Ege Bir Atalay Noyaner daha gelmez İzmir’e

Bir Atalay Noyaner daha gelmez İzmir’e

14.07.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

“Bu memlekete çok hizmet verdim, 3 binin üzerinde plaketim var. Okullara, derneklere, vakıflara hizmet ettim. Benim ne kumar, ne bar, ne pavyon hayatım var... Maalesef bunu takdir eden yok.”

Bir Atalay Noyaner daha gelmez İzmir’e

“Doğduğumdan bu yana bu havayı soluyorum” diyordu Atalay Noyaner. O İzmir’in işletme tahsilli Gazinocular Kralı’ydı. İzmir gece hayatına, gazinolarına aile kültürünü getirdi. Şimdi yerinde boş bir alan kalan Fuar Akasyalar Gazinosu’nda Türkiye’de ilk kez her keseye uygun programlar organize etti. Onun bu buluşu ortadireğe Fuar gecelerinde ünlüleri izleme şansı verdi. Ama gün geldi Akasyalar yıkıldı. Sonra Maksim damga vurdu İzmir gecelerine. Konak’taki gazino en renkli eğlencelere sahne olurken, Noyaner bir yandan da Maksim’i okulların yardım yemeklerine tahsis etti. Gün geldi, Konak Maksim de yıkıldı. Şimdi yerinde otopark var. Noyaner işletmeciliğe İnciraltı’ndaki Turkuaz’la geri döndü. En büyük yardımcıları kızı ve oğluyla tam bir aile işletmesi kurdu. Ancak engeller yine yakasını bırakmadı. O dönem gazetelere verdiği ilanlarla haksızlığa uğradığını anlatmaya çalıştı...
Bundan üç hafta önce... Atalay Noyaner ile İnciraltı’ndaki Turkuaz Tesisleri’nde buluştuk. Son röportajımız olacağını bilmeden soruları sorduk... Kırgınlıklarını, kızgınlıklarını, İzmir için hayal ettiği projelerini anlattı. O gece Kandil’di, çok sıcaktı, hafta başıydı. Daha hareketli bir haftasonu akşamında fotoğrafları çekmek için sözleştik. Sohbeti gerçekleştirdik, röportaj fotoğrafları bekliyordu. Maalesef fotoğrafları çekemeden, İzmir’in gece hayatının kralı Atalay Noyaner hayatını kaybetti. İşte Noyaner’in yayımlanmamış son röportajı....

Atlas Pavyonu’nu müzikhol yapma hayali

İzmir’in gece hayatı eskisi gibi değil... İstanbul böyle değil. İstanbul’a özgü bir gece hayatı yaratıldı. Tatil yerlerini saymazsak İzmir’de gece hayatını siz tek başınıza yaşatmaya çalışıyorsunuz...
- Türkiye’nin nabzı İstanbul’da atıyor zaten. İzmir’in bir esprisi yok ki... Bu gece hayatını yaşatmak için imkan verilmiyor ki... Bürokratlar o imkanı vermiyorlar. Mesela belediye başkanına söylüyorum, Atlas Pavyon var değil mi? Fuar alanında atıl duruyor. Onun yanında eskiden Türk Pavyonu vardı, yıkıldı şimdi. Orası da öyle olacak, mezar gibi duruyor. Mesela şimdi o Atlas Pavyondaki salonla bahçeyi bana verseler, fuarda hareket sağlarım, yaşatırım o pavyonu. Ama vermiyorlar, vermedikleri için hiçbir şey yapamıyoruz, atıl duruyor. Versinler bana, hem müzikhol yapayım, hem içinde diskosunu yapayım. Bahçesini de eski bar bahçeleri gibi canlandırayım; hayat vereyim.

