EgeTruva’ya dünya ilgisi her geçen gün artıyor

Truva’ya dünya ilgisi her geçen gün artıyor

12.12.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

1988’de 20 bin olan ziyaretçi sayısı, bugün yılda 500 bini geçiyor. Bunda, son 20 yıldaki çalışmaların payı büyük. Antik kentin dünya için önemi, “arkeolojinin kader tepesi” tanımlamasıyla dile getiriliyor

Truva’ya dünya ilgisi her geçen gün artıyor

Çanakkale Merkez’e bağlı Tevfikiye Köyü sınırları içindeki Truva Antik Kenti, son 20 yılda yapılan kazı çalışmalarının yanı sıra restorasyon, konservasyon, sergiler ve yayınlar sayesinde dünyanın ilgi odağı haline geldi. 1988’de 20 bin olan yıllık ziyaretçi sayısı, bugün 500 bine ulaştı. Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Rüstem Aslan, hem buluntuları hem mimarisi hem kazı tarihçesi açısından, Truva’nın, arkeolojinin ‘kader tepesi’ olduğunu söyledi.
Aslan, “Beş bin yıllık geçmişe sahip Truva’da ilk kazı, 1863’te yapıldı. Son 20 yılda kazı çalışmaları için yaklaşık 6 milyon Euro harcandı” dedi, şu bilgileri verdi:

Anadolu kenti karakteri var
“Çalışmalar, kalenin içinde ve var olup olmadığı kesin olarak bilinmeyen aşağı kentte yoğunlaştı. Tabakalanma gibi sorunlara yanıt arandı. Aşağı kentin varlığı ya da yokluğu neden önemliydi? Çünkü 18. ve 19. yüzyıllardan itibaren, Truva’nın var olup olmadığı tartışmaları yapılıyordu. Onlarca yıl önce yapılan Schliemann kazılarından sonra, Truva sadece bir kale yerleşmesi olarak tanımlandı. Yani çok fazla büyük değildi. Üstelik Çanakkale Boğazı’nın girişinde bir korsan yuvası gibi de görülüyordu. Aşağı kentin varlığı, Truva’nın çok daha sistemli, düzenli, Anadolu son Tunç Çağı’nda ticaret sisteminde önemli rol oynayan Anadolu karakterli bir kent olduğunu ortaya koydu.”

Sırrı, Luwice mührü çözdü
Truva’nın, Hititler’le ilişkisinin yeniden gündeme geldiğini anlatan, sözlerini şöyle tamamladı: “Hititolog ve arkeologlar tarafından 1930’lu yıllarda tartışılmaya başlanan Truva’nın, Hitit metinlerinde geçen Wilusa, İlios özdeşliğinin doğru olup olmadığı tekrar tartışılıp konuşuldu. Truva’daki asıl sorun, 1995’e kadar, Son Tunç Çağı, yani Homeros Truva’sı olarak adlandırdığımız Truva’da yazılı hiçbir metnin bulunamaması. 1995’te, Truva VII dönemi evlerinin duvarlarının arasında iki yüzeyli Luwice bir mühür bulundu. Luwice, son tunç çağında Hititçe’nin Batı Anadolu’da kullanılan bir şivesi olarak tanımlanabilir. Bu bize arkeolojik olarak Truva’da Luwice’nin, yani Hititçe’nin kullanıldığını, bilindiğini gösterdi. Bundan sonra Hititologlar ve arkeologlar, Truva’nın Hitit ilişkileri üzerine yeniden kafa yordular ve tartıştılar. Artık bugün şunu söyleyebiliriz: Hititologların yüzde 90’ı, Hitit metinlerindeki Wilusa ile Truva’nın özdeş olduğunu kabul etmekteler. Aynı yıl son Tunç Çağı Truva’nın Anadolu karakterli olduğunu gösteren buluntular elde edildi. Bu buluntular ve mimari özellikler sayesinde, Truva’nın son Tunç Çağı’ndaki Anadolu ticaret sisteminde, yani Doğu’nun en batısındaki önemli bir yerleşim olarak yer aldığı, Hititologlar ve arkeologlar tarafından kabul edilmektedir.”

Müze yapılması şart
Truva Antik Kenti’ne, 1988’de, yılda 20 bin turistin geldiğini hatırlatan Aslan, son 20 yıldaki kazı, restorasyon, sergi ve yayın çalışmalarıyla ziyaretçi sayısının hızla arttığını dile getirdi. 2001’de, 500 binden fazla turistin bölgeye akın ettiğini kaydeden Aslan, “Bu sayının çok daha fazla ve kalıcı olması, Truva Müzesi’nin yapılmasına bağlı. Müzeyi, ören yerinin yakınlarına yapabilirsek hem buluntuları bir arada görme şansına sahip olacağız hem de bu topraklardan kaçırılıp götürülen hazineleri daha güçlü şekilde geri isteyebileceğiz” dedi.

10 ayrı kent katmanı
Aslan, son 5 bin yılda Truva’da 10 ayrı kent kurulduğunu söylüyor, şöyle diyor: “Eski kazılarda hep
9 anakentten bahsediyorduk. Artık yoğun olmasa da Bizans’taki yerleşimi de sayarsak Truva’da 10 anakent,
yani tabaka var. Bunlar deprem, savaş ve yangınla yok olmuş, yeniden yapılmış. Özellikle Truva II surları, bulunan hazinelerle öne çıkmıştır.”