Ege Cevabını aradıÇım soru...

Cevabını aradıÇım soru...

09.12.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Cevabını aradıÇım soru...

Hafıza beyinde midir, yoksa kalbin hiç mi söz hakkı yoktur?ÖrneÇin yaşanan bir üzüntünün, bir haksızlıÇın, bir yanlış anlaşılmanın bıraktıÇı iz kalpte mi, beyinde mi saklanır?Yoksa her ikisinde de mi?Bir başka ayrıntı daha...Acaba beynin affettiÇini kalp affedebilir mi?Ben kalbin de en az beyin kadar söz hakkı olduÇuna inanıyorum.Ve...Bazen beynin affettiÇi olayları ve insanları kalbin unutmayacaÇını düşünüyorum.Bir pazar günü neden bunları yazıyorum. "Kalbin de hafızası yok mudur?" cümlesini geçen hafta Milliyet Pazar'da Filiz Aygündüz'ün Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Vuslat DoÇan Sabancı'yla yaptıÇı röportajın satır aralarında okudum.Takip ediyorsunuzdur.Hürriyet Gazetesi, üç yıldır çok önemli bir sosyal sorumluluk projesini devam ettiriyor."Aile içi şiddete son" diyor.Bunu da baÇıra baÇıra, cesurca ve tabuları kırarak söylüyor.İyi de yapıyor.Kadınların çoÇu baskıdan "Yapabilecek bir şey yok, kimin başına gelirse gelsin susarım. Çünkü aile içinde halledilmesi gereken bir mesele" diyorsa; o zaman çevre, aile, toplumun uyguladıÇı engellemeleri ortadan kaldırmak gerekir.Bir konuda anlaşalım.Kadına yapılan şiddet aile meselesi deÇil, insan hakları ihlalidir.Bunu herkesin böyle bilmesi gerekir.Ben kadın ve erkeÇin her şartta eşit olduÇuna inanıyorum.Hatta erkeklerin kadınlardan alması gereken çok önemli dersler olduÇunu düşünüyorum.Erkekler hayata zaman zaman matematik problemi gibi bakar. Oysa hayat matematik deÇildir. Hayatın akışında mantık kadar duygular da vardır.Önemli olan bu ikisini denge içinde tutabilmektir. Kadının toplumda rol üstlenmediÇi bütün ülkelerde olgunlaşmış bir demokrasiden söz etmek mümkün deÇildir.DoÇal olarak istediÇiniz hiçbir deÇişimi de kadınların desteÇini almadan hayata geçiremezsiniz.* * *Son yıllarda evlilikler ne yazık ki çok saÇlıklı, çok uzun ömürlü olmuyor. Boşanmalar artıyor.Sorun halledilmeyecek kadar büyükse evliliÇin devamından yana deÇilim.Ama çiftlerin bunu tersine çevirebilmek için gerekli özeni ve hassasiyeti gösterdiklerine tam inanmıyorum.Evlilik öncesinde beklentiler öylesine yüksekte tutuluyor ki her hayal kırıklıÇında evlilikler büyüklü, küçüklü dalgalanmalar yaşıyor. Evlilikler çok deÇil az beklenti üzerine kurulmalıdır.En fazla konuşmamız gerektiÇi dönemlerde daha az iletişim kuruyor, hatta köprüleri yıkıyoruz.Bazen işlerinde kriz çözme becerisi yüksek olan insanların bile aynı soÇukkanlılıÇı evliliklerinde sergilemediklerini görüyorum.Belki de iş hayatınızdan daha fazla dikkat etmeniz gereken özel hayatınızdır.İşte her zaman alternatifler yaratabilirsiniz; özel hayatınızdaki istikrarsızlık ise eldekilerden de olmanıza neden olabilir. Hiç unutmayın...