16.05.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:
ERDAL İZGİ EROL YARAŞ HAMDİ TÜRKMEN HAFTALIK egehaftalik@milliyet.com.tr Faks: 0232 464 14 02
Erol Yaraş: İyi haftalar... Seçime sayılı günler kaldı ve geriye sayım başladı. Değerlendirmeyi sonraya bırakalım. Bu hafta, kuruyan denizlerimiz, nesli tükenen canlılarla başlayalım. Türkiye’de bilinçsiz avlanma ve denetim yokluğundan yakında hiçbir canlı bulamayacağız. Trolcüler, gırgırcılar gece yarısı denizi tarıyor ve yumurta, yavru ne varsa ortadan kaldırıyor. Bu konuyal ilgili bir sosyal sorumluluk projesine imza atmayı öneriyorum.
Hamdi Türkmen: Nasıl bir sorumlumuluk projesi?
E.Y: Örneğin Çeşme Ilıca Koyu’nda, balık katliamı dur durak bilmiyor. Orada canlıları kurtaracak, korsan balıkçıları da bölgeye sokmayacak şekilde denize büyük bloklar atılmasını öneriyorum. Başka yerlede benzerleri üniversitelerle işbirliği ile yapıldı. Hem trol ağları çalışamasın, hem de balık yuvaları buralarda oluşsun. Bunun için İzmir Valiliği öncü olabilir. Çeşme Belediye Başkanı destek verebilir. Denizcilikle ilgili örneğin Lucien Arkas gibi isimler maddi destek sağlayabilir. Çimontodan yapılacaksa işadamı Tufan Ünal tanıtım amaçlı bu yuvaları yapabilir. Bu sosyal sorumluluk projesi eğer burada başarılı olursa Foça, Seferihisar körfezlerine kaydırılabilir.
Haber ağı kurulmuş
H.T: Bu kadar mı denetimsiz kalmışlar?
E.Y: Bunları sahil güvenlik caydıramıyor. Karada, denizde haber ağı kurmuşlar. En ufak bir harekette hemen haberleri oluyor ve bölge değiştiriyorlar. Suç üstü yapılamıyor. Bu olayın hem teknik ve hukuki altyapısını hazırlayarak bir denizdeki canlıları katledenlere karşı bir koruma projesini yaparsak, örnek teşkil eder. Belki de geçmişte olduğu gibi eski otobüsler bile bu amaçla denize atılabilir. Hiç olmadı, bir iki balık neslini kurtarırsak doğaya ve denizimize yararımız olur.
Erdal İzgi: Sosyal sorumluluk projesi olarak tabi ki destekleyelim, sonucu istediğimiz gibi alamasak da konuya dikkat çekmiş oluruz. Ancak bu uygulama belli bir bölgeyi kurtarmayı belki sağlayacaktır ama ülkemizin üç tarafı denizle çevrilidir ve sayısız koy, körfez vardır. Olaya noktasal değil bütünsel olarak bakalım. Bana göre, seçimler sonrasında hep sözü edilen Denizcilik Bakanlığı mutlaka kurulmalıdır. Balık neslinin korunmasından, koyların kirliliği, boğazların güvenliği, denizde ulaşım imkanlarının artırılması gibi birçok konuya bakmalıdır.
E.Y: Olayı bir anda makro düzeye çektin...
E.İ: Aksi takdirde denizleri ve canlılarını korumak için yapılan her hareket bir süre sonra unutulacak veya kaldırılacaktır. Bakanlık, deniz yasalarını hazırlayacak, denizi korumayan ve hor kullananlara karşı da ağır cezalar içeren yönetmelikler çıkarılacaktır.
Bugünkü düzende, hukuki boşluk ve denetim yokluğundan trolcü, gırgırcı istediği gibi hareket etmekte ve katliamlara neden olmaktadır. Bakanlık kurulursa kendine özgü bürokrasisi, binaları, araçları ve denetçileri olacaktır. Denizcilik Bakanlığı aslında yıllar önce Türkiye Cumhuriyeti’nin en aktif bakanlığı haline getirilmeliydi. Gerekirse bu konu bir daha masaya yatırılmalı. Akdeniz, Karadeniz, Ege bir genel müdürlüğün elinde kalmamalıdır.
H.T: Makro düzeyde Denizcilik Bakanlığı, Erdal’ın dediği gibi bir çözüm olabilir. Ama biz bölgesel çalışmalar da yapmak zorundayız. Erol’un önerdiği sosyal sorumluluk projesi fikri çok yerinde. Ama bunu biz üçümüz beceremeyiz. Birilerinin liderliğe soyunması lazım. Bu lider Geza Dologh Bey de olabilir. Organize etsin, hepimiz etrafında kümeleşelim, elimizden geleni yapalım.
