Ege Ünlü bir CEO'nun tavsiyeleri

Ünlü bir CEO'nun tavsiyeleri

21.01.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Ünlü bir CEOnun tavsiyeleri

Bana göre bir organizasyon, bütün enerjisini en tepedeki adamdan alır. Hep söylediÇim bir şey var. Organizasyonun yoÇunluÇunu, liderinin kişisel yoÇunluÇu belirler. Ne kadar sıkı çalıştıysanız ve ne kadar çok sayıda insanla ilişki halindeyseniz, bu örnek teşkil edip geçilmeye çalışılacaktır. Seviyeyi her zaman CEO'lar belirlemiştir. Her gün, bulunduÇum yerdeki herkesin içine girmeye çalıştım. Ben sadece, şirketin yıllık raporundaki bir fotoÇraf olarak kalmak istemedim. General Electric'teki her bireyle tanışıklıÇı olan bir kimse olmayı tercih ettim. Çalışan her bireyin beynini oyunun içine dahil etmek, bir CEO'nun görevinin büyük bir bölümünü oluşturur. Herkesin en parlak fikirlerini açıÇa çıkarıp, onları başkalarına aktarabilmekten daha önemlisi yoktur. Ben, her iyi fikri sorgulayan ve sonra iyice emen bir sünger olmaya çalıştım. Benim için birinci koşul, herkese, her yerde açık olmaktı. İkincisi, öÇrenileni organizasyon geneline aktarabilmekti. Daha iyinin peşinde olmak ve yeni bilgiyi mutlaka paylaşmak General Electric'te bugün doÇal bir şey halini aldı. DoÇru iş için doÇru insanın bulunması, yeni bir strateji geliştirmekten çok daha önemlidir. Bu gerçek, her iş alanı için geçerlidir. Odamda oturduÇum yıllar süresince, çok iddialı stratejilerin hiçbir sonuç vermediÇi durumlara o kadar çok tanık oldum ki... Bürokrasi, insanı boÇar. Rahat bir atmosfer yaratabilmek, gerçekten rekabetçi bir avantajdır. Bürokrasi, bir numaralı yalıtkandır ve izolasyona neden olur. Benim bahsettiÇim gayri resmilik, size ayrılan park alanı ya da takım elbise ile ilgili deÇil. Bunlardan çok daha derin. Benim bahsettiÇim şey, herkese önem vermek ve bunu hepsine hissettirmekle ilgili. Kibir katildir ve ihtiras giyinen bir insan da aynı statüdedir. Kibir ve kendine güven arasında çok ince bir çizgi vardır. Gerçek özgüven, her şeye açık olabilme cesaretini gösterebilmektir. KaynaÇı ne olursa olsun deÇişimi ve yeni fikirleri kucaklayabilmektir. Kendine güvenen insanlar, görüşlerine karşı çıkılmasından korkmazlar. Çalışanlara her seferinde "Bir oyuncuyu tanımlayan ilk nitelik nedir?" sorusunu sormuşumdur. Bütün şampiyonların paylaştıÇı ortak bir karakteristik özellik varsa, o da iddiadır. Kazananlar, her zaman diÇerlerine göre daha iddialı olanlardır. İş, eÇlenceli olmak zorundadır. Bir çok kişiye göre iş sadece iştir. Karşımda bulunan GE yöneticilerine kutlama meselesini şöyle özetlemiştim: "Sizin işiniz, elemanlarınızdan verim alırken onların, aynı zamanda eÇlenmelerini de saÇlamaktır." Ölçütleri ve ödülleri düzenleyen bir sistem olmazsa, aslında elde ettiÇiniz şey gerçekten aradıÇınız şey deÇildir. Bana göre, takdir edilme nefes almak gibidir. Ben her zaman başarılı bulduklarımı bazen hisse senedi bazen de terfiyle takdir ettim. Her zaman insanların nerede durduklarının bilincinde olmalarını isterim. Her yıl yıllık ikramiyelerini bildirirken, ilişikte kendilerine kendi el yazımla iki, üç sayfalık bir not gönderirim. Bir sonraki yılda kendilerinden neler beklediÇimi belirtirim. Bu notun arkasına da bir önceki yılın mektubunu ekleyerek gönderiyorum ki sürecin devamlılıÇını göstersin. Zaman içinde rekabetle ilgili iki gerçeÇe karşı koymayı öÇrendim. "Hızla pazar payı kaybediyoruz. Rakiplerimiz çıldırmış olmalı. Ürünlerini bedava daÇıtıyorlar" sözlerini meslek hayatım boyunca en az yüz defa duydum. Kendime, "Peki bizim sorunumuz ne, neden onlar için sorun olmuyor?" sorusunu yönelttim. Rakibi asla küçümsemeyin. Yanılma payını mutlaka bırakın. Zamanımın en az üçte birini tesislerde geçirdim. Bir CEO'nun vaktinin ne kadarını üretim sahalarında geçirmesi gerektiÇini bilmiyorum ama bildiÇim