Tek bir enteresanlık yok! Şahsi kanaatim, eğer enteresan bir "oyun" yaratılacaksa evin ilk on biri şöyle olmalıydı: Fanatik bir futbol taraftarı, bir Kürt, bir Alevi, bir Ermeni, bir Süryani, ilkokul mezunu bir ülkücü, bir İşçi Partili, bir travesti, bir homoseksüel, bir borsacı, bir kağıt toplayıcısı... İşte dev kadro! Böyle yapabilseler, hem şu meşhur "Türkiye mozaiği" yalanını yerinde tetkik eder, hem de esaslı "enteresanlıklar" izlerdik! Neyse ki program yapımcıları, avant-garde çıkışlardan kaçınmış ve her şeyleriyle "Yaşasın vasat!" diye bağıran bir kabile vücuda getirmeyi başarmışlar. Kahramanlarımız şöyle:
Murat: "Baba" tabir edilen bey, program ilerledikçe "şirin şişman" rolünü bırakıp "Namus Dede" karakterini benimsemiştir. Beyimizin, sarışın Hülya’yı oyundan atmaya çalışırken bütün "hisli duygularıyla", "İki çocuk annesi Hülya’yı atıyorum" demesi boşuna mı? Şudur yani:
"Kutsal analık kurumunun bu zibidilikle zedelenmesine dayanamam!"
Melih: Belli ki annesi ve onun arkadaşlarının "yakışıklı oğlan" tezahüratlarına over - dose mahzar olması sebebiyle, evde "reddedilemez erkek" çalımları atan 19 yaşındaki genç. Kendisi "Kadın olsun çamurdan olsun" şiarını yükselterek, birçok cephede taarruzlarına devam ederken, diğer erkekler küçük beyimizin paçasını aşağıya almak için an kollamaktadırlar.
Eray: Büyük bir olasılıkla, yumuşacık ses tonuyla üniversite kantininde "güzel insan olarak" dikkat çekmiş olan bıyıklı delikanlı. Evdeki son derece zeka fakiri ahlak tartışmasının başlamasına da kendisi neden olmuştur. Üstelik bununla yetinmemiş evde "Artık ciddi şeyler konuşmalıyız" gibi yapay bir kararla başladığı çok belli olan "Çevirinin Faydaları / Bir Girişimin İçyüzü" başlıklı ve herkesin birbirinin üzerine zeka fışkırttığı ilkokul münazarasında Nietzche muamelesi görerek parlak bir cümleyle çıkış yapmıştır:
"Çeviri kadın gibidir; sadık olsa güzel olmaz, güzel olursa sadık olmaz."
Evdeki "Avrupai" gençlik hayranlığını "Wow!" şeklinde dile getirirken, izleyen kitleler birkaç gün kendine gelememiş, "Allah’ım ben ne kadar cahilim!" diyerek kendini yerden yere atmıştır.
Hülya: Suzan Avcı ile Fatma Girik arasında bir kompozisyon çizmek için bir yandan lügat paralarken bir yandan da, artık herhalde "İnsanları Etkileme Sanatı" gibi kitaplardan öğrendiği üzere konuşurken ellerini, vücudunu kullanan iki çocuk annesi sarışın. Kendisi Türk halkını tabulardan kurtarma yoluna baş koymuştur ve gerilla tarzı mücadelesini sürdürmektedir. Günde üç kez duş alıp evde havluyla dolanması "evin namusunu" bozabilir düşüncesiyle "abiler" tarafından uyarıldıktan sonra dövüşerek geri çekilmesine rağmen hala çalışmalarını sürdürüyor.
Tarık: Kendisi kabile içindeki demokratik açılımlarıyla istisnai bir yere sahiptir. Ancak Akdeniz sahillerinde bilhassa yazları sık rastlanan "kadife sesli Türk genci" türünün sıradan bir örneğidir. (Dev kadro bununla sınırlı değil, ama yerimiz dar!)

Hassas kararın eşiğinde
Esasında evin erkekleri Hülya vakasından epey hoşnuttu. Fakat dışarıdan gelen tepkiler nedeniyle "tribünlere oynamaya" başladılar ve derhal ufak çaplı bir "Vurun Kahpeye" partisi düzenlediler. Tribüne doğru "hoşgörülü fakat ahlaklı genç" kompozisyonu çizmeleri mecburiyeti doğduğunu anlayınca "Burası Türkiye, yok öyle!" nutuklarına başladılar. Keza aynı ahlak çıkmazı sebebiyle, tuhaf bir biçimde evdeki kadın - erkek sayısında dengesizlik başladı. Durmadan kadınlar atılıyor. Böylece evdeki "tehlike odakları" temizleniyor! Erkek Kardeşler Birliği görev başında! Öyle görünüyor ki - eğer yapımcılar engellemezse - namus elemelerinin nihayetinde, evde gebeş gebeş dolaşan, kaşınan adamlara kalacak meydan! Ondan sonra gelsin King partisi, gitsin kabzımal muhabbeti!
Ama işte erkekler de farkında ki, kızlar giderse reyting düşer. O ortada bir ikilem var: Bir yanda "Namus Belasına Gardaş!" türküsü eşliğinde tribünlere oynama mecburiyeti, diğer yanda sevimsizleşme tehlikesi! Bu ikilemin diğer sonucu olarak erkekler ikiye ayrıldı: Bir yanda Melih "adeleli vücuduyla" kızlar cephesine çevik salvolar yaparken, diğer yanda namus mümessili erkekler kendi çıkmazlarında sevimsizleşmeye başladılar. Peki halkımız hangisini seviyor? Köpek öldüren şarabına atıfla: Sosyolog-öldüren halkımız hassas bir kararın eşiğinde şimdi. Ya "Evropa" yolunda bir dev adım yahut Türkiye’nin makus kaderi!
İyi olan kazansın!



CUMARTESİ



















EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler