Ekonomi Otomotivde ‘Ben de yaparım’ dalgası...

Otomotivde ‘Ben de yaparım’ dalgası...

27.03.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Otomotiv dünyasında her zaman yeni bir dalga, bir rüzgar eser... Kimi kısa sürer, kimisi ise bir miktar uzun... Bu sıralar ne mi var? Gülümseyin, çünkü “Ben de yaparım!” dönemine hoş geldiniz

Otomotivde ‘Ben de yaparım’ dalgası...

Tıpkı başka sektörlerde olduğu gibi, otomotiv dünyası da, “moda” gibidir. Bir gün köye “iş yapabilecek” bir fikir çıkagelir ve bu, tüm sektöre yayılır... Rüzgarın önüne kattığı markalar, ya yelkenlerinin şişirip yollarına devam etmek için hız kazanır ya da bir oraya, bir buraya savrulup, yalpalayarak hayatta kalmaya, belki de onları ayakta tutabilecek “kendi yeniliklerini” yaratmaya çalışırlar. Ve çoğumuz, sözünü ettiğim rüzgarların “üfürdüğü”, oraya buraya uçuşan yapraklara benzetebileceğimiz ürünler sayesinde, bunun etkisini hissediyoruz...
Çok uzağa gitmeyelim... Mesela 2008 krizinin en hararetli dönemlerinde, kar marjları eriyen, tüketicilere araç satmakta zorlanan pek çok üretici, Renault’nun Dacia’dan iyi gelirler elde ettiğini görüp, “uygun fiyatlı marka” yaratma hayallerine girişmişti. Volkswagen Grubu, bir anlamda bunu, daha önce elinde bulundurduğu Skoda ve Seat’ı bu konuma uydurmaya çalışırken, PSA Peugeot Citroen grubu ve Fiat’ın bu tip bir çalışma içine gireceği konuşuldu. Ancak rüzgar, diğer markaları, Dacia’nın Renault’yu uçurduğu gibi uçuramadı. Zira diğer markalar, bunun yerine kendi rüzgarlarını veya yeniliklerini bulmaya çalıştılar. Bu, onlara daha az masraflı göründü.
Bunun için donanımları artıran, elektrikli ve hibrit motor teknolojilerini “satın alınabilir” düzeye getirmeye çalıştılar. O da olmadı, küçük SUV ya da crossover denilen modellere yöneldiler. Böylelikle Amerikan SUV’ları kadar pahalı olmayan, ancak satın alan kişileri “zengin gösterecek”, böylelikle de yeni bir otomobil almaya itecek modeller yarattılar. Bu rüzgarın etkileri halen devam da ediyor. Üstelik, yelkenler şişmiş durumda...

Ve gaza basılıyor...
Peki şimdi sırada ne mi var? “Ben de yaparım!” rüzgarına hoş geldiniz!
Yeterince kar edemeyen, kıyasıya rekabet nedeniyle sattığı her bir araçtan “çarkı” döndürebilecek kadar para kazanamayan markalar, bunun için küçüklü büyüklü bazı önlemler almaya başladı. Örneğin, “bir yumak yün”den daha fazla kazak çıkarmaya çalışırcasına, tek platformdan olabildiğince fazla sayıda model geliştirip üretme yoluna gitti. Yetmedi, bunun üzerine satışa sundukları modellere daha fazla donanım seçeneği koymayı, “cazip” olanları da faturaya “ekstra” olarak eklemeyi keşfetti.
Kısa bir süre de olsa iş yapan bu fikir, tüketici tarafından pek rağbet görmeyince, olay, hiç kimsenin itiraz etmeyeceği çözümlere geldi. Nitekim özellikle büyük üreticiler, sahip oldukları süper spor otomobil markaları sayesinde kar marjı yüksek, bir başka deyişle “iyi para bırakan” pahalı modeller üretti. Böyle bir markası olmayan, marka avına çıktı... VW Grubu Lamborghini ve Bugatti’ye, Mercedes’in sahibi Daimler Grubu AMG’ye, Fiat ise Ferrari’ye yüklendi. İşe de yaramadı değil. Hele de sihirli sözcük olan “sınırlı sayıda” lafını ekledikleri modellerle...
Bu rüzgarın etkisi de sürüyor. Ancak, “daha”sı gerekli ve bu kez yeni sihirli kelimemiz “lüks” oldu! Az önce, SUV yani arazi tipi araçların popülerliğinin neredeyse zirvede olduğunu söylemiştik ya... İşte, süper lüks ya da spor otomobil üreticilerinin yeni oyun alanı da burası oldu. Bir dönem Porsche’nin Cayenne ile denediği formülün işe yaradığı, bu pahalı markanın üretim adetlerinin katlandığını görenler, son dönemde “daha iyi olabilir” deyip gaz pedallarına yüklendiler.

Sadece sana bırakmam!
Bu rüzgarın ilk örnekleri de piyasaya sunuldu ya da sunulmak üzere. Bentley, Bentayga modeliyle dünyanın en lüks SUV modelini üretip satışa sundu. Maserati, buna “hız sosu” katarak performanslı ve lüks Levante’yi geçtiğimiz haftalarda tanıttı bile. Tıpkı Jaguar’ın F-Pace modeli gibi... Lamborghini’nin Urus projesi halen sıcak. Ferrari ise karar vermekte zorlanıyor belki, ama o da niyetini gizliyor!
Tüm bunlar olurken, Mercedes, kapatılan Maybach markasının “kendi usulünce” sürdürmeye karar verdi. Yeni S-Serisi’ne “Maybach” versiyonu ekleyip, “çok daha lüks” ve markaya iyi bir para bırakabilecek otomobiller üretmeye başladı. Land Rover ve Volvo ise, “süper lüks SUV”un kaymağını sadece Bentley ya da Maserati’ye bırakma hevesinde değil!
Land Rover, bünyesindeki “özel araçlar” bölümünü hareketlendirdi ve standart modelden neredeyse iki kat pahalı, bir o kadar da lüks Range Rover SVAutobiography’yi üretti. Arkasında minik bir buzdolabı, muhteşem ağaç kaplamalı bagaj, “pufuduk” ve 20 farklı hareketi olan deri koltukları, yerde dokuma yün halısı, lüks minik masası olanlardan... Volvo, “Ben de yaparım” deyip, XC90 Excellence’ı çıkarttı. Onun da lüks donanımları çok farklı değil. Üstelik bağımsız arka koltukları, neredeyse uyunabilecek türden. Elinde Rolls Royce gibi “lüksün dibi” bir cevher bulunan BMW ise, süper lüks versiyon pazarını Mercedes’e bırakma niyetinde değil. O da, 7 Serisi’nin “üstünde” yer alacak daha lüks bir model hazırladığını açıkladı. Koreli Hyundai ise, sadece lüks araçlar için “Genesis” markasını yarattı.
“Kendi kendisine gidebilen otomobil” yarışına hiç girmiyorum bile. Anlayacağınız işler kızışıyor, “rüzgar” yine etkisini gösteriyor...
Evet, bu arada rüzgar demişken, kapı pencereleri kontrol edin de, çarpıp, kırılmasınlar... Bir de aman diyeyim, terinizi üşütmeyin! Ne diyorum ben ya?..
Mutlu bir pazar olsun...

Yazarlar