Tek Talisman’la, iki model birarada

Başlığı görünce, “Fransızlar kahve mi yapmış?” diye düşünebilirsiniz. Ama işin aslı öyle değil. Hoş, Fransa’da kahve önemli bir şey, ama şu an konumuzla uzaktan yakından alakası yok!
Test otomobilini teslim aldıktan sadece birkaç kilometre sonra, beni sollamakta zorluk çeken araçlar olduğunu görünce bir hayli endişelenmedim değil! Sonuçta bunun hızla alakası yoktu ve zaten hızlı da değildim. “Acaba izleniyor muyum?” düşüncesi de aklımdan geçti, ancak insanlara ilginç gelecek bir tarafım olduğunu da düşünmüyordum! Olay, sonrasında çözüldü tabii.
Gazetenin yakınlarında ve trafiğin durduğu bir anda, otobüse doğru koşturan gençlerden biri bağırıverdi: “Abi senin arabaya bakıyolaaaaar! Hahahahaha...”
O anda, “Demek ki modelin adını okumaya çalışıyorlarmış!” deyiverdi iç sesim... Bu beni rahatlatmalı mı şimdi?

‘Geçmişe sünger çektim!’
Bu kadar paranoya ve polisiye kılıklı düşünce yeterli sanırım. Sonuçta yeni olmasından dolayı trafikte çok sık rastlanmayan bir otomobil görünce, ben de aynısını yapmaktan çekinmem yani...
Neyse, biz işimize bakalım. Öncelikle neden “ikisi birarada” dediğimden başlayalım. Belki hatırlayanlar vardır... Renault, Safrane ile lüks sınıfta bir şeyler yapmaya çalışmıştı. Ardından çok aykırı tasarımlı, biraz da minivan havası taşıyan Vel Satis’i çıkarmıştı cebinden. Bu sırada Laguna, onların bir “tık” altında, orta üst sınıfta yer alıyordu. Sonrasında Renault’nun lüks segmentte bir oyuncusu kalmazken, Laguna’nın yerini Koreli Latitude aldı. Ancak bu otomobil, pek tat vermedi sanki. Çünkü rekabet ettiği sınıfta çok güçlü, donanımlı rakipler vardı. Bu yüzden Avrupa’da pek çok pazarda satışa sunulmadı bile...
Ve Renault, “Geçmişe sünger çektim!” deyip, tamamen farklı bir şey denemeye karar verdi. Bir başka deyişle, bu kez işini daha sıkı tuttu. Hatta bunun için, işbirliği yaptığı Daimler’den destek almakta da sakınca görmedi. Sonuçta da ortaya, Talisman çıkıverdi.
Peki bu otomobilde farklı ne var? Öncelikle otomobilin tasarımı, insanlara “bakma” hissi veriyor. Markanın “yeni nesil” tasarım anlayışının bir ürünü. Henüz Türkiye’ye gelmeyen Megane’da başlayan bu tasarım çizgisi, Talisman ile biraz “iri boyutlarda” devam etmiş. Hafiften bir “bulldog” ya da “boxer” havası sezinliyor insan... Ama bunun farları var tabii...

