“Karlı” bir İstanbul akşamı. Boğaz kıyısında bir iş toplantısına gidiyorum. Ev sahibimiz Demir Sabancı. Onunla en son Alışveriş Merkezleri ve Perakedenciler Derneği başkanlığını devrettiği gün buluşmuştum. Birkaç yıl önce yani. Sabancı Holding yönetiminden yeni ayrıldığı bir dönemdi. Vakti dardı, Levent’ten Beyoğlu’na kadar arabasıyla birlikte gitmiş ve söyleşmiştik. O gün “çizeceği yöne henüz karar vermemiş bir işadamı” vardı karşımda. Türkiye’de “otomobil” dendiğinde akla gelen isimlerden biriydi aslında. Babası Özdemir Sabancı’nın Toyota’yı Türkiye’ye getirme mücadelesi kadar, o günlerde ileride Sabancı’nın en önemli “üretim alanlarından birisi” olacağına kesin gözüyle bakılan bu sektör için Japonya’da eğitim alan grubun yeni kuşağı da ilgi çekiyordu. Demir Sabancı’yı hatırladığım ilk fotoğraf “işçi tulumuyla bir araba kaputunu açmış vidasını sıkarkenki” haliydi.
Dün diğer konuklardan biraz erken gittiğim buluşmada Demir Sabancı ile kısa da olsa baş başa sohbet imkânını buldum. Önce bir gözlem... Demir Bey kilo vermiş, sigarayı bırakmış.
Gerek sohbetimizde gerek toplantı sırasında sürekli altını çizdiği iki nokta var: Hayatımda ve işimde “huzur” ilk aradığım. Bir de çalışma arkadaşlarımda da özel hayatımda da “pozitif enerjili” kişilerle birlikteyim.
Bir diğer anlattığı... İlaçlardan uzak duruyor. Alternatif tıbbı önemsiyor.
Yemek yeme şeklini tamamen değiştirmiş. Anlattığı bir anekdot: Biliyor musunuz damarı tıkalı bir kişi sadece yediklerini düzenleyerek kalbine stent takmadan iyileşebiliyor.
Demir Sabancı’daki “değişim” giderek ilgimi çekiyor. “Ne oldu da bu noktaya geldiniz?” diye soruyorum.
“Bir kitap okudum ve hayatımı değiştirmeye karar verdim” diyor. Kitabı okuduktan sonra yaşadığı yeni durumunu ise “Üçüncü bir göz açıldı bende” diye tanımlıyor.
Peki ne kitabı bu? Kitabın adı China Study. Kaba bir çeviriyle “Çin çalışmaları” diyebiliriz. İnternetten kitabı ve yazarını arıyorum. Yazarı Amerikalı Dr. T. Colin Campbell. Bu doktor 40 yılı aşkın süredir beslenme konusunda araştırmalar yapıyor. Campbell’in 2005 yılında yazdığı kitapta “Eğer daha sağlıklı besleniyorsak, neden kalp hastalıkları bugün 30 yıl evvelkinden daha fazla?” diye soruyor. Bugüne kadar kendisinin de süt, yumurta ve etten alınacak proteinin sağlıklı beslenme anlamına geldiğini sandığını belirten Campbell, bununla birlikte Cornell ve Oxford Üniversitesi ile Çin Önleyici Tıp Akademisi desteğiyle Çin ve Tayvan’ın kırsal kesimlerinde yürüttüğü 20 yıllık bir araştırma projesinde protein tüketiminin kanser riskini artırdığının ortaya çıkartıldığını anlatıyor. Campbell, “Proteinin zararlı olduğunu söylemek sapıkça gibi görünse de sebze yemekleri daha sağlıklı” diyor. Yedi senenin üzerinde bir dönem 6 bin 500 Çinli gönüllünün yemek alışkanlıklarının üzerinde yapılan gözlem onu böyle bir neticelendirmeye götürüyor:
“Bizler esasen vejetaryen bir türüz ve geniş bir çeşitlilikteki bitki yiyeceklerini yiyor ve hayvan yiyeceklerini kullanmayı olabildiğince azaltıyor olmalıyız. Gelecek on yılda, duyduğunuzda zıplayacağınız şeylerden biri de hayvan proteininin en zehirli besinlerden biri olduğudur.”
Demir Sabancı kitaptaki önerileri sıkı sıkıya uyguluyor. Yemekte ikram edilen üç dilim et ile yanındaki küçük bir brokoliyi gösteriyor: Brokoli etler kadar et de brokoli kadar olmalıydı.
Bir de tespit yapıyor: Aslında bizim milyonlarca yıllık genlerimiz “az et-çok ota” göre kodlu. Ama bu kodu bozmuşuz.
Hedefleri net- Gelelim esas konuya. Yani buluşmanın gerçek gündemine. Son gördüğümde “iş yaşamındaki hedeflerini tam belirlememiş” bir kişi vardı karşımda. Fakat önceki akşam hedeflerini çok net ortaya koydu: Üç alanda büyüyeceğiz. Perakende, lojistik ve gayrimenkul. 2009 sonu itibariyle sahibi bulunduğumuz Sedes Holding ve iştirakleri ile 180 milyon dolarlık kombine ciroyu yakaladık. 2010’da da 280 milyon dolarlık ciro hedefimiz var. Sedes Holding için çalışan sayımız 800’ü geçti. 1500 çalışanlı bir kurum olma hedefimiz var. Ödenmiş sermayemiz de 100 milyon TL den 170 milyon TL ye çıkacak.
Perakende deyince..Kısa bir süre önce kurduğu Gratis’i konuşuyoruz tabii. Gratis, kişisel bakım ürünlerini kolaylıkla temin edilebileceği, tüketiciye 5 dakika mesafede olmayı hedefleyen bir market. Kişisel bakım ürünlerinde “kolaylık ve yakınlık marketi” diye tarif ediliyor. Son 6 ayda 20 mağaza açılmış. Hedef kısa sürede 500 mağazaya ulaşmak. Bir dönem Cüneyd Zapsu’nun kurup başaramadığı For You’lara benziyor.
İsme takılıyorum. Ne demek gratis? Açıklıyor: “Latince bir kelime ‘Free of charge’ yani bedava, bedavaya yakın gibi bir anlama geliyor.” Nereden aklına gelmiş peki bu isim?
“Avukatımızdan satın aldık” diyor. Doğal olarak soruyoruz: Nasıl yani?
Sabancı’nın avukatı “marka tescil” konusunda da önemli bir isim. Bu davalara bakıyor. Aynı zamanda da ilginç kimi isimleri kendi adına tescil ettirmiş “meraklısına” satıyor. Demir Sabancı “ailenin geneli hakkında” yazılmamak kaydıyla birkaç cümle söylüyor. Sözümüzü tutalım. Ancak kısa iki not: Otomobilden tamamen çıkılmasından üzgün. Bir de onun ağzından bir anı: Sakıp Sabancı aile buluşmalarında hep aynı şeyi söylerdi: Birlik-dirlik, birlik-dirlik...”