Dünya Münih Konferansı’ndan arta kalanlar...

Münih Konferansı’ndan arta kalanlar...

19.02.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Geçtiğimiz hafta sonu Almanya’nın Münih kentinde düzenlenen “Batılısızlaşma” konulu konferans, son derece yoğun geçti. Haber trafiği ve resmi açıklamaların yanı sıra, 1000’i aşkın üst düzey katılımcının konferansta veya kapalı oturumlarda yaptıkları görüşmeler, açıklamalar da, son derece önem teşkil etti. Her ne kadar konferansın bitmesinin üzerinden zaman geçmiş olsa da; orada konuşulanlar, dünyada bundan sonra yaşanacak değişimlere ayna tutuyor olacak. 

Münih Konferansı’ndan arta kalanlar...

56. Münih Güvenlik Konferansı’nın gündeminde yer alan konulara bakıldığında, Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa arasındaki çekişme ve “Batı” kavramına yüklenen anlam farklılıkları dikkat çekiciydi.  

Haberin Devamı

Münih Konferansı’ndan arta kalanlar...

Zira toplantılara katılan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “Batılı olma” kavramının “coğrafi bir sınıra veya bir konuma dayalı olmadığını, temel haklar, özgürlükler, girişimcilik özgürlüğü ve ulusal egemenlik değerlerine” dayalı bir tanıma karşılık geldiğini ifade etti. Pompeo, bu çerçevede Batı değerlerini tehdit eden unsurlar arasında Çin’i işaret ederken, Avrupa kıtası içerisinde de Batılı değerlere aykırı düşen Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin bulunduğuna işaret etti. 

Önerinin mali külfeti

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, İngiltere’nin AB’den ayrılması ile birlikte Avrupa Birliği’ndeki yeni dengeler ile “strateji ve egemenlik” üzerine kurulu bir konuşma yaptı. Fransız lider, konuşmasında ve temaslarında İngiltere’den doğan boşluğu doldurmaya soyunduğu izlenimi verirken, dış politika ve güvenlik alanladrında “egemen, söz sahibi olan ve dünya gücü haline gelmiş bir AB” hayal ettiğini söyledi. Ancak Macron’un bu görüşüne, AB’nin içinden itirazlar geldiğini belirtmekte yarar var. Nitekim İsveç ile Finlandiya’nın yanı sıra Avrupa’nın önemli NATO ülkelerinden Norveç, bu görüşe pek de katılmıyor. Hatta Almanya bile aslında NATO formatının yeteri kadar “tatmin edici” bulduğunu ime etti... 

Haberin Devamı

Münih Konferansı’ndan arta kalanlar...

Merkez ve Doğu Avrupa ülkeleri güvenlik açısından Fransa’dan çok ABD’ye ve dolayısıyla NATO’ya güveniyor. Finlandiya ve İsveç, AB’nin dış politikasını savunmakla birlikte, güvenlik ve savunma politikalarına pek de sıcak bakmıyor. Çünkü Stockholm ve Helsinki, Fransa’nın yaptığı öneriyle birlikte gündeme gelecek mali külfeti paylaşmaya hazır değil! 

AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de, Avrupa Birliği’nin dış politikada bir stratejisi olmamasından şikayetçiydi. AB’nin karar alma sürecinin çok uzun ve asgari müştereklerinin çok kısıtlı olduğunu belirten Borell, birliğin eyleme geçmeyen, sadece yazılı bildirilerle sınırlı bir politikası olmasından dem vurdu. Borell, Bununla birlikte dünyada bir olay olduğunda, AB’nin önde gelen ülkelerinin ulusal düzeyde tepki vererek, Birlik ile ortak hareket etmediklerinden de şikayet etti. Kısacası, her ne kadar Münih, özellikle Brexit sonrası AB’nin savunma ve güvenlik politikalarının tartışılması açısından önem taşısa da, tartışmaların ötesinde somut bir sonuç doğurmadı. Dolayısıyla bu kavramın, bir uzunca süre daha gündemde kalacağı ve tartışılacağı aşikar...

Haberin Devamı

Çevre konuları tehdit değil fırsat!

Münih Güvenlik Konferansı’nda, savunma ve güvenlik politikalarında kadınların rolü ve çevre konuları da ele alındı. Konferansta yapılan tartışmalarda ve konuşmalarda, güvenlik ve savunma alanlarında çalışan kadınların sayısının azlığından şikayet edildi. Oysa bu alanda çok ciddi çalışmalar yapan, ancak gölgede kalan bir çok kadın bulunuyor. Bunları parlatmak da NATO, AB, Birleşmiş Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi kurumlara düşüyor tabii.

Bununla birlikte çevre konuları da tartışıldı dedik... Evet, “çevre”nin güvenliğe etkisi konuşuldu. IMF,    Dünya Bankası ve AB’nin önde gelen isimleri, özetle şöyle bir bilanço ortaya çıkarttı:

Haberin Devamı

İklim değişikliği sadece bir tehdit oluşturmuyor. Ekonomik dönüşüm için de yeni bir fırsat. AB, bu ekonomiye önümüzdeki 10 yıl için tam 1 trilyon euro ayırmayı hedefliyor. Ekonomik dönüşüm, yeşil ekonomi son derece önem teşkil edecek. Çünkü hem emek yoğun hem de katma değeri çok yüksek ürünler sunacak.

Çevrecilik hem küresel ekonomiyi canlandırmak hem de iklim değişikliği ile mücadele etmek için bir sektör haline geldi. bu kavram, aynı zamandan savunma ve güvenlik alanına da girdi.

AB içerisindeki bazı ülkelerin iklim değişikliği gibi bazı konularda fikir değişikliğine gitmesi, sorunların tanımı ve çözümü için önemli olacak.