EgeEXPO'yu ne kadar istiyoruz?

EXPO'yu ne kadar istiyoruz?

10.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

EXPOyu ne kadar istiyoruz

Ama herkes şunu bilmeli ki, 2015'te İzmir EXPO'yu yapma şansını yakalayabilirse çok farklı bir Türkiye'den konuşuyor olacaÇız. EXPO Yürütme Kurulu Başkanı Büyükelçi Mengü Büyükdavras, EXPO 2015 İzmir Tanıtma Kurulu Başkanı Büyükelçi Solmaz Ünaydın, EXPO 2015 İzmir Genel Sekreter Vekili Tunç Soyer, Dışişleri BakanlıÇı Çok Taraflı Kültürel İşler Daire Başkanı Necil NedimoÇlu ile yaptıÇımız sohbetin ana konusu da buydu. Bu işe asılmamız, EXPO'yu istememiz ve çok büyük bir çaba içinde olmamız gerekiyor. Aslında çok zamanımız yok. Takvim ortada, yaz boyunca heyetler gelecek, heyetler gidecek. Mart 2008'e kadar İzmir adına iyi bir lobicilik ve güçbirliÇi sergilememiz şart. Her şeyden önemlisi de bunu bir kampanya haline getirmemiz gerekiyor. Bunu İzmirliler yapacak, başkası deÇil... Rakiplerimiz ve geçmişteki örnekler çok net gösteriyor ki, BIE üyelerini etkilemenin tek yolu EXPO'yu isteyen kentlerde yaşayan insanların organizasyonun içinde olmaları. Şirketlerimiz uluslararası tüm yazışmalarında artık "Şirketimiz EXPO'yu destekliyor" sözünü unutmamalı. Şirket baştan aşaÇıya giydirilmeli, İzmirlilerin desteÇi gözle görülür şekilde ortaya konmalı. Yurtdışındaki etkinliklerde EXPO 2015 mesajları verilmeli. Bir örnek vermek istiyorum: İzmirli ünlü opera sanatçıları Sinem ve Didem Balık kardeşler, Türkiye Araştırmalar Merkezi ve Sparkasse Essen'in birlikte organize ettikleri Türk-Alman gecesinde konser verecekler."İzmir EXPO 2015 için Avrupa İnsiyatifi"nin katkılarıyla gerçekleştirilecek gecede İzmir'in EXPO adaylıÇı tanıtılacak. Essen kentinin en büyük etkinlik merkezlerinden biri olan Weststadthalle'deki programın açılış konuşmaları Sparkasse Essen Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Henning Osthues-Albrecht ile Alman Sanat Vakfı ve Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Fritz Schaumann tarafından yapılacak. Açılış konuşmalarının ardından başlayacak konserde "Opera İkizleri" olarak bilinen Sinem ve Didem Balık kardeşler birbirinden güzel parçalarını Japon asıllı müzisyen Erina Nakasaku eşliÇinde seslendirecekler. Daha güzel bir tanıtım olabilir mi? İzmir bunları yapmalı; lobiciliÇi sanatla, kültürle birleştirmeli. Ve yarış tamamlanıncaya kadar elinden geleni yapmalı. Belki Türkiye tam anlamıyla farkında deÇil, belki İzmirliler gerçek anlamda EXPO heyecanını içlerinde hissetmiyor... Geçen hafta Fransız gazeteci Paul Gentizon'un 1929'da yazdıÇı "Mustafa Kemal ve Uyanan DoÇu" kitabından (Bilgi Yayınevi) Atatürk'ün devrimleri öncesinde "Baş giysileri arasında savaşı" özetlemiştim. Devam ediyorum... 1925 Eylül'ünün birinci günü Atatürk, Kastamonu'da başına geçirdiÇi şapka ile yurttaşlarına görünür. "Bundan böyle güneşliÇi olan bir baş giysisi, açıkçası şapka takacaÇız; redingot, ceket, smokin, frak giyineceÇiz. Bunda duraksama gösteren bulunursa onlara budalalar, cahiller diyeceÇim" diye konuşur. İnebolu, Bursa, Eskişehir ve Konya'daki bir çeşit propaganda turnesinin ardından Ankara'da garda O'nu karşılayanların çoÇu şapkalıdır. Bakanlar Kurulu'nun kararıyla devlet memurlarında şapka zorunlu tutulur, sadece din adamlarının sarık kullanmalarına izin verilir. Konya Milletvekili Refik Bey'in şapkanın bütün Türklerce kullanma zorunluluÇu yönündeki Meclis önerisine Bursa temsilcisi Nurettin Paşa karşı çıkar. Önerinin Nurettin Paşa ve İhsan Bey'in karşı oylarına raÇmen neredeyse oybirliÇiyle kabul edilmesinin ardından başta Erzurum, Sivas, Maraş ve Rize olmak üzere olaylar çıkar. Gentizon'a göre olayların nedeni şöyledir: "Onların başka bir çaÇdan getirdikleri, artık yeri olmayan inançlar ve dini tutuculuk yüzyıllar boyunca oluşmuş, artık yıkılması zor duruma gelmişti."Çıkan olaylar yerinde söndürülür, İstiklal Mahkemeleri tarafından Sivas'ta halkı tahrik eden bir imam, Maraş ve Erzurum'da on kadar gösterici için idam kararı verilir. Rize halkını sindirmek için Hamidiye Kruvazörü şehir karşısında demir atar. Gentizon'a göre, "Şapka ile Müslüman toplumda düşünce özgürlüÇü oluşmaktadır, akılcılık üstün gelmektedir. Bu nedenle Mustafa Kemal'in yarattıÇı eseri, Avrupalılar gerçek kapsamıyla kavradıkları taktirde beÇenmezlik edemezler..." Peki bu günlere nasıl geldik? Dini politikaya alet eden politikacıların 1932'de Atatürk'ün isteÇiyle başlatılan Türkçe ezanı 1950'de zorunlu olmaktan çıkarmaları; gereksinimin çok üstünde açılan imam hatip okulları; kendilerini ortaya atmaktan korkanların, imam olmaları olanaksız kız çocuklarını imam hatip okullarına göndermeleri ve başlarını örtme alışkanlıÇı edindirmeleri; ilk kez 1970'li yıllarda Lübnan'da Şii kadınları bölgeye hakim olan Filistinli gerillaların tacizinden koruyabilmek için yaratılmış, geleneksel başörtülerinden farklı "türban" ın bayrak haline getirilişi ve bu bayraÇa karşı direnenlerin (başta üniversiteler) demokratik olmamakla suçlanması...* * *Özetle bugünkü "türban", Atatürk'ün Kastamonu'da taktıÇı ve devrimlerinin simgesi haline gelmiş "şapka"ya karşı geliştirilmiş, geleneksel başörtülerinden çok farklı olan bir karşı devrim simgesidir. Son söz Atatürk'ten: "Şapka giydirdim; anlasınlar ki, insan kılık kıyafet ile din deÇiştirmez ve dini herhangi bir kılık kıyafete alet etmez." Baş giysileri arasındaki savaşın tarihçesi (2) dsipahi@milliyet.com.tr