30.05.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:
ERDAL İZGİ EROL YARAŞ HAMDİ TÜRKMEN HAFTALIK egehaftalik@milliyet.com.tr Faks: 0232 464 16 01
Erol Yaraş: Geçen haftayı iç ve dış geziler nedeniyle yapamadık. Okurlarımızdan bir kez daha özür dileyerek, güz mevsimine kadar ara vereceğimiz HAFTALIK’ın sonuncusunu gerçekleştiriyoruz.
Türkiye’nin yeni dönem siyasi tablosunu ve yönetimini belirleyecek seçime de tek pazar kaldı.
Sandığa gidilecek ve dananın kuyruğu kopacak.
Erdal İzgi: Herkes için hayırlı olsun... Daha doğrusu hayırlısı ise olsun.
Hamdi Türkmen: Bakalım ne olacak? Partilerin beklentileri gerçekleşecek mi?
E.Y: Siyasetin gelişimi ve sonucunu bırakarak, gerçeğe dönelim ve kentin geleceğini ele alalım.
12 Haziran’dan sonra ne olacak, neler yaşanacak?
Bakın, elimdeki Devlet Planlama Teşkilatı’nın son verilerine göre konuşuyorum.
İzmir, son 10 yılda en çok gerileyen kent.
Hakkımızın peşindeyiz
E.İ: Bu kadar zenginlik ve özelliklerine rağmen...
E.Y: Evet, rakamlara baktığımızda son 10 yılda 57 sıra gerilemişiz.
İzmir, kişi başına devletten aldığı yatırım oranıyla 81 il içinde 747’üncü olmuş.
2000 yılında 7.6 trilyon liralık yatırımdan İzmir 186 milyar lira alırken, en çok yatırım yapılan iller sıralamasında üçüncü imiş.
2010 yılında ise devletin yatırımları 33.8 milyar TL iken, İzmir sadece 457 milyon TL almış.
Aynı yıl Ankara’ya İzmir’den 3 kat, İstanbul’a 9 kat fazla yatırım yapılmış.
E.İ: Acı ama gerçek...
Bilinen rakamlara rağmen hala bazı şeyler görmemezlikten, anlamamazlıktan geliniyor. İtirazım da bu yönde, biz siyaset yapmıyoruz ki, hakkımızın peşindeyiz.
E.Y: Yine devam ediyorum. 2000 yılında İzmir’de kişi başına 55 lira yatırımla 17. sırada imişiz, 2010’da 115 lira ile 74. sıradayız.
Kaderimize terk edildik, üvey evlat muamelesi gördük demiyorum ama, bu rakamlara bakıldığında Ege’nin merkezi ve ekonomiye katma değeri en fazla illerimizden biri olan İzmir’in yarınları için, bu rakamlar çok iyi bilinmesi gerekli.
Artık İzmir kabuğunu çatlatmak değil kırmak, parçalamak istiyor.
Taahhütname almak gerekir
E.İ: Sonuç itibarıyla; havada uçuşan vaatler, sözler tutulsun, bu kent hızla kalkınsın ve yüzler gülsün. Bu kadar genç iş bulsun.
H.T: İzmir’in rakamları ortada, hakikaten özel sektörün çabaları ve istenildiği kadar olmasa da bazı yatırımlar gelmese son 10 yıldaki bu seyirle İzmir’in köyden farkı kalmayacaktı. Hala da öyle.
Çünkü devletten aldığı yatırım rakamları ortada.
Eğer yalancı varsa, DPT’dir.
Ve bugüne gelindiğinde gerek iktidar, gerekse muhalefet İzmir’i havada uçuruyorlar. Aslında inandırıcılıkları yok ediyorlar. Büyük yatırımların gelmesi, gerçekleşmesi 4-5 yıldan önce olamaz.
E.İ: Aslında seçmene atıp tutan siyasetçilerimizin elinden bir taahhütname almak gerekli. İktidar parti adayları ortak bir belgeyi imzalayarak “Bunların sözünü veriyoruz” diye imzalamaları, muhalefettekilerin ise “gelirsek bu işleri yapacağız, gelemezsek sonuna kadar takipçisi olacağız” şeklinde kamuoyuna açıklamaları ve inandırmaları kendileri açısından da çalışma programı olur.