Hukuki boşluk fırsat yaratıyor
Bugünkü sistemde trol ve gırgır tekneleri, hukuki boşluklardan yararlanıp istediği gibi hareket ediyor. Denizcilik Bakanlığı kurulması, bu boşluğun doldurulması yolunda bir adım olur. Aslında bu bakanlık yıllar önce kurulmalıydı.
YGS’de değişen yok aynen yola devam
E.İ: Üç haftadır burada tartışıyoruz. Üniversite giriş sınavında yaşanan şifre olayında maum sonuç alındı. Soruşturma sonucunda bir şey çıkmadı, itirazlar reddedildi, zaten ÖSYM’de ikinci sınavın yapılma kararını almıştı. Peki biz niye bakad gerginlik, tartışma, kavga gürültü yaşadık, değerlendirir misiniz?
E.Y: Çocuklar tatmin oldu mu?
E.İ: Tabii olmadı, sıkıntımız bu.
E.Y: Bana göre tren, olayın zamana bırakılmasıyla kaçtı. Şifrelemenin ortaya çıktığı ilk günler Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Eğitim Bakanı tatmin olmasalardı, bu olaya ciddi bir soruşturma başlatılsaydı ve hemen iptal edilseydi yüzbinlerce çocuğumuz ikinci sınava rahat, huzurlu hazırlanacaklardı.
Aziz Nesin’lik hikaye
H.T: Biliyor musunuz ortada 1 milyon 700 bin genç var. Hepsi en azından iki koskoca yıl, tatil günlerini feda edip dersanelerde dirsek çürütüyorlar. Gelecekleri için didiniyorlar, birileri çıkıyor, düzeni kuruyor, yandaşlarına sınav kazandırmak için “şifre”ydi oydu buydu, parsayı hepimizin gözleri önünde topluyor ve hiç birimiz hiç bir şey yapamıyoruz.
Yemin ediyorum, Aziz Nesin böyle bir öykü yazmaya kalksa bu yaşananları anlatamazdı.
Hoca sıfatlı Ali Bey, toplumun önünde “Karagöz-Hacivat” oynatıyor ve bizler de seyrediyoruz.
Yuh olsun hepimize...
Bu leke temizlenmez
E.İ: Şimdi herşey süt liman mı?
E.Y: Kağıt üzerinde öyle ama ya vicdanlar... Bir başka tespitim şudur. Öğrencileirn çoğu ikinci sınava kendilerini vererek hazırlanmıyor. Ders bile çalışmayı bırakmışlar. Aileleri de haklı olarak üzerlerine gitmiyor. Haklarını koruyamadığımız çocuklara başka ne söyleyesbiliriz ki?
E.İ: Gerçekten 36 yıllık ÖSYM tarihinin en lekeli ve kara sınavı yaşandı.
H.T: Leke ne ki birader? Şimdi deterjanlar öyle geliştirildi ki, kan lekesini bile sakız beyazı yapıyor. Ama bu sınavdaki lekeyi silecek bir deterjan keşfedildiğini sanmıyorum. Baksana, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Savcı, Bakanlar “leke”yi temizlemeye çalışıyorlar ama nafile. Temizlenecek, çıkacak gibi değil. Tekrar ediyorum 1 milyon 700 bin gencin çocuğumuzun adına yuh olsun bizlere, biz yetişkinlere...
Sandık günü yaklaştı seçmende heyecan az...
Seçime artık bir aydan az zaman kaldı. Geriye sayım başlarken tempo da hızlandı. Vaktin daralması, siyasetçilerin üsluplarına da etki etti; özellikle liderlerin konuşmalarında sertlik dozu arttı. Ancak, oy verecek kitlelerde, aynı heyecanı ve isteği göremiyoruz
E.İ: Seçime bir aydan az zaman kaldı. Hareketlilik mutlaka hergeçen gün artacaktır ama ben seçmeni öyle istekli, politikayı tartışır halde görmüyorum. Yanılıyor muyum?
E.Y: Liderlerin kabul edilemez üslubu seçimin tadını iyice kaçırdı.