Başkandan randevu istedi, alamadı

Başka yapmak istediğiniz şeyler var mı?
- Çok var tabii ki, çok var. Burada hedefim güzel bir müzikhol kurmak. O da neresi olur, Balçova Termal Tesisleri’ndeki Kardelen Restoran olur... Çünkü o güzelim tesis bazı işleri görüyor, görüyor ama daha çok bürokratların.... Vatandaşın işini görmüyor. Bir de az önce söylediğim Kültürpark’taki Atlas Pavyon olur. Çünkü buralar büyük. Bugünkü sanatçı maliyetleri ile yapacağın salon bin kişiden aşağı olmamalıdır. Çünkü İzmirli 400 -500 lira verip gelmez, İzmirlinin en fazla vereceği para 200-250 liradır. O da çok kaliteli bir şey olursa. Asgari maliyeti 100 milyon demektir. 100 milyonun olduğu bir yerde, 200-250 liradan aşağı veremezsin. Ama büyük bir salon olursa onu karşılama şansınız olur, zarar etmeden. Bin kişi gelirse, zarar etmeden geceyi geçirme şansınız olur.
Fuarla ilgili başka yapılabilecek başka şeyler de var... Gelsinler fikir vereyim. Gemilerle turistler geliyor... Onları otobüslerle fuara taşı. Orada bize özgü ürünler satan yerler aç. Orayı hem yankesicilerden kurtar, hem turistler de huzurlu gezebilsin. Türk yemeklerini yapabilen güzel lokantalar kur, bijuteriler yapılsın, orayı değerlendir hiç olmazsa. Ama kimse bana fikrini sormuyor ki... Büyükşehir Belediye Başkanı’nından randevu istedim hatta buraya da davet ettim. Ama hiç ses çıkmadı. Burası İzmir’in kalbinin attığı yer...

Turkuaz Tesisleri’nize kaç kişi geliyor ortalama?
- Sezonuna göre değişiyor. Ama yazın, okullar kapanınca ortalama 5 bin kişinin geldiği bir yer burası. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, bir ziyarete gelmedi. Çay içmeye bile.... Başkanım bizi sevmiyorsan ki sevmeyebilirsin...
Biz ilk defa bir belediye başkanı ile kopuğuz ve ben nedenini de bilmiyorum. Sevmiyor bizi. Tamam bizi sevmiyorsun ama gel mutfağı denetle, buraları gör, denetle... Bu böyle oluyor. İnsanların burada ne kadar mutlu olduğunu göreceksin ona göre kollayacaksın. Senin vazifen kollamak. Atalay Noyaner bu İzmir’e bu Türkiye’ye bir daha gelmez. Çalışkan, dürüst, işini bilir. Bak işimin başında bekliyorum. 3 buçuk milyon İzmirli içinden bir kişi gayrimeşru çalıştığımı ispatlasın, intihar ederim. Kıl kadar boğazımdan haram geçtiğini ispatlasın... Sen böyle bir işletmeciye sahip olmadıktan sonra İzmir’den nasıl bir kalkınma beklersin?
60 senedir bir fiil tırnaklarımla mücadele vermiş ve meşru çalışmış bir insanım. Bu memlekete çok hizmet verdim, 3 binin üzerinde plaketim var. Okullara, derneklere, vakıflara hizmet ettim. Ama Maksim yıkıldıktan sonra İzmir’de var mı bir sosyal aktivite? Kimse vermez bedava, Atalay Noyaner verir, çünkü ben hümanistim, milliyetçiyim, insancılım. Benim ne kumar, ne bar, ne pavyon hayatım var... Maalesef bunu takdir eden yok. Bir Atalay Noyaner daha gelmez bu memlekete. Biz burada çalışıyoruz, güzellikler yaratıyoruz...

Bunlara rağmen İzmir’i hiç bırakıp gitmediğinizi söylediniz hep...Hiç düşünmediniz mi?
- Hayır. Bazen beni kaçıracaklar dediğim oldu ama...Ben İzmirliyim benim doğumum İzmir. Çocukluğum, bebekliğim burada geçti. Ben İnciraltılıyım. Şu yıkılan balıkhane var ya, ben doğduğumda 1941’de babam orayı özel idareden kiralamış. O zaman İzmir’in en modern plajı, restorantıydı. İzmirli oraya geliyordu huzurlu. İstanbul’a gitsem, hepsini silkelerdim. Rahmetli Fahrettin Aslan bile bana söylemişti, “Senin en büyük şansızlığın burda oluşundur” diye...


“Hiç bir zaman mafyanın içinde olmadım”
İşletmeciliğe ne zaman başladınız?
-Ben 65 senedir bu havayı teneffüs ediyorum. Yani doğduğumdan bu yana. Babam fırıncı olmasına rağmen 1938’de Akasyalar’ı, 1940’ta da eski Belediye Plajı’nı alıyor. Doğduğumdan beri bu işin içindeyim. Babamın işi satesinde Hamiyet Yüceses’ler, Zehra Bilir’ler, Müzeyyen Senar’larla büyüdüm. 55 senedir de çalışıyorum. 69 yaşındayım ama hala günde 16 -18 saat çalışırım. Hep işimin başında oldum. Evimden işime işimden evime gittim. Şimdi de çocuklarımla birlikte çalışıyorum. Tahsilimi de yaptım. Yüksel Çakmur’la aynı dönemde işletme tahsilimi bitirdim. Türkiye’de bu işi yapan ilk yüksek tahsilli adamım. Ama bu işten başka bir şey hiç düşünmedim. İki kez silah çektiler ancak ben hiçbir zaman mafyanın içine girmedim. İşyerlerime de sokmadım. Hep İzmir için yatırım yaptım. İşletmelerime ne mafya girdi ne kimsenin huzuru kaçtı. İzmir’de bir simgeyim. 32 yaşında vergi rekortmeni oldum. 10 derneğin, vakfın üyesiyim.



