Ekonomi IMF’YE ELVEDA!

IMF’YE ELVEDA!

14.05.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Türkiye IMF’ye olan borcunun son taksidini bugün ödüyor. Başbakan Erdoğan, ABD seyahatine IMF borcunu kapatmış olarak çıkıyor. IMF ile yeni bir döneme başlayan Türkiye fona 5 milyar dolarlık destek verecek.

IMF’YE ELVEDA

ürkiye, Uluslararası Para Fonu’yla (IMF) 52 yıldır yaptığı stand-by anlaşmalarından doğan borcunu bugün tamamen kapatıyor. Finansal dışa bağımlılık ve acı reçetelerin sembolü olarak görülen IMF’ye son ana para taksidi bugün ödenecek. Hazine, 19. stand-by çerçevesinde IMF’ye son olarak yaklaşık 422.1 milyon dolara karşılık gelen ana para ödemesi yapacak.
Başbakan Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Barack Obama ile görüşmek için bugün çıkacağı ABD seyahatine, IMF borcunu kapatmış olarak gidiyor.
IMF Türkiye ilişkilerini incelediğimiz yazı dizimizin son bölümünde 2001 krizi ve IMF’siz döneme yer veriyoruz. Türkiye’de pek çok işe ve işletmeye mâl olan 2001 krizini hazırlayan birden çok sebep vardı. 1990’ların hiper enflasyonu, açıkların para basarak kapatılmaya çalışılması, batık bankalar, Marmara depremi, 1994 krizi, ekonomik darboğaza gidişte etkili oldu.
2000’in başında ekonomik büyümenin eksi 6.1’leri görmesi, enflasyonun yüzde 70’i geçmesi, patlayan faizler kırılganlığın habercisi oldu. Kasım 2000’de likidite sıkışıklığı krize dönüştü.
Dipten gelen kriz ve “bir bilen...”
Derinden adım adım gelen krizin adının konulması ise 19 Şubat 2001’de dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Başbakan Bülent Ecevit’e anayasa kitapçığı fırlattığı tarihi MGK sonrasında oldu.
Tartışmalı MGK’nın hemen ardından Merkez Bankası’ndan yaklaşık 5 milyar dolar çekildi, gecelik faizler fırladı, borsa çöktü. Kasım 2000 ve Şubat 2001’de birbirini izleyen iki krizin ardından kurtarıcının dışarıdan getirilmesine karar verildi.
Bülent Ecevit, Dünya Bankası 1. Başkan Yardımcısı Kemal Derviş’i, “istişarelerde bulunmak üzere” Türkiye’ye davet ettiklerini söyledi. Türkiye’ye davet edilen Derviş, 22 yıl çalıştığı Dünya Bankası’ndaki “yoksullukla mücadele programı” direktörlüğü görevinden ayrılarak 3 Mart 2001’de Anasol-M hükümetinin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlendi. Sosyal demokrat hareketlere yakın olan Derviş, Yeni Demokrasi Hareketi’nden sonra Türk siyasetine bir kez daha girmiş oldu. Türk ekonomisi üzerine hazırladığı raporlar ile bilinen iktisatçılardan olan Derviş, gelir gelmez IMF ile temaslara başladı.
Güçlü bir program
2002’de yapılan stand-by ile IMF’den 19 milyar dolarlık kaynak sağlanırken, krizden çıkışa reçete olarak, “Güçlü Ekonomi Programı” hazırlandı. Derviş’in programına göre cari açık 9.8 milyar dolardan 1 milyar dolara gerileyecek, TMSF’ye alınan bankalar kapatılacak, satılacak ya da tasfiye edilecek, 2 yılda 4.5 milyar dolarlık kamu kurumu satılacak, gayrı safi milli hasıla yüzde 3 gerileyecek, faiz dışı fazla yüzde 6.5’a yükseltilecekti. Yabancı sermayeye kritik önem atfedilen programda, yıllık en az 5 milyar dolarlık yabancı sermaye girişi hedeflendi.
2001 krizinin ardından Kemal Derviş ve IMF işbirliğiyle yürürülğe konan ekonomik reçete, mali disiplini sağlamakta ilk olumlu işaretleri vermişti. Buna karşın ekonomistler, krizin etkilerinin atlatılması için bir süre daha gerektiği görüşünde birleşiyordu.
Krizi fırsata çevirdi
2001 yılı DSP, MHP, ANAP koalisyonu için oldukça zor geçiyordu. Esnaf eylemleri ile muhafazakar kesim sokağa çıkıyordu. Başbakanlık binasının önü eylemlere sahne olmaya başlamıştı. Erken seçim kapıyı çaldı.
Seçimden, “istikrar” vaadiyle galip çıkan Ak Parti programının en önemli unsarlarından birisi, dış bağımlılıkla özdeşleşen IMF politikalarından vazgeçilmesi idi. Buna karşın Ak Parti, iktidara geldikten sonra, 2001 krizinde DSP ve Derviş tarafından oluşturulan Güçlü Ekonomiye Geçiş programının parasal dayanağı olan IMF anlaşmasını olduğu gibi devam ettirdi. Ak Parti, Mayıs 2005’te IMF ile üç yıllık bir stand-by daha imzaladı. IMF ile toplam 50 milyar dolarlık anlaşma imzalayan Türkiye, Fon ile hep kriz dönemlerinde yaklaştı.