E.İ: Seçim bu hafta sonu olsa herkes kabul eder. Partiler, adaylar, seçmen bana göre 12 Haziran gelse de bu iş bitse havasındalar. Seçmen artık siyasetin içinde yok. Çünkü beklentilerine yanıt verilmiyor, söylenenler tatmin etmiyor. Adaylarda ise seçilme yeri garanti olanlar fazla çaba göstermiyor, olmayanlar da masraf yapmadan, yorulmadan sadece görüntü veriyorlar. Hele bizim camiamız; yani basın.
Kim, ne yapıyor derinlemesine araştırma yerine, kim bülten gönderiyorsa aynen basıyor. Dikkat edin, adaylar bir yerde birkaç resim çektiriyor. Hergün bir tanesini altına birşeyler yazılıyor. Gazetelere postalıyor. Aynı elbise, kravatı, ayakkabısıyla biz de bunları malzeme diye kullanıyoruz. Seçim öncesi durumumuz budur.
Sağlam projeler lazım
H.T: Çok doğru, kim erken kalkar da bültenini gönderirse gazeteye o giriyor ve millet de o kişinin çalıştığını düşünüyor. Dikkat edin, hepsi klasik görüntüler. O ziyaret, bu ziyaret. O onu söyledi, bu bunu söyledi.
Bana İzmir’in hamasi olmayan, ayağı yere basan hangi projesi için çalışacağını söyle birader. Ben de, eminim ki İzmirliler de aynen böyle düşünüyor. Esnafı gezmişsin, pazarı dolaşmışsın, kime ne faydası var ki?
E.Y: Genel ve yerel politika beni rahatsız ediyor. Kullanılan üslup hiç şık değil. Suçlamalar, karalamalar ve ortaya atılan kaset olayları. Bir bakan çıkıyor, bir belediye başkanına “12 Eylül artığı” yakıştırması yapıyor. Erdal dediğin gibi; vatandaş tavır, davranış ve düşünceleriyle politikacıların çok çok önünde gidiyor. Yapılanları da tasvip etmiyor. Seçimlere güle oynaya, el ele kol kola girmek varken suçlamalar birbirini kovalıyor.
E.İ: Cumhurbaşkanı’nı yanıltmışlar. Seçim öncesi İzmir’de siyasetçiler arasında centilmenlik anlaşması yapıldığından söz etti. Hayret ettim, kim kimle yapmış hala merak ediyorum?
E.Y: Kazanma uğruna ahlaki değerleri sıfırlamak, saygı duvarlarını yıkmak kimseye yarar getirmez.
Şimdiden Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli birbirlerinin yüzüne bakamayacakları şekilde köprüleri atarlarsa Türkiye’nin 4 yılını biz zor geçiririz. Onun için beni meydanlar rahatsız ediyor. Meydanlarda ben isterdim ki daha çok projeler, hizmetler konuşulsun ama bunların yanına ne yazık ki her lider elinde bir belgeyle çıkmaya başladı. Neredeyse artık insanların çocukluk dönemleri irdelenmeye başladı. Dileğim, son 25 günü kazasız belasız tamamlamak. Dediğin gibi zaten heyecanı da hissedilmiyor. Bir an önce bitsin bekleyişinde herkes.
H.T: Son 25 gün İzmir’de göreceksiniz çok ama çok heraketli geçecek. Üslup daha da sertleşecek.
Bir konu dikkatimi çekiyor. AK Parti’de sanki sayın Bakanlar görev bölümü yapmışlar. Binali Yıldırım, o her zamanki tutumuyla, proje bazında propoganda yapıyor. İlk başlarda Ertuğrul Günay‘da öyle yapıyordu. Ama sonra Kültür ve Turizm Bakanımız strateji değiştirdi. Özellikle kentte yüksek oy alarak seçilen yerel yöneticilere yönelik bir harekata girişti.
Ertuğrul Bey bana göre çok değerli bir siyasetçi. Kızan kızsın, ama yine bana göre, iyi bir sosyal demokrat. Sadece İzmir’i biraz iyi tanımaya gereksinmesi var. Bu kent kavgayı pek sevmez. Kavga edene pirim vermez. Danışmanlarının bu konuyu iyi bilmeleri gerekir.
E.İ: Başından beri tespit ettiğimiz gibi İzmir siyasetinde dengeler değişiyor. Artık parti ideolojisi ve felsefesi yerini ekonomiye bırakıyor ve bu olgunun sürprizleri getireceği de kaçınılmaz. 12 Haziran seçim sonucu analizi yaptığımızda karşımıza çıkacak. İzmir’de kamu çalışanları bu seçimde etken olacak. Polisi, maliyecisi, öğretmeni...
Üniversiteler eskiden olduğu gibi fikir birliği taşımıyor.