O güzellikten yana her şeye layıktı...
KEMAL ÖNDEROĞLU yazıyor

Atalay Noyaner için ne yazsak kısa kalır, ne söylesek az gelir. Bugün onun insanlığınından, işine olan aşkından ve adam gibi adamlığından söz etmek istiyorum.
10 Temmuz günü telefonla sık sık görüştüğüm, ancak 3 aydır yanına uğrayamadığım dostum Atalay Noyaner’i görmek için Turkuaz City’e gittim. Buluştuğumuzda saat 23.45 idi... Sarıldık ve ayakta birbirimizi süzdük. O bana, ‘Maşallah çakı gibisin, her zaman olduğu gibi fitsin’ dedi. Ben de ona ‘Seni iyi, ama yorgun gördüm, hani bu hafta yanıma (Pamucak’a) gelip 1 -2 gün kalacaktın’ dedim. Oturduk. Hemen, herzaman olduğu gibi karınımızın aç olup olmadığını sordu. Kendisinin kahve içeceğini söyleyince ben de eşlik etmek için ‘olur’ dedim ve beraberce birer kahve içtik. Bu arada Hollywood’u andıran Turkuaz City’de gece yarısı düğünlerinden sonra eğlenmek için mekana gelen gelin damatlar ile genç arkadaşlarını seyrettik. Yerinde duramıyor ve onları elemanlarına işaretle yönlendiriyordu. O gece 10 civarında gelin -damat ve arkadaşları eğlenmek için Turkuaz City’e gelmişti. Gözlerinin içinin güldüğünü gördüm. Nedenini de biliyordum; çünkü, 2 yıldır belki de ilk defa böyle kalabalık bir müşteri gelmişti mekana.

Zor nefes alıyor, yavaş konuşuyordu
İlerleyen saatlerde 1960 ve 1970’li yılların İnciraltı Akasyalar’ından, baba Cemal Noyaner’den söz ettik. Daha sonra da Fuar Akasyalar ile Maksim’i anlatmaya başladı Kral Atalay. Özellikle İzmir Fuarı’nın gazinolar arasındaki yarışından ve onun diğer mekanlara nasıl fark attığından söz etti. Nasıl gurur ve mutlulukla anlattı onları ah bir bilseniz. Halen o günlerin ve o yılların heyecanının yaşıyordu. Onlardan bahsederken gözleri gülüyordu. Ayrıca yarattığı güzellikler için takdir edilmeyi ve teşekkür edilmesini çok severdi. Kendisini takdir eden bakanlardan, valilerden, belediye başkanlarından ve emniyet müdürlerinden söz etti. Tek tek isimlerini sıraladı. Ancak, son 5 -6 yıldır da bu saydığı üst düzey yöneticilerden kimsenin kendisini gelip ziyaret etmediğini de üzülerek aktardı. Yavaş yavaş konuşuyordu, nefes alış verişini beğenmediğim için bir ara kendisine, ‘Gel seni Dokuz Eylül Hastanesi’ne götüreyim’ diye teklifte bulundum. Kabul etmedi ve ‘İyiyim. Çocuklar da söyledi. Pazartesi günü (12 Temmuz 2010 günü) kontrole gideceğim ve Chek -Up yaptıracağım’ deyince ısrar edemedim, çünkü ısrar edilmesini sevmezdi. Saat 03.15 sıralarında yanından ayrıldım.
Mustafa Kemal Atatürk hayranı olan Atalay Noyaner’in sadece bedeni bizden ayrıldı. O bizim yaşıtlarımız ile onun yarattığı Akasyalar, Maksim ve Turkuaz City’de sünnet olup, daha sonra nişanlanan ve yine bu mekanlarda evlenen tüm İzmirlilerin kalbinde ilelebet yaşayacak. Nur içinde yat Sevgili Atalay Baba...