tek şey, kendimi her gün ofis dışına atabilmek için gerçek anlamda savaş verdiÇimdir. Kendime hep şunu hatırlattım: Merkez bina, ne bir şey üretir ne de satar. Sahada dolaşarak işlerin nasıl gittiÇi hakkında fikir sahibi olmak en sevdiÇim işti. Pazar hiçbir zaman yeterince olgunlaşmış, oturmuş deÇildir. Bazen kafalar da öyledir. Aynı işe farklı perspektiften bakabilmek zihinlerimizi de deÇiştirdi. Son 20 yılda bizi gerçekten teşvik eden sadece dört olgu vardı: "Küreselleşme, hizmetler, Six Sigma ve e-ticaret..." Çalışanlarımızı her konuda beslemek için çok çeşitli yollar denedik. Anket sorularımız hep şu temanın etrafında birleşiyordu: "Çalışmakta olduÇunuz şirket, yıllık rapordaki şirketle aynı mı?" Elbette şirketi anketlerle yönetmedik, ama bu yöntem bizim doÇru teşviklerin üzerine doÇru vurguları yapabilmemize yardımcı oldu. Bünyemizde çalışan herkesin kafasının içindekileri bilmek ve buna göre hareket etmek başarılarımızda kilit rol oynadı. General Electric'in efsane CEO'su Jack Welch'in henüz Türkçe'ye çevrilmemiş yeni kitabında hepimiz için önemli dersler var. Özetliyorum... GeçtiÇimiz Pazar günü bir ödevine yardım ederken kızım Zeynep birden "Babişko, gazetede her hafta yazı yazıyorsun; ama benimle ilgili hiç yazı yazmadın. Bir tane yaz da öÇretmenime göstereyim" deyiverdi. Kız babaları bilirler; kızlarının isteklerine "Hayır" demek çok zordur. Emir büyük yerden geldiÇine göre çaresiz uyacaÇız. Aralık'ta sekiz yaşını dolduran Zeynep ilköÇretim ikinci sınıfta okuyor. İki yanda topladıÇı saçlarıyla, parlayan gözleri ve zekasını yansıtan yüz ifadesiyle tatlı mı tatlı, şirin mi şirin, akıllı mı akıllı, yetenekli mi yetenekli bir kız çocuÇu. Gülümseyişi insanın içini ısıtıveriyor.Zeynep'in aÇabeyiyle birlikte baktıkları "Yeşil" adlı kedisi, "Boncuk" adlı bir Singapur kaplumbaÇası ve bir kedi, bir köpek iki Elektrominişi (o da ne demeyin, oyuncak sanal hayvan) var. Büyük bölümünü okuduÇu geniş bir öykü kitaplıÇına sahip şimdiden; ayrıca bilgisayarını da iyi kullanıyor. Geçenlerde okullarını ziyaret edecek olan bir öykü yazarını "google"da araştırmış, bulduÇu yaşam öyküsü, fotoÇraf ve kitap kapakları ile bir "Powerpoint" sunusu hazırlayıp, sunmuş. Şu aralar İngiliz Kraliyet Akademisi'nin piyano hazırlık aşaması sınavına hazırlanıyor Zeynep. Balerin olmaktan vazgeçti, artık ressam olmak istiyor. Bir çocuÇun psikolojik ve zihinsel gelişiminde okul öncesi ve ilköÇretimin ilk yıllarındaki eÇitimin payı lise ve üniversite eÇitiminin kat kat üzerinde. Zeynep'in gelişiminde bizler dışında önemli rol oynayan üç okulu, yönetici ve öÇretmenlerini anmak istiyorum. İlki, temel bilgilerle, sevgiyle, sanatla, disiplinle ilk tanıştıÇı; düşünmeyi ve paylaşmayı öÇrendiÇi Karşıyaka Beyaz Balon Anaokulu, yöneticisi Rina Palombo ve Ümit öÇretmenimiz. İkincisi, çok küçük yaşlardan itibaren müzik zevkini aşılayan ve sadece müzik deÇil tüm yeteneklerinin gelişimine katkı saÇlayan Maria Rita Epik Müzik Kursu, yöneticisi Maria Rita Epik ve piyano öÇretmeni Gülnare Özdemir.Üçüncüsü ise özgür ve sıcak bir ortamda bilgilerini derinleştirdiÇi, kendini geliştirdiÇi Çakabey İlköÇretim Okulu, deÇerli yöneticileri ve özellikle sevgili öÇretmenimiz Fatma YaÇız. İzmir böyle okullara, yönetici ve öÇretmenlere sahip olduÇu için çok şanslı.Sevgili kızım... Ne yazık ki sizlere güzel bir dünya bırakamıyoruz. Küçük çıkar hesaplarıyla doÇa kaynaklarını hızla tüketiyoruz.Sizlere sevgiden bahsediyor, ama durmadan savaşıyoruz. Bugüne kadar olduÇu gibi, bundan sonra da tüm canlıları sevmeni, çok okumanı ve çalışmanı, kendini geliştirmeyi hep sürdürmeni, akıl ve bilimin yol göstericiliÇinde Atatürk'ün çizdiÇi çaÇdaş uygarlık yolundan hiç ayrılmamanı öÇütlüyorum sana.Ve seni çoooook seviyorum.Babişkon Sevgili kızım Zeynep'e dsipahi@milliyet.com.tr