14.10.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
* * *1905 yılına kadar İzmir'de hiçbir Türk futbol oynamamıştı. Bu tarihte Amerikan Koleji'nde öÇrenim gören Talat (Erboy) Bey, Şerif Remzi (Reyent), Sabri Süleymanoviç ve Nejat Evliyazade okul takımlarıyla sahaya çıkan ilk Türk futbolcular oldular. II. Meşrutiyet'e kadar Türkler için spor yapmak sarayın anlayışına ters düşüyordu. Bu nedenle Amerikan Koleji'nden atılan Talat Bey, okumak üzere ailesinin de desteÇiyle İngiltere'ye gönderildi; futbolun beşiÇi sayılan Büyük Britanya'da futbolunu geliştirdi. Nejat Evliyazade ise Belçika'ya gitti ve bu ülkede futbol oynayan ilk Türk oldu.* * *İzmir'in en eski Türk futbolcularından biri olan Fikret Tahsin'e (Soydam) göre Melikyan Efendi, Mekteb-i Sultani öÇrencilerini "leyliler ve nehariler" diye ikiye ayırıp pasın, şutun, golün ne olduÇunu öÇretmiş, İzmir'deki gayri resmi ilk Türk futbol takımı böylece, bu iki kısım karma öÇrencinin bir araya gelmesiyle oluşmuştu. Kuruluş tarihi 22 Ekim 1910 olan bu takım ilk maçına Pelops sahasında çıkmış, İzmir'in en güçsüz takımı olan Rum Pelops takımına 9-0 yenilmişti. 1913 yılında İttihat ve Terakki Mektebi'nin girişimleriyle İzmir'deki Türk okulları arasında ilk futbol turnuvası düzenlendi.* * *İzmir'de ilk Türk kulübü, Karşıyaka Terbiye-i Bedeniye ismiyle 1 Kasım 1912'de kuruldu. Karşıyakalı gençler futbol yoluyla gençlik örgütlenmelerini tırmandıran ve ulusal kültürlerini ayakta tutmak isteyen azınlıklara karşı milli bir tepkiyi dile getiriyorlardı. Kulübün renk seçimi de oldukça ilginçti: Yeşil MüslümanlıÇı, kırmızı da TürklüÇü temsil ettiÇi için yeşil-kırmızı renkte karar kılındı. Karşıyaka'nın 1912 yılında kurulması bir tesadüf deÇildi. Balkan Savaşları sonrası özellikle Rumların başını çektiÇi yabancıların İzmir'i terk etmesi Türklerin kendilerini daha iyi göstermelerine neden olmuştu. İzmir'de 1912 yılından itibaren Rum takımlarının yerini güçlü Türk takımları almaya başladı. Kulübün kurucuları Cemalettin (Umar), Zühtü (Işıl), Osman (Güven), Refik (Civelek), Hüseyin (Odabaşı), Salih (Tanır) beylerdi.Altay, Karşıyaka'dan sonra İzmir'in tescil edilmiş ikinci Türk takımıydı. Altay'ın kuruluşu da Osmanlı İmparatorluÇu'nda siyasal ortamın gerildiÇi günlere tesadüf ediyordu. İzmir'de, Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın Karşıyaka'nın arkasında durması İttihat ve Terakki'yi hareketlendirdi. Fırka teşkilatı kurmak için İzmir'e gelen Celal (Bayar) Bey, Türk OcaÇı'nın bünyesinde Çiftçi Necati, Vasıf (Çınar) Bey, Talat (Erboy), Nejat Evliyazade, Raif Nezihi, Şimendiferci Rıfat, Mustafa Necati Bey gibi İzmir'in ileri gelen yöneticileri ve sporcularının ön ayak olmasıyla, Şükrü (SaraçoÇlu), Baha Esat (Tekant), İzmir Valisi Rahmi Bey, Vasıf (Çınar), Mustafa Necati Bey'in de bir araya gelerek yaptıkları toplantıda, Türklerin oluşturacaÇı kulüp fikri ortaya atıldı. 16 Ocak 1914 tarihinde resmen kurulan kulübün ismi üzerinde çıkan tartışmalarda "Altay", "Ergenekon", "Turan" isimleri arasından "Altay" isminde karar kılındı.Kulübün ilk toplantı yeri Alsancak'ta St. Joseph Fransız Okulu'nun müdür odasıydı. Müdür Mustafa Necati Bey kendi odasını kurucuların hizmetine verdi. Kuruculardan Nejat Evliyazade'nin ısrarları üzerine kulübün rengi siyah-beyaz oldu. Kulübün başkanlıÇını Vasıf (Çınar) üstlendi. Kuruluşundan kısa bir süre sonra büyük başarılara imza atıldı.