12.07.2020 - 00:05 | Son Güncellenme:
Bülent Buda
Hamza Atay: İlkokula başlamamla eşzamanlı Kemeraltı Çarşısı’ndaki ilk patronum. İlkokul bitti, yaz tatili de bitti. Baktı her gün mağazadayım. “Okullar açıldı, ne arıyorsun burada?” dedi. Hemen anladı, ilkokul sonrasına devam edemeyeceğimi. Duraksamadan, bir hafta gecikmeli Karataş Ortaokulu’na kaydımı yaptırdı. “Bu çocuk okuyacak!” dedi, yüreği gümbür gümbür iyilik akan, dünya güzeli insan Hamza Ağabeyim. Işıklar içinde uyusun.
Senih Çatkın: Mimar Kemalettin Caddesi Yandevi İşhanı’nda radyo onarım atölyesi vardı. Orta 2’deyim. Yaz tatilinde yanında çalışıyorum. Bir gün annem işyerine geldi, “Oğlum Senih, biz bu çocuğu okutamayacağız. Sürekli senin yanında kalsın” dedi. Ustam da, “Peki anne” dedi. Annem gittikten sonra Senih Ağabey’e, “Usta, sen benim okumamı istiyor musun?” dedim. “Elbette, çok sevinirim” dedi. O zaman ben de ona, “Bana çift haftalık ver, defter-kitap işini çözeyim” deyince öyle bir sevindi ki, yazarken gözlerim buğulanıyor.
Arif Hantal: Düşe kalka sonunda orta sona ulaştım, ama bitiremedim. 2 dersten beklemeye kaldım. Yaşım 13. Damlacıkspor’da futbol oynuyorum. Arif Ağabey yöneticimiz. Bir gün, “Yoksulsunuz, bir yıl uzun süre. Gel, benim yanımda çalış” dedi. Büyük Kardıçalı İşhanı’nda işyeri vardı. Küçük tonajda yük gemilerinin limana giriş çıkış işlemlerini yapıyor, onlara yük buluyordu. 40 lira haftalık ödedi bana. 40 lira da kaptanlardan bahşiş çıkarıyordum. Yıl 1955... Haftada 80 lira büyük para. Kuruşuna dokunmadan anneme teslim ediyorum. O da bir yandan ablamın çeyizlerini hazırlıyordu. Arif Ağabey, Karadeniz uşağıydı. Laz Arif diyerek çağrılırdı. Gönlü yüce, delikanlı adamdı.
Zühal Yorgancıoğlu: Hisarönü’ndeki işyerinin adı Ev Dekor. Karşımızda Dondurmacı Mennan Aygen... Yine ortaokul yıllarım olmalı, belki de lise. Zühal Abla’nın yanındayım. Bayram yaklaşıyordu. Baktı giysilerime, bir terzi çağırdı. Ölçümü aldırdı. Yaşamımdaki ilk takım elbisem dikildi. Rengi kahverengiydi. Yıllar sonra Zühal Abla’ya anımsattım, hatırlamadı. Ne şanslı adamım. Dünya güzeli insanları tanıdım.
Ömer Ninat: Damlacık’tan 1 yıl sonra bir üst kümede oynayan Kalespor’a geçtim. Başkan Arnavut Ömer. Sezonu tamamladık, yaz geldi. Ticaret Lisesi’ndeki ilk yılım. “Tatili boşa geçirme, gel yanıma” dedi. İyi de haftalık ödedi. Okulların açılma mevsimi geldi, evdeki arıza nüksetti. Yoksuluz, okuyamazsın. Hep çalış. Ömer Ağabey’e söyleyince, “Döverim seni” dedi. Ve lise tamamlandı. Kısa bir süre önce yitirdik kocaman yürekli Arnavut Ömer’i. Gittiği yerde onu iyi melekler karşılamıştır. Kuşkum yok.
Mehmet Portakal: Yıl 1958-yıl 2020. Siz hesaplayıverin gari... Lisenin ilk yılından günümüze değin bitmeyen birliktelik, yoldaşlık, paylaşım. Tuğla kalınlığında kitap olur yaşamöykümüz. Portakal, benim yüreğimin öteki parçası. Hayatı paylaşmayı hâlâ sürdürüyoruz. Deseler ki, bir yanda Milli Piyango’dan büyük ikramiye, öte yandan Mehmet Portakal... Yanıtı lütfen siz veriverin.
Osman Özden: Ticaret Lisesi’ndeki müdürüm. Onun hoşgörüsü, arkamda duruşu olmasaydı o lise bitmez, ben de dükkânı sonsuza dek kapatırdım. Lise 2’deyiz. İzmir liselerarası futbol şampiyonu olduk. Maçtan sonra okula döndük. Kapıyı tıklatıp girdik odasına, “Hocam, biz bu akşam şampiyonluğu kutlayacağız, ama paramız yok.” Durmaksızın saydı elime sarı liraları, “Gidin, doyasıya eğlenin, kutlayın şampiyonluğu” dedi. Ne adamdı ama... Eski tüfekler iyi bilir Osman Özden’in ne kıratta adam olduğunu.
Nusret Destek: Yaşım 13. Damlacık Cici Park’ta 4 taş, 2 kale, 5’erli 2 takım top koşturuyoruz. Düzenli olarak bizim oralardaydı Nusret Ağabey. Kendi de iyi futbolcuydu. Bir gün aldı beni Cici Park’tan, götürdü Torbalı’ya. Takım Uğurspor, renkler sarı lacivert... Futbol ayakkabısıyla tanıştığım ilk gün. Nusret Ağabey’in al da at kıvamında bir pasıyla bir de gol attım o gün iyi mi... Futbol yaşamımın ilk golü. Babası marangozdu Nusret Ağabey’in. Bir gün testereye elini kaptırmış, bir parmağını yitirmiş. Kendisine Kesik Nusret denmesinin nedeni odur. Hâlâ konuşup söyleşiyoruz. Harika bir insan o.
‘Asla yalnız yürümeyeceksin’ sürecek. Yerimiz el verdiğince, bu haftalık bu kadar. Yaşamıma yön verenlerin sayısı fazla. Bazı kimseler övünüyor başarılarından ya da kazandıkları paradan ötürü. Yaşamda hiçbir şey tek başına kazanılamaz.
Liverpool’un ünlü Anfield Road Stadı’nda kocaman bir flamada yazılı ünlü slogan şöyledir, ukalalık saymayın lütfen: “You’ll Never Walk Alone”
“Izdırabı aşmanın tek yolu, önce ona katlanmayı öğrenmektir” ( Mark Manson)
Başkaları cehennemdir
Yol değildir yaşamak,
Yolda olmaktır: İçinde ben varsam bu yolun, bir anlamı vardır.
Başkaları cehennemdir, dikkat et: Ve kendini yalnızca kendinde yok et.
Unutma! Böyle oldun mu bulursun, gerçek huzuru elbet...
Yol değildir yaşamak, yolda olmaktır.
Her neredeyse geçmişin, bir tekme savur.
Ve parçala, zamanla idrakine giydirilen deli gömleklerini bir çırpıda.
Kasketini başına örtüp hiç bakma etrafına.
Çek, git bu diyarlardan ve sakın unutma, ancak budur yaşamak!
Ölüm göğsüne bindiğinde; dönüp bakma arkana.
Bu ‘korkaklık, dönekliktir’
Kendine.
Yakışan gemiler aşkına geç tüm denizleri!
Ve unutma! İşte ancak budur yaşamak
Ya yolda olmak ya yolda ölmek
Jean Paul Sartre