E.Y: Örneğin Ulaştırma eski Bakanı Sayın Binali Yıldırım bunun sözünü bireysel olarak verdi.
Hatta Hamdi Türkmen güzel bir yazıyla köşesine taşıdı.
“Eğer seçim istediğiniz gibi gitmezse, verdiğiniz sözler üzerine İzmir’e yine bu yatırımlar gelecek mi?” sorusuna Sayın Bakan olumlu yanıt verdi ve sözünün arkasında olduğunu söyledi.
Zaten Binali Bey’in ben bu seçimlerde bir şans olduğuna da inanıyorum.
Çünkü İzmir’e böyle bir yatırımcı bakanlık hiç gelmemişti.
İşte geçmiş dönem, biri savunma, diğeri din işlerinden sorumlu bakanlık. Sözlerin arkasında durulacağı düşüncesindeyim.
H.T: Bazılarına çok zor gibi gelse, devlet yatırım anlamında yine cimri davransa da gelecek 10 yıl İzmir’in önü artık açıktır.
İddia ediyorum, gelişmesi engellenemeyecektir.
İzmir yatırım olarak keşfedilmiş ve hızla da yatırımcıları çekmektedir. Çünkü yerel yönetimlerin alt yapısını hazırladığı projeler ile İzmir, yatırımcıların bir numaralı merkezi haline gelecektir.
Bunun çeşitli nedenleri var. İstanbul’un artık tıkanmış, Kocaeli ve Bursa’nın sanayiye doymuşluğu var. Batı’daki gelişmiş sanayi kentlerinin kapasiteleri doldu.
Bir yatırım, iki marka, üç turizm ve dört sektör anlamında artık sadece İzmir var.
Bana göre İzmir artık yatırım için kabuğunu çatlatmıştır.
İnşallah ivme devam eder
E.İ: Görüşün arkasındayım. Yatırımcılarımızın bölgede olduğuna en yakın tanığım.
Özellikle çevre yolları, yeni ticaret merkezleri ve Çandarlı Limanı temelinin atılması öylesine bir hız kazandırdı ki görmemek mümkün değil. İnşallah, bu ivmeyi seçim sonrası hükümet daha iyi irdeler ve teşvik uygulamaları artık bu yıl geçtiği için 2012 bütçesinde yer verir.
DPT de önümüzdeki yıllarda “gerileyen değil patlayan İzmir” verilerini sunar, hayali bile çok güzel...
H.T: Devlet yatırımın sıcaklığını da hissediyoruz. Erdal’ın dediği gibi Çandarlı Limanı’na başlandı. Yap-işlet-devret özel sektör yapıyor. İkincisi, İzmir-İstanbul Otoyolu’nun temeli atıldı, çalışmaları devam ediyor, üçüncüsü enerji yatırımları onaylandı ve dördüncüsü Ankara-İzmir arası hızlı treni de yapıyorlar.
Bütün bunlar İzmir’i büyütecek alt yapı projeleridir.
Neden bu kadar önemsediğimi söyleyeyim. Mesela geçen hafta içerisinde İzmir’de Avrupa’nın 5 inci büyük ikiz kulelerinin temelleri atıldığı bir tarih. Türkiye’nin de birincisi ikiz kuleleri.
Bu Mesut Sancak’ın 150 milyon dolarlık yatırımıdır. Dikkat edin, sadece bir kişinin yaptığı yatırım. Bunun arkası patlayacaktır ve İzmir’in silueti değişecek, Bayraklı, İstanbul’un Maslak’ı olacaktır.
Yatırım gelirse önümüz açık
İstanbul tıkanmış, Kocaeli Bursa doymuş durumda. Yatırım, marka, turizm ve sektör anlamında sadece İzmir var. Çevre yolları, yeni ticaret merkezleri, Çandarlı Limanı öyle bir hız kazandırdı ki, bunu görmemek mümkün değil. İnşallah sürer.
