Dünya İsyancıya karşı 'Cezayir' yasası

İsyancıya karşı 'Cezayir' yasası

09.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Başkent Paris'te başlayıp ülke geneline yayılan isyan hareketinde, olaylara müdahalede yetersiz kalmakla suçlanan hükümet, çareyi Cezayir'deki bağımsızlık savaşı sırasında hazırlanan 'olağanüstü hal yasası'nda arıyor

İsyancıya karşı Cezayir yasası

SABETAY VAROL OLAYLARIN BAŞKENTİNDEN YAZIYOR Önceki gece ülke genelinde 226 kasabada çıkan olaylarda 1173 araç ateşe verildi, 330 kişi gözaltına alındı. İsyanın 12. gecesinde 12 polis de yaralandı. Başbakan Dominique de Villepin, olayların dizginlenmesi için halen görev yapan 8 bin güvenlik görevlisine takviye olarak 1500 polisin olayların görüldüğü yerlerde konuşlanacağını belirtti. De Villepin, ordunun devreye girmesinin ise bu aşamada söz konusu olmadığını söyledi. Fransa'nın başkenti Paris'te başladıktan sonra ülke geneline yayılan isyan hareketi 12. gecesini doldururken, olaylara müdahalede yetersiz kalmakla suçlanan hükümet, 1955 yılında Cezayir'deki bağımsızlık savaşı sırasında hazırlanan olağanüstü hal yasasını uygulamaya soktu. Yeni önlemlerin yanı sıra Fransız hükümeti, banliyöler için bir yardım planı da açıkladı. İsyanın yatışmaması üzerine dün Cumhurbaşkanı Jacques Chirac başkanlığında olağanüstü toplanan bakanlar kurulunun aldığı kararla, 50 yıl önce, o tarihte Fransız sömürgesi olan Cezayir'deki savaşa karşı hazırlanan yasaya başvuruldu. Yasa, ülkenin tamamında ya da bazı bölgelerinde olağanüstü hal ilan edilmesine, yerel yöneticilerin sokağa çıkma yasağı ilan etmesine ve yetkililerin her an arama yapmasına olanak tanıyor. Fransa'da yasalar, hükümete, 12 güne kadar "olağanüstü hal" ilan etme yetkisi veriyor, bu sürenin uzaması halinde parlamentonun onayı gerekiyor. İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy, "bakanlar kurulunda alınan son kararlarla birlikte, şiddet olaylarına karşı daha etkili bir biçimde mücadele edebileceklerini" söyledi. 50 yıl önceki yasa Meclis genel kurulunda konuşan Başbakan De Villepin, şirketlerin sorunlu banliyölerde yatırım yapmalarını teşvik edecek özel bölgeler kurulacağı vaadinde bulundu.De Villepin, sorunlu banliyölerdeki sosyal derneklerin çalışmasına ilişkin 2006 yılı bütçesinden 100 milyon euro ayrılacağını açıkladı. Dün yürürlüğe giren yasa uyarınca, kuzeydeki Amiens kenti ve banliyölerinde 16 yaşından küçükler için sokağa çıkma yasağı uygulanması kararı alındı. Yardım paketi İsyanın nedenleri 12 GÜNDÜR bütün Fransa'yı birbirine katan banliyö isyanı, 27 Ekim akşamı polisten kaçan Afrika kökenli 2 gencin bir elektrik trafosuna saklanması ve elektrik akımına kapılarak ölmesiyle başladı. İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin banliyölerde yaşayan gençlerden söz ederken "ayak takımı" gibi ağır ifadeler kullanması, tepkilerin yayılarak artmasına yol açtı. Ne var ki herkes olayların arkasında çok daha önemli nedenler bulunduğu konusunda hemfikir. Bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz: MÜZMİN İŞSİZLİK: Fransa, AB'ye yeni üye olan ülkeler bir yana bırakılırsa, işsizliğin en yoğun olduğu ülkelerin başında geliyor. İşsizlik aktif nüfusun yuzde 10'u dolayında seyrediyor ve 90'lı yılların başından beri sağ ya da sol hiçbir iktidar bu soruna çözüm bulamadı. Fransa'daki işsizliğin bir özelliği de, genç nüfusta ortalamanın 2 katı fazla olması. Yabancı kökenlilerde de yüksek işsizlik oranları dikkat çekiyor. EĞİTİMSİZLİK: Eğitimde yetersizlik, derin etkenler arasında ikinci sırada sayılabilir. Başbakan Dominique de Villepin, geçen pazartesi akşamı açıkladığı önlem paketinde "çıraklık" yaşının 16'dan 14'e indirildiğini duyurdu. Bu son önlem, Fransız eğitim sisteminin yirmi yılına damgasını vuran "tek tip ortaokul" ilkesinin sonu olarak niteleniyor. Oysa, Fransızlar, yakın bir zamana kadar, dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip olmaları ile övünüyordu. Sistemin katılığı ve yüzeysel "eşitlikçi" yapısı yanında, son derece elitist (seçkinci) olması, eğitim yaşamında başarısız olan gençlerin günlük hayata hazırlıksız atılmasına yol açiyor.IRKÇILIK: İşe girmede ve ev kiralamada ayrımcılık, eğlence yerlerine sokulmama, çoğu kez geri kalmış ülkelerden gelme göçmenlere "ikinci sınıf insan" muameleri yapılması, göçmen çocuklarının kendilerini dışlanmış hissetmelerinde çok önemli bir diğer etken. Göçmen karşıtı ırkçılığa, son yıllarda, ters yönde bir tür ırkçılığın eklendiğini vurgulamak gerekiyor. Futbol maçlarında Fransa milli marşının yuhalanması, geçen ilkbahardaki öğrenci gösterileri sırasında, kimi siyah gençlerin Avrupa kökenli gençlere saldırması örnek gösterilebilir. DİN FAKTÖRÜ: Fransızlar, İslam konusunda her gün daha da güçlenen önyargılara sahip. Bu önyargı kendini daha çok "korku" şeklinde hissettiriyor. Türkiye'nin AB üyeliğinde karşı çıkmalarının altında da bu olgu yatıyor. Fransa geçmişte, İtalya, Polonya, Portekiz gibi ülkelerden büyük göç almıştı. 