Her seçimde etkin olan esnaf kesimini ilk kez bu seçimde suskun, daha çok misafirlerini ağırlayan bir sivil toplum örgütü olarak görüyorum.
Şimdi ne oldu, gerçekten merak ediyorum?
E.Y: İktidar partisinin adayları iki bakanımızın kampanya sürecinde sanki İzmir”i küçümsüyorlar hissine kapıldık. Her gittikleri yerde İzmir’in gelişemediğini, yöneticilerin ihmal ettiğin sanki insanların suratına çarpar gibi söylüyorlar. Seçmen de bunun bilincinde ve bu ters tepecek.
Vatandaş aslında onları bir yandan yargılıyor, “Bunları söylüyorsunuz ama, yıllardır siz hükümetsiniz. Neden hiç İzmir’e bakmadınız?” diye sorguluyor.
Bu davranıştan vazgeçmeleri ve seçimden sonra da verdikleri sözleri yerine getirmeleri lazım.
E.İ: Aslında partilerden İzmir”e yapacaklarını yazılı taaahhütname şeklinde almak gerekli. Çünkü 13 Haziran’dan sonra hiçbirini göremeyeceğiz. Her zaman olduğu gibi.
Neden hizmet yapmadınız?
İktidar partisinin adayı iki bakan yöneticilerin İzmir’i ihmal ettiğini, insanların suratına çarpar gibi söylüyor. Korkarım bu politika ters tepecek. Vatandaş, “Yıllardır siz hükümetsizin neden gereken hizmetleri siz yapmadınız” diye soracak.
Sezon başı uzlaşılmazsa kulüpler birbirine girer
E.Y: Ve gelelim futbola... Çünkü bu hafta ligler sona erdi. Başlı başına bir ekonomi olan futbolun İzmir’deki yansımasını gözatalım ve bu arada Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’in haziran ayında yapılacak kongrede aday olup olmayacağını değerlendirelim.
H.T: Çok sıkıntılı bir sezonu geride kaldı.
E.Y: Altay bizi çok üzdü. Kendine göre haklı sebepleri olsa da İzmir’e bunları yapmaya hakkı yoktu. Geçen yıl büyük umutlarla süper lige çıkan Buca bir sene dayanamadı. Elbette burada büyük bir yönetim hatası vardı. Yanlış teknik direktörle sezona başlandı ve faturası ağır oldu. Karşıyaka’nın durumu ortada. Her sene büyük umutlarla başlıyor ama sonunu getiremiyor. Karşıyaka artık tümüyle kendini yenilemeli ve farklı bir model geliştirmeli.
Tek sevindirici olay Göztepe hızla süper lig yolunda ilerliyor o da güçlü bir finans kuruluşunun sayesinde yoluna devam ediyor.
Gönül ister ki önümüzdeki yıl İzmir’den birkaç takım yukarı çıksın. Belki bunu sadece Göztepe gerçekleştirecek.
E.İ: Türk futbolunun gerçeği; paradır. Kulüplerin parası varsa rahattır, yoksa her gün kavrulurlar. İzmir’deki tablo bunun en güzel örneği. İşte Altay Kulübü, fedakar başkanı Ahmet Taşpınar kendi imkanlarıyla kulübü ayakta tutmaya çalışıyor.
Bucaspor bu yıl yönetim ve teknik adam hatalarından ne yazık ki bir alt lige düştü. Karşıyaka’nın maddi sorunları hala kronik, aşmış durumda değil. Parasızlık bir zamanların efsane kulübü İzmirspor’u ne hale getirdi.
Altınordu desen artık tamamen tarih.
Dolayısıyla paranın olmadığı yerde bırakın altyapıyı, kulübün yönetimi bile zor. Bunun için kulüpler sürekli kazanç getirici formüller bulmak zorundadır. Sırtını belediyelere ve bazı kişilere dayayan kulüplerinin sonu hüsrandır.
H.T: Hepsi doğru...
Ancak sadece para... para... para... ile başarı yakalamak mümkün değildir. Güçli bir bütçe, başarıdaki önemli faktörlerden sadece biridir.
Doğru yönetim, doğru teknik direktör, doğru futbolcu seçmezseniz, istediğiniz kadar paranız olsun, başarılı olamayabilirsiniz.
En güzel örneği Bucaspor. Buca’nın parası yok muydu? Ne oldu? Çıktı, paşarütsüz düştü. Neden?
Bülent Uygun yanlış seçimdi. Kadroyu o yaptı, dünyanın parasını beş para etmeyen yabancılar için harcattı, sonra da affedersiniz bilmem ne etti gitti...