İşiniz vazo gibidir.Yere düşüp kırılsa bile parçaları birleştirip yapıştırabilirsiniz. En azından uzaktan baktıÇınızda parçaları yapıştırdıÇınızı fark ettirmeyebilirsiniz.Ama... Evlilik, cam çubuk gibidir.Yere düştüÇünde paramparça olur. Bir daha da asla bir araya getiremezsiniz.O yüzden evlilikte atacaÇınız adımlara çok dikkat etmelisiniz. Cam çubuÇu yere düşürmemeye bakın. Bunu için de çubuÇun bir kenarından erkek, diÇer ucundan kadın sıkı sıkıya tutmalıdır.* * *Tekrar ediyorum.Aile içi şiddet bir suçtur. Burada sadece fiziki şiddetten bahsetmiyorum. Sözle psikolojik baskı da şiddettir.Hürriyet yazarı usta gazeteci Rahmi Turan'ın geçen gün yazdıÇı gibi "Kadın döven erkek korkaktır...""Kalbin de hafızası yok mudur?"Kalbin hafızası vardır.Ve bugün beyinleri affetse de kalpleri kırık binlerce kadın evlerinde oturmaktadır. "Kalbin de hafızası yok mudur?" Bu cümleyi not defterime yazdıÇımdan beri düşünüyorum. Atatürk'ün Türk dili ve tarihi üzerinde yoÇun araştırmalar yaptıÇını ve "Güneş-dil teorisi" adlı bir teori geliştirdiÇini birçoÇumuz bilir, ancak bu teorinin ayrıntılarını bilenlerin sayısı fazla deÇildir.1935 yılında Atatürk'e Viyana Üniversitesi'nden Dr. H.F. Kvergie'nin Türkçe adı "Etimoloji, Morfoloji ve Fonetik Bakımından Türk Dili" olan "La Psychologie De Quelques Des Langues Turques" adlı henüz basılmamış Fransızca eseri gelir. Teoriye göre ilk insanların tanıdıÇı ilk nesne "güneş" olmuş, somut ve soyut kavramlar "güneş"e atfedilerek ifade edilmiştir. Önce "güneş"in kendisi, ardından yaydıÇı ışık, sıcaklık, ateş, yükseklik, büyüklük, çokluk, kuvvet, Tanrı... Türk dilinde "güneş"e ve kavramlara verilmiş ilk ana isim, hayret ifadesi olan A harfinin yan yana gelmesiyle oluşan "aÇ" idi (a+a+a+a= aÇ). Zamanla "a" yerine yeni sesliler, "Ç" yerine yeni sessizler eklenmiş, yeni kökler oluşmuştur. Bugün kullandıÇımız birçok sözcük aslında birden çok sözcüÇün bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Kvergie kitabının önsözünü şöyle sonlandırmış: "Türkçe, insanoÇlunun konuşmaya başladıÇı günden beri varolan, tarihin belirlediÇi en eski dildir. Bu yüzden son derece düzenli kurallara sahiptir. Bütün diÇer dillerin de anası olmuştur. Türkler bu eşi benzeri olmayan dilleriyle ne kadar övünseler yeridir!"Atatürk uzmanlara konu ile ilgili bir rapor hazırlatır ve kendi el yazısıyla bu rapor üzerinde düzeltmeler yapar. "Bu teorinin temeli insana benliÇini 'güneş'in tanıtmış olması fikridir", "Sümerlerin ve Etrüsklerin Türk olduklarını ve dillerinin Türkçe olduÇunu tarih ispat edegelmektedir" gibi.Atatürk'ün yazdıÇı "Geometri" kitabının önsözünde Türk Dil Kurumu Başuzmanı Agop Dilaçar'ın belirttiÇi üzere "Güneş-dil teorisi Atatürk'ün Türkçe'yi arıtma çıÇırından OsmanlıcacılıÇa geri dönüş için yaptıÇı bir manevra deÇildir ve 'Geometri' kitabı bu sanının yanlış olduÇunun kanıtıdır." "Atatürk Güneş-dil teorisinden vazgeçmiştir" veya "Bu teorinin geçersizliÇi kanıtlanmıştır" biçimindeki görüşleri destekleyen bir bulguya da rastlayamadım nedense... Güneş teorisi gerçek mi? dsipahi@milliyet.com.tr