* * *Bu yıllarda İzmir'de Altay'ın dışında Karşıyaka, Turan, Trablusgarp gibi Türk takımlarının yanında İngiliz gençlerden kurulu Pakser, Rum Panionios, Rum Apollon, Rum Pelops, Karşıyaka Rum Kulübü, Rum Evangelidis Okulu futbol takımı, Amerikan Koleji futbol takımı, Midilli Rum futbol takımı ve Ermeni Vartanyan takımları faaliyet gösteriyorlardı. İzmir'de Türk takımlarının katıldıÇı ilk lig maçları 1915 yılının nisan ayında yapıldı.Vali Rahmi Bey adına düzenlenen bu turnuva Altay, Karşıyaka, Midilli ve Trablusgarp takımlarının katılımıyla 1.5 ayda tamamlandı.Galibiyete 2, maÇlubiyete 1 puan verilen ve iki devreli oynanan karşılaşmalar sonrasında Altay, 11 puanla şampiyon oldu. Galatasaray'ın UEFA Kupası'ndaki rakibi Panionios'un İzmir'deki kuruluş öyküsünden perşembe günkü yazımda bahsetmiştim. Bugün de Türkiye'de futbolun ilk oynandıÇı şehir İzmir'den bazı notlar daha vermek istiyorum. ÖrneÇin Karşıyaka'nın, Altay'ın kuruluş öyküleri ve o günlerde toplumun ruh hali nasıldı? Günver Güneş'in "İzmir Futbolu" çalışmasından... Nobel Barış Ödülü'ne bir kez daha aday gösterilen, psikiyatri alanında dünyanın en prestijli ödülü sayılan "Sigmund Freud" ödülü sahibi, "Ölümsüz Atatürk" kitabının yazarlarından Prof. Dr. Vamık Volkan'ın Habertürk'teki röportajını dikkatle izledim. Volkan'a göre Türkiye'de bugün yaşanan çatışmanın temelinde, çöken Osmanlı'nın yası tutulamadan kurulan Cumhuriyet'in heyecanının yaşanması, Atatürk'ten sonra onarıcı, uzlaştırıcı ve halkı kendi düzeyine çıkarmayı hedefleyen bir lider çıkmaması yatıyor. "Biz kimiz?" sorusunun alevlendirdiÇi "din" ve "milliyet" temelli kamplaşmalar, çatışmaları körüklüyor. Birbirinden farklılaşan insanlar giderek birbirinden uzaklaşıyor; uzlaşı içinse insanların karşı taraftakileri tanımaları ve kendilerini onların yerine koyarak, onları anlamaya çalışmaları gerekiyor.* * *Prof. Volkan'ı izlerken, Celal Bayar Üniversitesi'nin (CBÜ) çeşitli yönlerden farklı insanların bir arada yaşadıÇı bir topluluk olarak Türkiye için bir model oluşturabileceÇini; farklı düşünce ve kültürlerden gelen bu insanların arasında yaşanan çatışmanın önceki Rektör Prof. Dr. Cemil Özcan'ın yönetimindeki dört yılda büyük ölçüde çözümlenmiş olduÇunu düşündüm. Geniş bilgi ve deneyim birikimine sahip olan Cemil Özcan, üçü de pilot subay (biri görev sırasında şehit) olan aÇabeyleri tarafından bilime yönlendirilmiş. Özgeçmişinde Ödemiş'te ilköÇretimin ardından Robert Koleji, ODTÜ elektronik (bir yıl), Hacettepe tıp, göÇüs hastalıkları ihtisasının ardından Prof. Dr. Nusret Fişek'in yanında halk saÇlıÇı doktorası, SaÇlık BakanlıÇı'nda Verem Savaş Daire BaşkanlıÇı, Temel SaÇlık Hizmetleri Genel MüdürlüÇü; Marmara, İnönü ve Celal Bayar Üniversiteleri'nde üst düzey görevler var.* * *Prof. Özcan'ın CBÜ'de uzlaşıyı ve huzur ortamını nasıl saÇladıÇını en yakınındaki kişi olarak açıklamaya çalışayım. Önemli suçlamalarla mahkemelerce yargılanan veya YÖK tarafından soruşturulanlar hariç, Üniversitelerarası Kurul'un belirlediÇi beş profesör tarafından "doçent" unvanına layık görülmüş kişilere "doçent", doçent olarak beş yılını tamamlamış ve yabancı yayın gibi gerekli genel kriterlere sahip doçentlere "profesör" kadrosu verdi. Yeni alınan az sayıdaki öÇretim elemanı için bölüm veya anabilim dalında uzlaşı ve onay aradı. Her perşembe günü görüşmek isteyen tüm personelle görüştü, her salı akşamı tüm personele açık müzikli toplantılara katıldı. Oy veren-vermeyen ayrımı yapmadı, "birleştir-yönet" politikasını izledi, Atatürk ilke ve devrimlerinden hiç taviz vermedi ve sonuçta öÇretim üyelerinin yüzde 70'inin desteÇini almayı başardı.* * *Uzlaşının temelinde "Hangi yönlerden farklıyız?" sorusunu bir yana bırakıp, "Hangi yönlerden aynıyız?" sorusuna yanıt aramak yatıyor. Prof. Dr. Vamık Volkan Türkiye'de uzlaşı için neler yapılması gerektiÇini araştırırken, Prof. Dr. Cemil Özcan'ın rektörlük döneminde CBÜ'de gelişen olayları incelemesi çok yararlı olabilir. Uzlaşı kültürü ve Celal Bayar Üniversitesi dsipahi@milliyet.com.tr