Haberin Devamı

Özal’a intiharı düşündüren tarihi Lüksemburg borcu
Türkiye’nin borçlanma macerası IMF ile sınırlı kalmadı. 1980 başında dış borç arayışında standart oldukça düşmüştü. Siyasi yönetimi Süleyman Demirel’e, ekonomi yönetimi Turgut Özal’a emanet olan Adalet Partisi hükümeti, Lüksemburg’la yaptığı ikili anlaşma ile 1 milyon dolar borç almıştı. Lüksemburg’dan alınan borç, Avrupa’nın zayıf futbol ülkelerinin takımlarıyla yapılan maçlara benzetilerek, espri konusu olmuştu. Dönemin MSP Genel Başkan Yardımcısı Recai Kutan, Demirel yönetimine tepki gösterirken “Bu zihniyetin Türkiye’yi, ilçemiz büyüklüğündeki Lüksemburg Prensliği’nden borç alır ve bu borçla övünür hale getirmesi, milli haysiyetimizi rencide edici bir olaydır” demişti. Özal’ın sağ kolu Burhan Özfatura, o dönemi yıllar sonra şöyle aktarmıştı: “Kendimi tutamadım, sinirimden ağlamaya başladım. Turgut Ağabey de ağlıyordu. Bir ara bana ‘Burhan ne yapalım? Çıkalım şu binanın tepesine kendimizi aşağı atalım’ dedi. Eğer dinimiz intiharı yasaklamasaydı o gün Turgut Ağabey’le intihar edecektik. O kadar onurumuz kırılmıştı.”

Haberin Devamı

Erdoğan ABD’ye ‘borçsuz’ gidecek
Gelinen süreçte Türkiye’ye IMF’ye borç vermek zamanı da geldi. Türkiye’nin IMF’ye sağlayacağı kaynak istendiği anda geri çekilebilecek bir para olduğu için, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın ifadesiyle “Merkez Bankası’nın rezervi gibi” görülecek. Türkiye IMF’nin Kriz Kurtarma Fonu’na 5 milyar dolar katkı vererek, 39 ülke içerisinde en büyük katkı veren 23. IMF üyesi olacak. Başbakan Erdoğan, 16 Mayıs’ta ABD’de Başkan Barack Obama ile yapacağı görüşmeye IMF borcunu kapatmış olarak gidecek.

Masadaki yeri notçular mı aldı?
IMF’ye borcun kapatılmasının ardından Türk ekonomisinin tamamen bağımsız olup olamayacağı, bankacılık sisteminin sıcak para hareketlerine karşı dayanıklılığına göre belli olacak. Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, IMF’nin dünya ekonomisindeki rolünün değiştiğini, Fon’un geri planda, daha teorik bir konuma geçtiğini belirtti. Yeldan, kredi derecelendirme kuruluşlarının, piyasayı şekillendirmede daha aktif bir rol almaya başladığını söyledi. 1998 Asya Krizi’nden sonra imzalanan anlaşma ile Türkiye’nin her türlü iktisadi faaliyetinin IMF tarafından yakından takip edildiğini belirten Yeldan, “IMF’ye olan borçların ödenmesiyle Türkiye’nin dış borçları kapatılıyormuş algısı yaratılması bir çarpıtma. Türkiye IMF’den borçlanma yerine, doğrudan piyasalardan borçlanma yoluna giderek ve cumhuriyet tarihinin en yüksek dış borçlanmasını gerçekleştirdi. Türkiye on sene içinde dış borçlarını toplam 207 milyar dolar arttırmıştır” dedi.

Haberin Devamı

Halk IMF’yi sevmedi
52 yılda IMF ile 19 stand-by anlaşması imzalandı, sadece 2’si öngörüldüğü gibi tamamlanabildi. İmzalanan stand-by’lar 9 cumhurbaşkanı ve 37 hükümet eskitti. En uzun anlaşma dönemi Turgut Özal ile tarihe geçerken, en çok stand-by Süleyman Demirel zamanında imzalandı. IMF, Türkiye tarihi boyunca kemer sıkma politikalarının sebebi olarak görüldü ve sayısız defa vatandaşların protestosuna uğradı. Son büyük protesto, 2009’da bir kişinin hayatını kaybettiği gösteri ile Taksim’de yapıldı. 2011’de dibi gören borç stoğuna rağmen IMF Türkiye Temsilcisi Mark Lewi, öğrencilerin yumurtalarına hedef oldu.

Haberin Devamı

BİTTİ