Otoyol uğruna doğa gözden çıkarılamaz
İzmir-İstanbul Otoyolunun yapımına başlanıyor. Türkiye’nin en büyük altyapı yatırımı olarak önümüzdeki aylarda başlanacak otoyol için malzeme gerekli. Kemalpaşa bölgesinde taş ocakları ruhsatları veriliyor. Ocakların yaşamı ve doğayı yok edeceği endişesi çevre köyleri ayağa kaldırdı. Köylüler izinlerin iptali için dava açtı. Otoyol gerekli ama tarımsal alanlarımız daha önemli
E.Y: Devlet yatırımlarının öncelikle hızla gelmesi lazım. Enerjisi olmayan, demiryolu bulunmayan, alt yapısı eksik kalan yere yatırımcı neden gelsin. Bu nedenle kamu yatırımları çok önemlidir.
Buradan bir kamu yatırımının, yarattığı bölgesel endişeye, korkuya geçmek istiyorum.
İzmir-İstanbul otoyolunun yanında bir de bağlantı yolları da var.
Buralar için de malzeme gerekli ve ilk olarak da Kemalpaşa bölgesinde 6 taş ocağına izin verilmiş.
E.İ: Yeni mi?
E.Y: Evet yeni. Şimdi İzmir-İstanbul otoyoluna kimsenin karşı çıkması mümkün değil.
Buna karşı olanların da önce biz karşısında oluruz. Ama bir şartla. İzmir’e ve çevresine bir düzen, güzellik, hareketlilik, ekonomik anlamda bir dinamizm getirecek otoyolun doğal katliama ve çirkinliklere neden olmaması lazım.
Doğal dengeler göz ardı edilmemeli. Bakın, bu işin başlangıcı olan en önemli nokta Kemalpaşa.
Çünkü çevre yolları da birleştirecek.
Şimdi ilçedeki o güzelim kiraz ve zeytinliklerin hemen dibinde 6 tane taş ocağına ruhsat verilmiş. Ve en küçük taş ocağının izni bin dönüm. Orada 7 köy ayağa kalktı ve taş ocaklarının durdurulması için mahkemeye gidiyorlar.
İkinci bir Belkahve çirkinliğinin yaratılmaması lazım. Eğer Belkahve örnekleri çoğaltılacaksa, o zaman hep beraber karşısında olmalıyız.
H.T: Kaş yaparken göz çıkarılmamalı.
E.Y: Başından söyleyelim, felaket gelmeden konunun ele alınması ve gerekirse eski ulaştırma bakanımızın bu konuyu inceleyerek, el atması gerekirse durdurması lazım.
İşte köylülerin dilekçesi de burada. Çambel, Sütçüler, Anmış, Ulucak, Kızılüzüm, Akalan, Beşpınar köyleri ayakta.
İki gün önce davalarını da açtılar.
E.İ: Bu işin çözümü, uzlaşıdır. Taş ocağı nerede, nasıl, kimlere verildi bilmiyorum ama, eğer böyle bir olay varsa, kimsenin tedirgin edilmemesi ve tabii ki doğallığın da cahilce bozulmaması lazımdır.
İlgili müdürlükler, bu bölgelere giderek bilgilendirme yapabilir.
Dava açılırsa, yatırım kilitlenir. İnsanlar konuşa konuşa anlaşır tezi varsa bunun da bir çözümü vardır.
E.Y: Bunun için herkesi dikkate davet ediyorum. Mahkemelere gidildiği zaman kaç yılların kaybedildiği yaşanan bir gerçek. Bölge insanı atadan kalma topraklarını, ürünlerini korumak istiyor ama bir yandan da artan ihtiyaç ve ülkenin büyümesi için de bu yatırıma gerek var. Uyarımız bu nedenledir.
H.T: En büyük eksikliğimiz.
Diyorlar ki, İzmir’de her olaya, her şeye dava açılıyor.
Hayır... İzmir’de her şeye dava açılmaz. İzmir’de diyalog yok. Uzlaşma, anlaşma arayışı, çabası yok.
Yıllardır bunu haykırırım. Memleketin en medeni, kültürlü bölgesiyde yaşıyoruz, ama uzlaşmayı bir türlü beceremiyoruz. Yapılacak her hangi bir projeyi; o kesimi ilgilendiren insanlarla oturup konuşmadan, onların görüşlerini almadan, orta yolu bulmadan tek taraflı alınan kararlar hep İzmir’in yatırımlarını bugüne kadar geciktirmiştir.
Onun için bundan sonra diyalogla bu işi götürmek lazım.
