Ekonomi En kötü günler geride kaldı faiz düşer, vatandaş harcar

En kötü günler geride kaldı faiz düşer, vatandaş harcar

02.01.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Türkiye’nin not artışı, ABD’nin mali uçurum, Avrupa’nın borç krizi başlıklarıyla girdiği 2013 yılında ekonomiyi neler bekliyor... Fed geçmişli akademisyen Doç. Dr. Selva Demiralp, gelecekten umutlu...

En kötü günler geride kaldı faiz düşer, vatandaş harcar

ABD ve Avrupa’dan gelen sinyallere göre bu bölgelerdeki ekonomik toparlanmalar halen beklenenin altında. Bu durumda ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) piyasalara likidite sürerek ekonomiyi canlandırma politikalarına bir süre daha devam edecek.
Bunun Türkiye açısından birebir etkileri var. Piyasadaki bol likidite kendisine güvenli ve yüksek getirili pazarlar arayacak. İşte bu noktada Türkiye “güvenli liman” olarak dünya yatırımcılarına göz kırpıyor. Ülkemizin yabancı sermayedarlar tarafından güveli bulunması, kredi derecelendirme kuruluşlarının notumuzu yükselterek uluslararası sermayeyi adeta Türkiye’e davet etmesi elbette ki gururumuzu okşayan gelişmeler.
Ama likidite bolluğu ile tetiklenen kısa vadeli sermaye akışları finansal istikrar açısından ciddi riskler teşkil ediyor. Yani kısa vadeli ve spekülatif kâr amacı güden sermaye ne kadar bol ve çabuk gelirse bir o kadar da çabuk kaçabiliyor. Bu da finansal istikrarsızlık yaratıyor. Hızlı para girişi olduğu dönemlerde TL değer kazanıyor, krediler artıyor, cari açık açılıyor. Gelen para aynı hızla geri giderken bu sefer de tersi bir etki yaratıyor ki işte finansal istikrarsızlıktan kastedilen de bu.

Haberin Devamı


Peki o zaman ne yapmalı?
İşte bu noktada Merkez Bankası devreye giriyor. 2010 sonlarından itibaren TCMB finansal riskleri de gözeten yeni bir politika uygulamaya başladı. Sadece enflasyon hedeflemesi yapan Banka, fiyat istikrarından ödün vermeden finansal istikrarı da sağlayabilmek amacı ile oldukça değişik ve dünyada benzeri görülmemiş bir reçete geliştirdi.
Sermaye akışlarını caydırmak amacı ile kullandığı ilaç faiz düşürmek. Ancak bu ilacın önemli bir yan etkisi var. O da ucuz kredilerin içerideki yatırımları teşvik etmesi ve enflasyon riskinin artması. Bunu kontrol etmek için TCMB?ikinci ilaca başvurdu. Bu da ‘bankaların tuttukları zorunlu karşılık oranları’ oldu.
İşte Merkez’in kriz döneminde faizleri düşürürken aynı zamanda zorunlu karşılık oranlarını arttırması bir yandan kısa vadeli sermaye oynaklığını kontrol altına alırken öte yandan kredi büyümesini ve dolayısı ile enflasyon riskini gözetmeyi hedefliyor. Geçen yıl TCMB bir ilaç daha ekledi, reçeteye. Rezerv opsiyon mekanizması diye anılan bu araç bankalara zorunlu karşılıklarını isterlerse yabancı para olarak tutma alternatifi sundu.