Net söylüyorum: Buca, şampiyon kadroyu dağıtmayıp, 4-5 futbolcu ile takviye etseydi, alt yapıdan gelen olağanüstü yetenekli gençleri de kadroya alıp, harmanlasaydı asla düşmezdi.
Ama rahat bırakmadılar. Siyasetçilerin müdahalesi, yaptırdıkları seçimler Bucaspor’u bu hale getirmiştir. Şimdi oturup kına yaksınlar...
E.Y: Bu arada haziran geliyor. İzmirli Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’i ciddi bir sınav bekliyor. Sayın Özgener bildiğim kadarıyla karar vermiş değil. Ben bir İzmirli olarak tekrar aday olmasını isterim. Her ne kadar söylemime Mahmut’un sevgili eşi Ayşe ve kayınpederi Kemal Çolakoğlu itiraz edecek olsalar da İzmir ve Türk futbolu adına Mahmut Özgener’in orada olması lazım.
Bölgecilik yapsa düşmezdik
Eğer Mahmut Özgener bölgecilik, şehircilik yapsaydı Bucaspor küme düşmez Altay bu durumu yaşamazdı.
Bugüne kadar Türkiye’nin gördüğü en dürüst başkanlardan biriyle Türk futbolu yönetilmektedir. Bana göre Türk futboluna Mahmut Özgener’in yapacağı daha çok katkı vardır onun için bir dönem daha Türk futbolunun başında olmasında fayda görüyorum.
Bir ağabey olarak benim isteğim, bir dönem daha bu işe devam etmesidir. Çünkü hem yurtiçinde hem yurtdışında Türk futbolunun çok kazancı olacaktır. Uluslararası alanda FİFA Başkanı ve yönetimiyle çok rahat görüşebilen isimdir ve bir dahaki döneme Şenes Erzik‘in yerini alacak tek isimdir.
E.İ: İzmir eskiden futbolcu fabrikasıydı. Her takımda mutlak bir veya birkaç İzmirli oynar, transfer döneminde büyük rakamlarla isimlerini duyururdu. Bakın son beş yıla İzmir’den kim, nereye gitti?
Bir ayrı konu, önümüzdeki sezon kıyasıya bir sezon var. Birinci Lig’de İzmir takımları mutlak şampiyonluğa oynayacak ve kıran kırana çekişme yaşanacak. Kimse telaffuz etmemesine rağmen herkesin endişeleri var. Belki de sokaklara yansıyacak olaylar yaşanacak. İşte bunların olmaması, İzmir futboluna yakışır sezon geçirilmesi için kulüp başkanlarının bugünden bir araya gelmeleri muhtemel olayları önlemek için bir uzlaşma protokolünü şimdiden imzalamaları gerekir. İzmirspor Gücü Vakfı bunu yapabilir.
H.T: Ben İzmir’den futbolcu yetişmediğine inanmıyorum. Yetişiyor. Biz kıymetini bilmiyoruz. Daha bu hafta Altay’daki 17 yaşındaki Okay Yokuşlu‘ya Almanya’nın iki büyük takımı talip oldu. Bucaspor’un 17 yaşındaki gençleri, biraz oynatılsınlar, maç tecrübeleri ve eksiklikleri giderilsin, tüm takımlara kök söktürürler.
Önemli olan yetiştirdiğimiz değerleri elimizde tutabiliyor muyuz, ona bakmak lazım.
Bu yıl İzmir’deki takımlara gelen, tu kaka denilip kovulan, hocalar tarafından beğenilmeyen futbolcular Mersin’i Süper Lig’e taşıdılar. Demek sorun bizleriz.
Federasyon Başkanı olarak Mahmut Özgener’i tek geçerim. Bu işi ondan daha iyi yapacak birini göremiyorum.
Ben şunu bilirim. 3 büyüklerin hepsi Federasyon Başkanı’ndan şikayetçilerse, o Başkan iyi şeyler yapıyor, adaletli davranıyor demektir.
Mahmut Özgener de, her alınan kararda, sanki altın tartar gibi o kadar hassas davranıyor, o kadar dürüst davranıyor ki, bu tutumu kimsenin işine gelmiyor. Herkese iyi haftalar.
Bir dönem daha Özgener
Haziran ayında TFF?Genel Kurulu var. Mahmut Özgener henüz kararını vermiş değil. Ancak tekrar aday olmasını isterim. Türk futbolunun hem içeride hem de dışarıda kazancı olacaktır. Erzik’in yerini alabilecek tek isimdir.