Elektroniği sevenlere
İşin şakası bir yana, elbette sert bir ifadeye sahip ve konseptmiş havası veriyor. Bu da, özellikle geceleri insanlara bir hayli çekici gelebilir. Hele arka kısmı? Lüks Amerikan sedanlarını hatırlatan, daha üst sınıftaymış gibi gösteren bu arka stop lambaları, benim en hoşuma giden kısımlarından biri Talisman’ın. Benimle aynı fikirde olanlar da varmış, bunu da öğrendim zaten!
Otomobilin ön çamurluklarında bulunan havalandırma ızgarası ve çizgiler de, Talisman’a bir üst sınıf hissi yaratan diğer unsurlar arasında yer alıyor, onu da söylemeden geçmeyeyim tabii...
Gelelim iç mekana. Talisman, şoförlü de kullanılabilecek bir otomobil. Zira, arka koltuklardaki diz mesafesi, bu pekala uygun. Ancak Talisman sahibi olanların, yapmaları gereken başka bir iş yoksa, arka koltukta oturmalarının pek bir esprisi olacağını sanmıyorum. Çünkü bütün “cici”ler, otomobili kullananlar için sunulmuş gibi. Tıpkı “masaj” fonksiyonu gibi. “Rahatlatıcı” ve “canlandırıcı” olmak üzere iki fonksiyonu, 5 hız kademesi var. Farklı bir deneyim olduğunu söyleyebilirim. Üstelik ön yolcu koltuğunda da var. Ayrıca iç mekanda, her sürüş moduna uygun farklı renkte bir ışıklandırma söz konusu. Yani “Sport”ta kırmızı, “Comfort”ta maviye dönebiliyor. Ve yine, istenirse ön koltukta ısıtmanın yanında soğutma fonksiyonu da olabiliyor. Dolayısıyla sürücü olmak avantajlı!
Renault’nun diğer modellerine göre gayet yumuşak bir sürüş sunan Talisman, isteğe bağlı alınabilen “4Control” özelliği, “Multisense” sistemi, Renault R-Link filan derken, gösterişin yanı sıra elektroniğe meraklı ve teknoloji seven sürücüler için biçilmiş kaftan. Üstelik fiyatları da, “sınıfına göre” abartı değil. 100 bin 500 TL’den başlıyor.

Ortamlardan ortam beğen!
- Neyin nesi?
Kendisi tamamen yeni. Yani, tamamen “ilk nesil” bir otomobil. Sadece adı, 2000’li yılların başında yine Renault tarafından yapılıp, sergilenen lüks otomobil konseptinden alınma. Bu konsept ile pek de yakından alakası yok elbette. Sadece isim işte!
- Neleri var?
Listenin uzunluğu karşısında, tümünü buraya sığdırmam mümkün değil. Ancak, belli başlı hatlarıyla zaten söyledim. Masaj fonksiyonlu ve ısıtma/soğutmalı olarak alınabilen ön koltuklar, ön iki koltuk arasında bulunan şişe soğutma gözü (elinizin altında yani, torpidoya uzanmaya gerek yok!), tüm fonksiyonların kontrol edilebildiği ve donanım paketine göre 7 ya da 8.7 inçlik tablet ekran, farklı sürüş modlarına göre farklılaşan motor ayarları, “ortamdan ortam beğen” misali farklı renk seçenekleri bulunan iç aydınlatma, isteğe bağlı alınabilen 4Control sistemi gibi... 4Control, arka tekerleklerin, gerektiğinde ön tekerleklerin direksiyon hareketine göre hareket edebildiği bir sistem. Virajda ön tekerleklerin ters istikametinde dönerken, park ederken aynı yöne dönebiliyor filan. Amaç, dönüş çapını azaltmak, virajda yol tutuşu iyileştirmek. Yeni bir sistem değil belki, ama rakiplerinde olmayan bir özellik.
- Motor seçenekleri neler?
Sadece dizel motor seçenekleri getiriliyor. 1.5 lt 110 HP, 1.6 lt 130 HP ve 1.6 lt 160 HP dizel motorlar var. 1.5 lt dizel dışında diğer iki motorda 6 ileri EDC otomatik vites mevcut. 160 HP’lik sadece EDC ile satılıyor zaten. Bu motor, aynı zamanda “çift turbo”ya sahip. Yani 130 HP’lik ile arasındaki fark 30 beygirden ibaret değil ve performansı hayli tatminkar.

EDİTÖRÜN SON SÖZÜ
Meğer otomobilin bir de “değerlendirme karnesi” varmış. Ekonomik kullanım konusunda. Notlarıma baktım, fena değilmiş. Sanırım “bütünleme”ye kalmadan geçebileceğim!