Haberin Devamı

‘Avrupa’da göreceklerimiz gördüklerimizden iyi olacak’


Önümüzdeki yıl Avrupa için tahminler maalesef çok iç açıcı değil. Aralık ayında ECB Başkanı Mario Draghi, 2013 için ekonomik büyüme beklentilerinin “zayıf” olduğunu belirtti. Büyümenin desteklenmesi için ECB’nin gevşek para politikasının devam edeceği, önümüzdeki sene genelinde yüzde 0.3 civarında bir daralma beklendiği, ancak yılın ikinci yarısından sonra çok yavaş bir toparlanma görülebileceği vurgulandı.
Bu karamsar tablo şüphesiz duyanların da hoşuna gitmedi ama bu şartlar altında ECB daha iyisini söyleyip inandırıcılığını yitirmek istemiyor.
Önümüzdeki aylarda Yunanistan sonrası Euro Bölgesi ortağı diğer bazı ülkelerin de kurtarma paketi başvurusunda bulunmaları olası. Avrupalı komşularımızın yaşadığı ekonomik krizler bizim de ihracatımızı kısarak ekonomik büyümemiz üzerinde direk olumsuz bir etki yapıyor.
Türkiye kriz şartlarına adapte olarak, bu dönemde Euro Bölgesi’ne yapmış olduğu ihracattaki azalmayı Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi alternatif pazarlara dönerek kısmen olsun telafi etti. Yine de komşumuzun ekonomik sıkıntısı bizim için daha az turizm ve ihracat demek.

Son 4 yılda neler değişti?
Her şeye rağmen bizi o kadar da kötü günlerin beklemediğini düşünüyorum. Bundan dört sene önce Milliyet’te yayınlanan söyleşide ‘Göreceklerimizin gördüklerimizden daha kötü olabileceğine’ dair endişelerimi paylaşmıştım.
O günkü şartlar altında, giderek daha derin resesyon sinyalleri veren ABD ve Euro bölgesi ekonomilerinin global ekonomi ve Türkiye üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri tahmin etmek çok zor değildi.
Nitekim bu üç bölge ekonomisi için yıllık büyüme verilerine baktığımızda geçmişte yapılmış olan tahmini destekler bir tablo görüyoruz.

Tablonun detaylarına bakınca
Eurostat tarafından bir araya getirilmiş bu veriler 2012 ve sonrası için tahmin edilen büyüme değerlerini gösteriyor. Şekilde birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi üç bölgenin büyüme değerlerinin kriz döneminde izledikleri benzer trend.
Bu bize günümüz ekonomilerinin birbirleri ile ne kadar güçlü bir iletişim içinde olduklarını gösteriyor ve popüler bir tabirle ABD hapşırdığı zaman diğer ülkelere ne kadar kolay hastalık bulaştığını belgeliyor.
İkinci olarak 2009 senesini global resesyonun en ağır geçtiği ve tüm bölgelerde negatif büyümenin yaşandığı dip nokta olarak görüyoruz. Türkiye 2001 bankacılık krizini izleyen dönemde almış olduğu yerinde önlemlerle 2009 krizinden de en az etkilenen ve en çabuk toparlanan ülke olarak göze çarpıyor.
Son olarak şekilde görünen o ki global kriz sonrası en kötü günler geride kaldı.
2013 ve sonrası dönemde en kritik günleri Euro bölgesi geçirecek gibi görünüyor. Ama orası için bile telaffuz edilen en kötü tahminler yüzde 0.5’in altında bir küçülme öngörmüyor şimdilik.
Yani bütün bu görüşler ışığında diyebiliriz ki bundan sonraki dönemde göreceklerimiz gördüklerimizden daha iyi olacak.

Haberin Devamı

Amerika ‘alçak bir uçurum’a yöneldi

Haberin Devamı

Global ekonomide şu sıralar gündemin en önemli maddesi hiç şüphesiz ABD’deki “mali uçurum.”
Son finansal kriz sonrası alınan olağanüstü önlemler sonucunda tabloda görüldüğü gibi bütçe açığının GSYH’ya oranı da tehlikeli boyutlara ulaştı. ABD’de bütçe açığının ulaştığı bu tehlikeli oran içeride üst sınır tartışmalarını alevlendirdi.
Bir uzlaşma amacı ile 2011 Temmuz sonunda alınan kararlarla üst sınır bir yandan yükseltilirken bir yandan da Ocak 2013 itibarı ile etkili olacak şekilde ciddi bir bütçe kısıtlaması şartı getirildi. Eğer uçurumdan düşülürse bütçe açığında 500 milyar dolar üzerinde bir daralma olması gerekiyordu ki yapılan tahminlere göre bu boyutta bir mali kısıtlama ABD’nin GSYH’sını 2013’te yüzde 4 gibi büyük bir oranda küçülterek ekonomiyi yeni bir resesyona sokabilirdi.
ABD senatosu 31 Aralık’ta onayladığı son dakika kararı ile çok yüksek gelir gruplari için vergileri yükseltme konusunda anlaştı. Ancak hükümet harcamaları konusunda olası bir karar iki ay ertelendi.

