11.08.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
Acaba kaçırdığım mühim bir hayat dersi mi var, acaba atladığım mühim bir bilgi mi var, acaba...Hayatın yazılı olmayan kuralları var. Kimsenin kimseye söylemediği, kimsenin bahsetmediği, herkesin yalnız başına keşfetmesi gereken... Sık sık şu hayatta herkesin bildiği ve benim bilmediğim bir şey olduğunu düşünürüm. Herkes arada sırada bunu düşünmez mi? 10'lu yaşlarımda, 12-13, belki 14 yaşında falanken ben, yaz aylarında özellikle cumartesi akşamları "dışarı çıkmak" diye bir şey vardı. Her akşam dışarı çıkardık aslında ama cumartesi akşamları özeldi. Cumartesi akşamları illa ki hep birlikte piyasa mekana gidilirdi. Bu yüzden hafta boyunca o cumartesi akşamı beklenirdi. Hafta boyunca kumda o cumartesi akşamı ne giyeceğini konuşurdu insanlar.Biz "rahatız" ya, herkesin o çok süslenip püslendiği cumartesi akşamları "hazırlanmazdık."Yalan!Deli misiniz, hazırlanırdık. Herkes kadar uzun süre ayna karşısında kalırdık.Sonra ama altımızda eşofman, üstümüzde askılı bir tişörtle giderdik. Ya da içimizde bikinilerimiz, bir şort-bir tişörtle giderdik. Denizden az evvel çıkmış gibi. Sanki hiç özenmemişiz, ne giyeceğimizi bir saniye düşünmemişiz gibi.Rahat da ederdik, etmez değildik.Ama bilirsiniz, genellikle, hele de başlangıçta, göründüğü kadar hazırlıksız-plansız-üzerinde çalışılmamış-uğraşılmamış bir rahatlık değildi bizimkisi.Bir nevi oksimorondu: Özenli sallapati.Özenli özensizlik yani. Oksimoron hazırlık: Özenli sallapati Tuhaftır, yıllar sonra kısa bir süreliğine de olsa eşofmanın şık giysi haline geldiği bir dönemi de yaşadım -tabii katiyen eşofman giymeyerek.Ve kulüplere bikini üstüyle gitmenin "trendy" olduğunu da gördüm -asla bikini üstüyle bir kulübe gitmeden.Belki de o kadar tuhaf değildir; şu eşofmanların, bikini üstlerinin bir ara moda olması...Bizimki her ne kadar o yaşlara özgü isyankar bir rahatlık gösterisi olsa da, yine de çok rahat kılıklardı bunlar aslında.Çocuktuk çünkü, fazla karmaşık düşünmüyorduk. Rahat görünmenin ancak hakikaten rahat olmakla mümkün olduğunu sanıyorduk. Ama sonraki yıllarda moda olan bizim rahat eşofmanlarımız değildi tabii, pullu-taşlı kadifelerdi. Gerçek bikini üstleri yerine de tığ işi üstler...Biz büyüdük ve... Çocuksu rahatlığımız modacılar tarafından tarif edildikçe rahatsız hale geldi.* * *Rahat olmaktan bile daha "geçerli" olanın "rahat görünmek" olduğunu bana kimse öğretmediyse de, belli ki bayağı önce sezmişim.Yine de merak ediyorum; rahatlığın rahatça elde edilen bir şey olmadığını, hatta rahatlığın genellikle rahatsızlık demek olduğunu herkes biliyordu da, ben en son mu öğrendim? Biz büyüdük ve... Rahatsızlandı dünya Eğer rahat etmek istiyorsan, kendine kolay bir iş bul. Eğer liderliğe soyunmak istiyorsan, önce ceketini çıkar. Rahat mısınız? Eğer "geçerli" olan rahat etmek olsaydı, herkesin salonunda o evde yaşayan herkes için, en azından evin iki büyüğü için iki kanepe olurdu. Bir kanepe-iki tekli koltuk ya da L kanepe yerine...Ama ev döşeme kuralları karşılıklı iki kanepeden yana değil.Depresyondayım. manik depresif köşe Orhan Gencebay'ın "tişört-şort-bez ayakkabı"lı fotoğrafına bakarken merak ettim: Bu pek pahalı olmasının yanı sıra rahat olması da icap eden kılığın içinde Orhan Gencebay rahat mı? Beyaz takım elbisesi, yakasında gülüyle olduğundan daha mı rahat? Sahne kıyafetlerine özenildiği kadar özenilmiş bu rahat kılığa, sahne kıyafetine harcanan mesaiden bile fazla mesai harcanmış alışverişte sanki ve en az o kadar para...Bari rahat mı?Yoksa Orhan Gencebay günümüzün "rahat" tariflerine uygun bir rahat(sız)lık mı satın aldı? O hep tek trendin tiryakisi olmuştu... Tayyip Erdoğan seçim mitinglerinde irticalen konuşmuş olabilir mi? Yani doğaçlama... Yani yazılı bir metin olmadan. O anda düşündüğünü, aklından geçeni söylemiş olabilir mi?Mantıken hayır.Hele de seçim kampanyası başlamadan önce arka arkaya söylediği "Ananı da al git", "Askerlik her halde yan gelip yatma yeri değildir" gibi çok eleştirilen cümlelerden sonra...Seçim mitinglerinde söylediklerinin çoğunu önceden hazırlamış olmalı.Ama irticalenmiş gibi konuştu.Ve Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis'in kurmayları Erdoğan'ın seçim başarısından etkilenerek, Karamanlis'e aynı taktikleri uygulamasını söylemişler.Karamanlis de kendi seçim kampanyası esnasında günde iki ayrı seçim mitinginde yazılı metinden değil irticalen konuşacak.Konuşurken kürsüden seslenmek yerine platformda yürüyecek.Konuşmasını halkın anlayacağı şekilde, halk diliyle yapacak.Ve tabii en önemlilerinden biri, mümkün mertebe rahat görünmek olduğu için...Ceketsiz-kravatsız, sadece gömlekten ibaret rahat kıyafetler giyip meydanlara çıkacak. Üstüne rahat bir şeyler giyip geliyor Susurluk Davası sanıklarından Yaşar Öz'ün yakalandığında ayağında siyah-beyaz pötikare bez ayakkabılar olduğunu görmemiştim ben, Hürriyet'te Mehmet Yılmaz'ın yazısında okuyunca dikkat ettim.Hakikaten ayağında siyah-beyaz pötikare bez papuçlar var!Alaattin Çakıcı'yı hatırlıyordum, siz de hatırlarsınız, üzerinde şort vardı yakalandığında.Nerede mafyanın ağır abi kıyafetleri, nerede bu hafif yaz kılıkları...Yakalanmayı hiç beklemiyorlardı herhalde.Oysa Marilyn Monroe'ya annesi söylemişti galiba: "İç çamaşırların hep güzel olsun kızım. Kimin önünde soyunacağın belli olmaz."Sağlık kontrolünde falan, ya da hapishaneye girerken de soyuyorlar galiba tutukluları.İnsan merak ediyor. Yaşar Öz'ün iç çamaşırı da damalı mıydı? tubakyol@yahoo.com İç çamaşırı da damalı mıydı?