11.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Benim Gözlüğümden / Nihat Demirkol
Eukleides'i metheden bir yazı yazmıştım... "Geometrinin güzelliğini ve gücünü algılmadan, insanın entelektüel ve estetik yaşamının eksik kalacağına inandığımı" söylemiştim. Arıların, daha az balmumu harcayarak oluşturulan bir düzgün altıgenin, kare ve üçgenden daha fazla bal tutacağını bilmesine rağmen, belediyemizin bilmediğinden söz etmiştim...
İzmir'de, yolda kalmış aracın yanından bir ikincisinin geçemeyeceği kadar daraltılan yolları hicveden bu yazıya, aslında hemen yanıt geldi. Biraz imza sahibini araştırmakla vakit kaybettim. Biraz da dünya kentleri üzerine dersimi çalışayım derken, duyarlılık ve nezaketleri için teşekkürüm gecikti. Dr. İsmail Hakkı Acar imzasının altında unvan yoktu; "izmir - bld.gov.tr" uzantılı açıklama, belediyeden geliyor olmalıydı. Kendilerini tasarımın sahibi zannetmiştim; Genel Sekreter Yardımcısı olduklarını sonradan öğrendim.
* * *
Açıklamada, bilimsel ve uluslararası ölçütler kullanılmıştı; "Yolağında seyreden taşıtların yoğunluk sıralamasından, TSE'ce şerit genişliğinin nasıl tanımlandığından ve mecburi standart olarak kabul edildiğinden, bu ölçülerin tüm dünya kentlerindeki şerit genişlikleriyle uyumlu olduğundan, İzmir'de -çok özel, çok kısa ve teknik olarak mecburi kesimler hariç - bu standartların dışında yol kesiti bulunmadığından, bu ölçülerin trafik güvenliğini artırdığından, kaza istatistiklerinin de bunu gösterdiğinden, bu ölçüler içinde tanımlanan yollarda, taşıt sürücülerinde sürüş güveni, sürüş güveni artınca taşıt trafiğinde akışkanlık, akışkanlık ile yolun kesitinden geçen taşıt adedinin arttığı"ndan söz ediliyordu.
Hatta, zarif bir alınganlıkla, tıpkı arılar gibi, -bir kamusal mekandan daha fazla kişinin faydalanmasını sağlayarak önemli bir kamu görevi yapıldığı inancından bile dem vuruluyordu. Söylenenler akla yakın gelebilirdi, eğer yerel bilgiyi ve ülke gerçeklerini ıskalamış varsayımlara dayanmıyor olsaydı... Akışkanlığın arttığından sokaktaki adamın haberi olmadığına göre, acaba biz başka bir şehirde mi yaşıyorduk? Trafik güvenliğinden, Osmanlı Maarif Nazırı gibi, bir kamusal mekandan daha fazla kişinin "stres içinde ve hareketsiz bekleyerek" faydalanması mı kastediliyordu?
Yolağında sadece binek araçlar arızalanmaz efendim. Arızalar ve kazalar, yol kesitinden geçen taşıt adedi artsın diye yolun kenarında meydana gelmez. İtfaiye, ambulans gibi özel araçlar ise bu kadar hassas hesaplara uymaz. Bu ülkede, kent içlerinde TIR'lar dahil ağır vasıtalar cirit atar. Birkaç şeridi birden kaplayarak dönen körüklü otobüsler, tırtıl ailesi gibidir. Ve büyük kentlerin yönetimine talip olanlar, güvenlik ve zaman yönetimi kavramlarını birlikte yorumlamak zorundadır.
* * *
İnsanımızın kural tanımazlığından elbette siz sorumlu değilsiniz! Ama büyük resmi görmezlikten gelmek, şehirlinin hayatını kolaylaştırmaya yetmiyor. Unutmadan... Sorunlarımız, sadece yatayda yorumladığımız geometriden ibaret değil. Düşeyde de ayıplıyız.
Uluslararası standartlar, kentleri bütün dinamikleriyle karşılaştırdığınızda anlamlıdır. İzmir'de iki katlı otobüslerin, Konak'taki altgeçitten, "yapanlar üst katta ve en ön sırada oturmak şartıyla ve trafiğin makul akışkanlığını bozmadan geçemiyor" olması, ne yazık ki arılarla bile hicvedilemiyor... Aynı kentte yaşayanların iletişiminde amaç, "haklı olmak değil mutlu olmak"tır.
EGE