Şu anda Kemalpaşa’nın bozulmamış halini konuşuyoruz. Ama önlem alınmadığı takdirde ikinci bir Aliağa yaratmak üzereyiz.
Bakın bugün Aliağa’nın, Menemen Ovası’nın Türkiye’nin ikinci Dilovası olduğu konuşuluyor.
Foça-Yeni Foça arası araziler cüruf yığınlarıyla kaplı.
Bunlara bir çözüm getirilmesi lazım. Kemalpaşa’yı da o hale getirmememiz gerekli.
Aliağa’da petrokimya, çelik tesisleri para kazanırken insanların da sağlığı yok edilmemeli. Bunun basit bir yöntemi vardır. Dünyada bu tür yatırımlar yapılırken, fizibilitesi hazırlanırken, maliyetin yaklaşık binde 10-15’i çevreye koruma için ayrılır ve gerekleri yapılır.
Biz bu parayı ayırmıyoruz. Hep kazancımıza bakıyoruz. İşte en çarpıcı örnek, İzmir’in iki çimento fabrikası. Yıllardır o bölgeyi sömürdüler, kirlettiler. Yıllar sonra ise “Filtre takalım” dediler.
Niçin, kurulurken bu düşünülmedi. Mesele budur.
Artık hepimiz olumsuzluklara dur demeyi öğrenmemiz gerekli...
Dünyanın en pahalı havaalanları Türkiye’de
Havaalanları adeta soygun yeri haline geldi. Fiyat denetimi yok. Bir küçük şişe su en az 5 liraya satılıyor. Otoparkından restoranına her ihtiyaçta uygulanan fiyatlar yolcuları perişan ediyor. İki kişinin yemek parası, bilet ücretinin iki katı. Türkiye, dünyanın en pahalı havaalanlarına sahip ülkesi olarak tescil edildi
E.Y: Okullar tatil olacak, dış turizmin gibi iç turizm de hareketlenecek. Dolayısıyla artan rekabet ve bilet fiyatlarının düşmesiyle uçaklar rağbet görecek. En kolay ve cazip ulaşım olmaya devam edecek. Ama ya havaalanlarındaki soygun ne olacak? Otoparkı ayrı bir vurgun, içeride restoranı, kantini, satış dükkânları ayrı bir soygun yeri. Bir küçük şişe suyun fiyatı en az 5 liradan başlıyor. Bir kahve 8-10 lira. Sandviç 13-15 lira. Çok gezen bir insan olarak söylüyorum, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok.
E.İ: Yap-İşlet-Devret modeli ve özelleştirmenin yaratmış olduğu sistem. İnsanı mecbur kılma ve sonra da beğenmezsen gelme şeklinde çaresizlik ve sanki alay edercesine hareket yöntemi.
Turizmi de vuruyor
E.Y: Münih Havaalanı’nda kafeteryada kahve bir Euro’dur. Ama bunun yanında bedava kahve makineleri vardır, bedavadır. Biz de neredeyse soluk almak paralı olacak. İşte The Sunday Times gazetesi, “Dünyanın en pahalı havaalanları Türkiye’de” manşetini atmış. Tüm dünyaya ilan ediliyor. İnsanımızın çektiği ayrı, bir de turizme vuruyor.
Bunun nedeni, işletmecileri çok yüksek fiyata yerleri kiraya veriyorlar. Kiralayan da bunu oradaki yolculardan çıkarıyor. Yani çok güzel havalimanları yaptık ama haksız kazanç mekânları da yarattık.
H.T: Bugünkü iktidarın sloganlarından bir tanesi “Herkesi uçurduk” değil mi? Bugün 55 liradan başlamak üzere 75-80 Lira arasında uçak bileti alabiliyorsunuz.
E.Y: Hatta bir ara 30 liraya kadar düştü.
H.T: Ankara’ya İstanbul’a gidiyorsunuz. Ama üç kişi havaalanında bir kahve bir su içtiğinizde bir bilet parası veriyorsunuz. Sandviç de yersen yerseniz gidiş-dönüş biletinin yerine geçiyor.
E.Y: Restorana otursan iki uçak bileti.
E.İ: O nedenle uçağa binmeden önce evde yumurta kaynatın, patates haşlayın! Sonuca gelelim. Ne yapılmalı.
