27.12.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Otokolik Kısa Tur - Levent Köprülü
Bir dönem Amerikalıların sevdiği yerden yüksek araçlar için “SUV’lar ortalığı mahvediyor. Resmen çevre düşmanıııı” filanr diye “bık, bık” eden Avrupalılar da, sanırım kendilerine göre “doğru yolu” buldu. Özellikle 2008 krizinden sonra “ağızlarının tadını” değiştiren Avrupalı tüketici, yerden yüksek araçlara “kıtlıktan çıkmış” şekilde sarılmaya başladı. Elbette, küçük benzinli motorlara, dizel seçeneklere sahip “ehlileştirilmiş” Avrupai versiyonlar sayesinde...
Crossover ve SUV sınıfındaki araçların bu denli ilgi çekmesi, elbette, kriz sonrası travma yaşayan tüm üreticilerin sarıldığı bir nokta oldu. Bu sınıfa girmeyen neredeyse pek az üretici kaldı. İşte Fransız Renault da, bu pazarın “çekiciliği”ne dayanamayarak, dahil olanlardan. Kore esintili Koleos ile var olmanın zorluğunu anlayan Renault, bunun için masaya “sıfırdan” oturdu. Önce Captur’u çıkarttı. Başarısı üzerine bir üst sınıfa yöneldi ve bu konuda en büyük tecrübeye sahip “ittifak ortağı” Nissan’la Kadjar’ı yarattı. Sırası gelmişken, Koleos, tamamen farklı bir şekilde geri dönecek, bunu da buraya bırakmış olayım, lazım olur!..
Tecrübe işe yaramış
Nissan’dan aldığı “destek”, Kadjar’da bir hayli işe yaramış, bu belli. Her ne kadar Qashqai ve X-Trail’le çok benzerliği bulunduğu söylense de, sadece ortak platformdan yararlanılmış. Çünkü Kadjar’ın verdiği tat, Renault baharatlarıyla farklılaştırılmış.
Önden, Captur modelinin daha kaslı ve büyütülmüş versiyonu gibi duran Kadjar, yan ve arka görünümde tamamen kendisine has detaylara sahip. Hatta minik Clio’dan bile esintiler görmek mümkün. Ancak her ne ise, gayet başarılı durduğu kesin. Zaten bunu, giderek yollarda artan nüfusuyla da tasdik ediyor Kadjar. Yani “Renault bu işi ne ölçüde başarmıştır acaba?” diye kendisine ve çevresine sorup duranlar rahat olsun. Bal gibi olmuş, iyi de olmuş.
Zamanımın çoğunu “ağzımın suyu akarak” aracın dışını seyretmeyle geçirmedim elbette. İçinde oturuyordum. İç mekan, bence Renault’nun son dönemdeki yeni modelleriyle gayet uyumlu. Hatta yarın öbür gün yeni nesil Megane geldiğinde de hiç yabancılık çekmeyeceğinizi söyleyebilirim. Bu da iç mekan unsurlarının, Almanların yıllardır farklı markalarda denediği “aile kardeşliği” prensibiyle ortak kullanımından kaynaklanıyor.
Örneğin dijital gösterge paneli, yeni Megane’da da kendisini gösterecek. Hatta lüks Talisman’da bile bir benzerini göreceksiniz. Ancak bunun kötü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zira bendeniz, gösterge panelinde seçilmiş renklerden pek bir keyif aldım. Hatta, kocaman devir saatinin yanında isterseniz aracın “tork” değerlerini ve turbo basıncını bile görebildiğiniz birer küçük gösterge de peydah olabiliyor. Pek bi gaza geliyor insan, şimdiden söyleyeyim.