07.11.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
1860lı yıllarda İzmirin ticaret hacmi gelişince, deniz trafiğinde ciddi bir artış yaşanmıştı. Kordonun dolgusu yapılmadan önce "Sahiliye Caddesi"ndeki (daha sonra 2. Kordon) liman bölgesinde umumhaneler açılmıştı. Burası derme çatma binalardan oluşan, tipik liman çirkinliğinin yaşandığı bir yerdi. 1876da Kordonun tamamlanmasıyla, burası lüks otellerin, kulüplerin, sinemaların, tiyatroların, iş merkezlerinin inşa edildiği, lüks yaşantının oluşturulduğu, kentin prestijli bir merkezine dönüşmüştü. Gazetelerde Alsancakın asayiş ve fuhuş sorunlarının haber yapıldığını, böyle bir durumun kentin bu prestijli semtine yakışmadığı yorumunu sık sık okumuşsunuzdur. Bu sorun, yaklaşık 100 yıl önce de yaşanmış, ciddi tartışmalara neden olmuştu. İzmirin en önemli özelliği, liman kenti olmasıdır. Uzun deniz yolculukları yapan gemiciler, yolcular, kıyıya ulaştıklarında, "bazı yerleri" ararlardı. Bu yüzden dünyanın bütün limanlarında umumhaneler açılmış ve icra-yı sanat etmişlerdir. Umumhaneler İkinci Kordona cepheli Alman Postanesinin karşısındaki sokaktaydı. Maltızlar Mahallesi olarak anılan umumhaneler 2. Kordondan, İngiliz İskelesine kadar uzanmaktaydı. Nail Moralı anılarında İkinci Kordondaki umumhanelerin en meşhurlarının "Maison Dorée" ve "Madam Emé", en lüks randevuevinin ise İngiliz İskelesindeki "Madam Julianın Evi" olduğunu anlatır. Yaklaşık 50 sene Maltızlarda icra-yı sanat eden umumhaneler hakkında şikayetler oluşmaya başlamıştı. 1908de tüccarlar ve ahali Valilikten umumhanelerin kapatılmasını istediler. Vali Faik Paşa konuyu polis müdüriyetine aksettirmiş ve bu konunun halledilmesini istemiştir. Polis Müdürlüğü hazırladığı bir raporu 1909da Dahiliye Nezaretine sunar. Raporda, çok önemli ticaret merkezi ve şehrin en itibarlı yeri olan bölgede umumhanelerin artmasıyla namuslu insanların uzaklaştığı, deniz yoluyla İzmire gelenlerin ilk gördüğü yerin fuhuş merkezi olmasının caiz olmadığı işlenmiştir. Umumhane konusu bir anda İzmirin önemli sorunlarından biri haline gelmişti. Polis Müdüriyetinin çalışması üzerine, umumhane işletmecileri bir araya gelerek protestoda bulunmuş, toplu dilekçelerini Valiliğe arzetmişlerdir. Dilekçe, dönemin siyasal atmosferine uygun olarak kaleme alınmış, II. Meşrutiyete ve Kanun-u Esasiyeye (anayasa) atıfta bulunarak; "hürriyet-i şahsiye (kişi özgürlüğü)" ve "masuniyet-i meskene (konut dokunulmazlığı)" taarruz edildiği iddia edilmiştir. Bakkal, gazino ve meyhaneci esnafı ise, umumhanelerin faaliyetlerini sürdürmelerini talep etmişlerdir. Umumhane işletmecileri adına Artin Ekizler, Dahiliye Nezaretine dilekçeler yazmıştır. Ekizler dilekçelerinde şu görüşlere yer vermişti: "Öncelikle umumhaneler yüksek tabakaya hizmet eden lüks evlerdir. Buraları utanılacak yerler değildir. Ben evimi yıllık 700 liraya umumhanecilere kiraya verdim. Bunun karşılığında hazineye yılda 120 lira vergi ödüyorum. Buralar kapatıldığı takdirde, kira alamayacağım için aç kalırım. Vergimi ödeyemeyeceğim için hazine de zarara girecektir." Madam Julianın Evi Umumhaneler konusunda son noktayı Şura-yı Devlet koymuş ve 2 Mart 1909 tarihli kararıyla 2. Kordondaki umumhanelerin, mezarlık, mabet ve okullara uzak bir yere taşınmasını kararlaştırmıştır. Polis marifetiyle umumhaneler Sakızlılar Mahallesine nakledilmiştir. Ancak Müslim Salih adındaki bir İzmirlinin 31 Mayıs 1909 tarihinde verdiği bir şikayet dilekçesinden anlamaktayız ki, nakil işi savsaklanmış, umumhaneler 2. Kordonda faaliyetlerini sürdürmüştür. Polis de bunlara göz yummuştur. Kent merkezindeki fuhuş ve umumhaneler sorunu 1915e kadar devam etmiş ve dönemin Valisi Rahmi Beyin kararlı tutumuyla, umumhaneler Kemerdeki bugünkü yerine taşınmıştır. ege@milliyet.com.tr Son nokta konuyor