H.T: Havaalanında yeme-içme... İşin esprisi bir yana birilerinin el atması lazım. Kim, nasıl yapar bilemiyorum ama gerçekten insana büyük saygısızlık, utanç verici.
E.Y: Laf, yine eski Ulaştırma Bakanına gelecek ama herhalde bir düşünceleri vardır. Bu konuda ne düşünüyor, kamuoyuna seçim öncesi açıklar ve düşündüğünü de yaparsa, bir haksız düzene el atmış ve çözüm getirmiş olur. Aksi takdirde devam eder..
E.İ: Sağan ve sağılanlar olarak değil mi? İnşallah temennisiyle ben de İzmir’deki okul bahçelerindeki otoparkları hatırlatayım. Kim ne tutturursa gidiyor. İşte kesilen fişler. Biri 5 biri 6 bir diğeri 7.Okullar yan yana... Kalabalığa ve müşterinin tipine göre tarife...
H.T: İlgililere duyurulur ama ilgilisi, yetkilisi varsa...
Gergin seçimi ağız tadıyla bitirelim
E.Y: Ve siyasete gelelim. Tüm partilere, adaylara başarılar dileyelim. Allah hepsinin yüreğine göre versin. Bütün partilere başarılar dileyelim. Son turlara geçildi ve artık çalışmalar bundan sonra artık kararsızlara yönelik.
H.T: Tarafsızlık ilkesi içinde kimseyi etkilememek, dedikodu yaratmamak için partilerin ve adayların övgüsüne, eleştirirse girmeyelim. Kişisel tahminlerimizi yapalım, seçim sonrası da bunu açıklayalım. Bakalım kim neyi, ne kadar tutturmuş.
E.İ: Peki... Gerçi Türkiye’de siyaset son 48 saatte şekillenir ama...
E.Y: Tamam... Yalnız bir şeye dikkat çekmek istiyorum. 12 Haziran seçimi İzmir’de biraz yerel seçim havasına sokuldu. Bu belediye değil genel seçim...
H.T: Başkanları, belediyeleri sorgulayamayacağız yani...
E.İ: Ama etken olacaktır... Bunu gözden kaçırmayın. Hatta oylara yansıyacaktır.
Yarışı bırakmasınlar
E.Y: Burada iktidar belirlenecek. İlginçtir, ısrarla hep “Belediye sizler için ne yaptı” kulvarına getirilmek isteniyor. Bunu 3 yıl sonra sorgulayacak ve oyumuzu vereceğiz. En içten dileklerimle kazananları şimdiden kutlar, kaybedenler için bunun bir demokratik yarış ve siyasetin bir maraton olduğunu hatırlatır ve mücadeleyi bırakmamalarını öneririm.
E.İ: HAFTALIK için son söyleyeceğim; İzmir’de seçimler bir bayram havası içinde geçsin ve herkes birbirine saygı göstersin. Bu demokratik bir yarıştır ve birileri kazanacak, birileri de kaybedecektir. Kazanma uğruna, bel altı vuruşlara gitmeden tamamlansın. Ayrıca; siyasette bir vefa, asalet olmalıdır ve gerekleri de yerine getirilmelidir.
Üzülerek ifade edeyim ki, yeniden listeye konulmayan ve 12 Haziran’da görevi bırakacak milletvekillerini bu çalışmalarda göremiyorum. Partilerine elvermeleri, yeni adayları desteklemeleri lazım. Bunun için millet siyasetçiyi sevmiyor, güvenmiyor. Nalıncı keseri gibi görüyor. Varsa tamam, yoksa ondan da hiçbir şey yok.
H.T: Geçici bir süre ara vereceğimiz ve yeni dönemde bambaşka, yepyeni ve sürprizlerle dolu HAFTALIK’ın müjdesini şimdiden verirken, ben bir cümleyle veda etmek istiyorum.
Bu seçimde ilginç bir olay yaşanıyor ve çok dikkatimi çekiyor.
Milletvekili adaylarının ilk sıraları rahat, sondakiler inanılmaz bir çalışma içerisindeler. 7. sıra ve sonrası korkunç bir tempo gösteriyorlar.
Bazen, acaba liste sonu isimler başta mı olmalıydı diye düşünüyorum. Sağlıklı, mutlu, bereketli seçimler dileğiyle...