ABD’de ‘oynak’ günler
Eğer temsilciler meclisi de kararı onaylarsa o zaman mali uçurum tartışmaları en azından iki aylık bir süre için ertelenecek. Ama en azından iki ay sonra sözkonusu olacak uçurum daha alçak bir uçurum olacak. Eğer temsilciler meclisi kararı onaylamazsa o zaman ABD 2 Ocak itibarı ile yüksek bir uçurumdan düşecek. Her iki durumda da Ocak ayının ABD piyasalarında oynaklıklara sahne olacağını söylemek zor olmaz.
Buna göre, mali uçurum tartışmalarının yarattığı belirsizlik sene başında finansal piyasalarda çalkalanmalar yaratacak. Bu durum Dolarda gözle görülür biz zayıflama baskısı yaratabilir. Fed’in düşük faiz politikaları devam edecek. Uzun vadeli faizlerdeki düşüş trendinin devam etmesi gerekir.

Haberin Devamı

YENİ YILDA BEKLENENLER

Son veriler ışığında 2013’ten neler beklediğimizi sıralayacak olursak:
* Fed ve ECB likidite pompalamaya devam edecek ve global likidite bolluğu sürecek
* Bu durumda TCMB düşük faiz politikalarına devam eder. Bunu dengelemek için zorunlu karşılık oranlarında artış da görülebilir.
* Düşük faiz TL’nin aşırı değer kazanmasını engelleyerek kurdaki çalkalanmaları kontrol altına alacak. Dolayısı ile 2013 yılında kurda fazla bir hareket beklemiyoruz. Cari açıkta görülen iniş trendinin ise, dış talepte beklenmedik bir yavaşlama olmadığı sürece Merkez Bankası politikaları ile tutarlı olarak 2013’te de devam etmesini bekleriz.
* Düşük politika faizlerine derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu yükseltmesini de eklersek bankaların mevduat ve kredi faizlerini düşürmelerini bekleyebiliriz. Bunun sokaktaki vatandaş için etkisi ise daha ucuza borç alabilmek ve daha rahat harcama yapabilmek olacaktır.
* Peki tasarruflar nasıl değerlendirilmeli 2013’te? Sanıyorum bu soruya bir iktisatçının vereceği yanıt klasik: Bir sene içinde gerçekleşecek olayları hatasız tahmin etmek oldukça riskli. Bu durumda en risksiz yatırım tasarrufların değişik enstrumanlara dağıtılarak (TL, döviz, altın, bono, tahvil, borsa) yapıldığı yatırımlar olur.

Doç. Dr. Selva Demiralp kimdir?

1973’te İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İktisat bölümünü bitirdikten sonra, 1995’te Kalifoniya Üniversitesi’nde doktora yaptı. Ardından Fed’de 5 yıl çalıştı. 2005’te Koç Üniversitesi’nde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde görev yapmaya başladı. Doçentlik derecesini 2008’de makroekonomi alanında aldı. İktisat dalında saygın bilimsel dergilerde makaleleri bulunan Demiralp, 2004’te Merkez Bankası tarafından verilen ‘Genç İktisatçı’ ödülüne layık görüldü. 2008’de Türkiye Bilimler Akademisi tarafından ‘Seçkin Genç Bilimci Ödülünü’ aldı. 2008’de ‘uluslararası düzeyde üstün nitelikli çalışmaları’ nedeniyle TÜBİTAK ‘teşvik ödülü’ verdi. 2011 yılını da Fed’de mesai harcayarak geçiren Demiralp, halen Koç Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev yapıyor.