60'lı ve 70'li yıllardan sonra gelenlerin çoğunluğunun Kuzey Afrika ve kısmen "Kara Afrika"dan oluşu, kısa sürede Fransa'da İslam dininin ikinci en kalabalık din olmasına neden oldu. Fransa'da 4-5 milyon Müslümanın yaşadığı sanılıyor. İkinci kuşak göçmenler ise, kendilerini de ilgilendiren bir tartışmanın yaşandığını görüyor, ancak yer almadıkları bu tartışmada kaderlerinin belirlendiğine hükmediyor. Türban tartışmasının da bu tür dolaylı etkisi olduğu söylenebilir. ÇARPIK KENTLEŞME: 60 ve 70'li yıllarda kent çevrelerinde önceleri Fransızlar için inşa edilen apartman blokları, bu nüfusun ekonomik durumunun düzelmesiyle salt göçmenlerin ikamet ettiği yerlere dönüştü. Dükkân, lokanta, eğlence yeri olmayan ya da çok az olan kişiliksiz bu yapılar, göçmen çocuklarının amaçsız şekilde vakit geçirdiği yerler haline geldi. Sosyologlar bu mekânları yüksek dozda suça teşvik edici diye tanımlıyor. İşsizlik, genç nüfusta 2 kat daha fazla FRANSA BAŞBAKANI DE VİLLEPİN: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Fransa'da banliyölerde başlayan isyanı okullardaki türban yasağına dayandırması Fransa'ya da yansıdı. Başbakan Dominique De Villepin, TF-1 televizyonundaki konuşmasında olayların türban yasağı ile herhangi bir ilgisinin olmadığını ifade etti. De Villepin, "Türk meslektaşınız bu olaylarla başörtüsü yasağı arasında ilişki kurdu. Ne diyorsunuz?" sorusuna, "İki olay arasında ilişki olduğu doğru değil" diyerek, türban yasağı getiren yasanın yürürlüğe girmesinden sonra okullarda bu tür hadiselerde azalma olduğu yanıtını verdi. De Villepin, son olaylarda dinsel etki olmadığını ifade etmekle birlikte, bu hususa özellikle dikkat ettiklerini belirtti. Fransa Başbakanı'nın, Erdoğan'ın sözleriyle ilgili polemiğe girmekten kaçınması da dikkat çekti."Şiddet olaylarında türban yasağı etkisi" tartışması, Fransız medyasına da yansıdı. Yabancı ülkelerdeki tepkileri ve medyada çıkan haber ve yorumları yakından izleyen Fransız radyo ve TV kanalları, Erdoğan'ın olaylarla türban yasağı arasında ilişki kurmasına bültenlerinde yer verdi. Türbanla ilgisi yok FRANSA'da göçmenlerin yaşadığı banliyölerde başlayan olaylar, dikkatleri büyük göç alan AB ülkelerine çekti. Avrupa istatistik bürosu Eurostat'ın 2002-2004 verilerine göre, AB içinde büyük göç alan ülkeler ve bu ülkelerdeki göçmen sayıları şöyle: İNGİLTERE: Yaklaşık 58 milyon nüfuslu İngiltere'de, nüfusun yüzde 5'ine tekabül eden 2.7 milyon civarında göçmen bulunuyor. FRANSA: Nüfusun yüzde 6'sını oluşturan göçmenler, 3.3 milyon civarında. ALMANYA: Avrupa'nın en büyük göçmen topluluğuna ev sahipliği yapan Almanya'daki 7.3 milyon göçmen, nüfusun yüzde 9'una tekabül ediyor. İTALYA: Yaklaşık 1.3 milyon göçmen, nüfusun yüzde 2'sine tekabül ediyor. HOLLANDA: Nüfusunun yüzde 4'üne tekabül eden göçmenlerin sayısı 700 bin civarında. İSPANYA: Nüfusun yüzde 7'sine tekabül eden 2.7 milyon göçmen bulunuyor. AB'de en çok göç alan ülkeler İsyan manşetlerden düşmüyor FRANSIZ basınında dikkatlerin yoğunlaştığı tek konu, gece sokağa çıkma yasağı oldu. Le Figaro, gelişmelere 7 sayfa ayırdı. "Banliyölerde sokağa çıkma yasağı" başlığını kullanan gazete, başyazısına da "nefrete karşı cumhuriyet" başlığını attı. Yazıda olayların kendiliğinden yatışmasının beklenemeyeceği, devletin "karşı eylem zamanının geldiği" ifade edildi. Liberation da manşetine "Villepin savaşa gidiyor" başlığını attı. Gazete, konuya 9 sayfa ayırdı. Spor sayfaları dışında neredeyse tüm sayfalarını konuya ayıran Le Parisien gazetesi de manşetinde başlık olarak "Olağanüstü hal" ifadelerini kullandı. Benzer şekilde hareket eden France - Soir gazetesinin manşeti de bir Amerikan filminin adından esinlenerek "Kentler üzerinde korku" başlığını attı.