04.06.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
Birincisi askerliğimi Çanakkale'de yaptım; kısa bir dönem de olsa altı ay bir yerde kalınca girmediğiniz sokak kalmıyor. Aslında askerlik öncesinde de, sonrasında da defalarca gittim geldim Çanakkale'ye...Oralara gitmişken; Assos'a, Kaz Dağları'na, Bozcaada'ya, Gökçeada'ya da hep uğradım. Çoğunluk Bodrum, Marmaris, Antalya'ya giderken; ben İzmir'in kuzeyine gitmeyi hep tercih ettim. Deniz, kumun yanında müthiş bir doğa güzelliği vardır buralarda; yeşilin her tonunu bulabilirsiniz. Tarih deseniz tarih, kültür deseniz kültür... Midesine meraklı olanlar, kendini iyi bir gurme olarak görenler için de eşsiz tadlar vardır. Fazla uzatmayalım.Geçtiğimiz hafta Çanakkale'deki sivil toplum örgütlerinin ve odalarının konuğu olarak Çanakkale'deydik; "Nasıl marka oluruz?" sorusuna yanıt aramaya çalıştık.Milliyet yazarlarından Fatoş Karahasan ve Meliha Okur'un konuşmacı olarak katıldığı toplantı bir anda interaktif hale geldi; yani sadece yazarlarımız değil, salonu dolduran konuklar da görüşlerini açıkça dile getirince müthiş güzel bir ortam yakalandı. * * * Çanakkale Sanayici ve İşadamları Derneği'nin Başkanı Hakan Vural, Çanakkale Ticaret Borsası'nın Başkanı Kaya Uzen, Çanakkale Sanayi ve Ticaret Odası'nın Başkanvekili İlhan Doğan ve bu saydığım kurumların üyeleri kentin geleceğini şekillendirmek için hayallerini bizlerle paylaştılar.Türkiye'nin en iyi domatesini yetiştiren Çanakkaleli üretici bıkmış; o eski tadı bulmak artık çok kolay değil. Kazdağ'larının beyaz, tüysüz şeftalisinin lezzetini tatmayan bilemez ama dünyada yetişen şeftalinin belki de en güzelinin bugün alıcısı yok gibi.Bozcaada'nın kara lahana şarabı öylesine farklı bir tad olmasına rağmen yerel ürün olmaktan bir adım öteye gidememiş. Ünlü Ezine peynirini herkes üretmeye başlamasına rağmen Çanakkaleliler, peynirlerine patent almayı unutmuşlar. Eko tarımın en önemli adresi olarak gösterilen Gökçeada, kendi haline bırakılmış. Gelibolu, Truva filmlerinin bölge turizmine katkısı olmasına rağmen gelen turist çoğunlukla bir gece bile kalmadan Çanakkale'den ayrılır olmuş.Son dönemde pompalanan milliyetçi duygularla şehitliğe gelen konuklar yanlış ve bilinçsiz rehberlerin eline bırakılarak büyük bir fırsat kaçırılmış.Oysa saydığım özelliklerin biri İspanya'da, İtalya'da, Fransa'da olsa neler olmaz, neler yapılmaz neler.Aslında Türk insanının tipik ruh halini anlatan bir manzara; un var, şeker var ama bir türlü helva çıkmıyor. Peki bu helvayı kim yapacak? * * * Çanakkale'de yıllar sonra oda başkanlarının ismi değişmeye başladı, kadrolar gençleşiyor, iyi eğitim almış bu gençler Çanakkale'nin bugünkü halini yeterli görmüyor.O yüzden "Nasıl marka oluruz..."un cevabını aramaya başlamışlar.Salonu dolduranların kafalarında projeler var ama bunları hayata geçirecek kişi ortalıklarda yok.Vali Süleyman Kamçı, "Eksiklerimizi biliyoruz..." diyor ama stratejiyi belirleyecek kişi olan Belediye Başkanı Ülgür Gökhan'ı bulamıyoruz.Oysa marka strateji ister, hayal ister, vizyon ister, cesaret ister, öngörü ister."Çanakkale nasıl marka olur?" konusunun tartışıldığı bir yerde başkan da olmalı, yardımcısı da, daire başkanları da olmalı.Akşamında tesadüfen Çanakkale Belediyesi'nin Aydın Tekindor yönetimindeki sanat müziği konserine yolumuz düştü. Unutulmaz iki saat yaşadığımız gecede belediyeden yine bir temsilci bile gelmemişti.Çanakkale değişmek istiyor; değişmeden de marka olunmuyor. dsipahi@milliyet.com.tr Çanakkale'yi bildiğimi, tanıdığımı zannediyorum.