En AYŞE GÜMÜŞ (Artvin / Yusufeli)

AYŞE GÜMÜŞ (Artvin / Yusufeli)

12.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

AYŞE GÜMÜŞ (Artvin / Yusufeli)

AYŞE GÜMÜŞ (Artvin / Yusufeli)





"Bizler bir kasabanın, bir koca kentin kuytu bir köşesinde yalnızca bir dükkân, bir atölye, toz, pas, değiliz. Bizim de koskaca dünyamız, bilge kişilerimiz, sevinç ve acılarımız, koskaca umutlarımız var."
Esnafın Başkanı Derviş Günday, Tuncer Uçarol'un hazırladığı "En Güzel Esnaf ve Sanatkâr Öyküleri" adlı kitabın önsözünde 'esnaf'ı böyle tanımlamış.
Dökümcü, arabacı, bakkal, lokantacı, bakırcı, taş oymacası, tornacı, kokoreççi, lületaşı ustası ve kunduracı... Perakendenin bugün geldiği noktada hepsinin payı var.
Soysal Danışmanlık'ın sahibi Suat Soysal da bu gerçekten yola çıkarak, 'yurdum esnafını' 22 - 23 Ekim'de İstanbul'da düzenlenecek perakende konferansına panelist olarak taşımış.
Konferansa katılacak olan Sani Gümüş, hem işine hem de Artvin Yusufeli'nin gelişimine katkı için çabalayan bir esnaf. Çay bahçesi işletiyor.
Eşi Ayşe Gümüş ise 9 metrekarelik bir dükkânda tuhafiyecilik yapıyor. Gümüş çiftinin birlikte çalışması, her yere birlikte gitmeleri tüm Yusufeli'ne örnek olmuş. Ayşe Gümüş'ün ardından ilçede diğer kadınlar da çalışmaya başlamış.
İdris Arslantaş ise hem esnaf hem de halk hatibi olarak tanınıyor Şanlıurfa Birecik'te. Nohut kebabı satıyor.
Soysal, "Ben sokaktan çok şey öğrendim. Anadolu hep özel ilgi alanım oldu. Esnaf, işini kitaplardan ya da başka bir yerden öğrenmiyor. Yüzyılların geleneğini katıksız olarak sürdürüyorlar. Onların müşteriyi memnun etmek diye özel bir çabası yok. Yaşamlarının bir parçası bu. Ticareti babadan oğula, (şimdi aynı zamanda anadan kıza) öğretiyorlar. Doğru yolu deneyerek buluyorlar. Çok değerli bir birikime sahipler. Bir de bunu kendilerine özgü tatlı dilleriyle anlatıyorlar. Tüm bunlar bir araya gelince, tadına doyulmaz ve öğretici niteliği olan bir panel ortaya çıkacak" diyor.

Esnaf, İstanbul'u eleştirecek
Geçen yıl konferans kapsamında sokak satıcıları paneli yaptıklarını hatırlatan Soysal, "Bu yıl farklı bir şey hedefledim. Yusufeli ve Birecik'ten üç dükkân sahibi geliyor. Bu insanlarla bir hafta İstanbul'un mağazalarını, Akmerkez'i, Metrocity'yi, Bağdat Caddesi'ni dolaşacağız. Gördüklerini, kendi bilgi ve görgü süzgecinden geçirerek değerlendirecekler, bir anlamda İstanbul mağazacılığının eleştirisini yapacaklar. Mağazacılıkta 'iş körlüğü' diye bir deyim vardır. Başka gözlerin bizi görüp fikirlerini söylemesi değerlidir. Onlar da bunu yapacak" diyor.
Soysal, konferansa katılacak esnaf panelistlere nasıl ulaştığını da şöyle anlatıyor:
"Bu insanları bulmak altı ayımı aldı. Her tarafa, tüm dostlara haber saldık. Önerilen kişileri gidip gördüm, onlarla sohbet ettim. Sonunda Artvin Yusufeli ve Urfa Birecik mağazacılarına karar verdim. Yusufeli'nde onlarla beraber vakit geçirdim, dağlarda dolaştım, sofralarına misafir oldum, dükkanlarında vakit geçirdim. Birecik'te İdris ile birlikte nohut kebabı hazırladım, köyleri dolaştım, fıstık halini gezdim, esnaf arkadaşlarıyla konuştum. Uzun bir çalışmanın sonunda bu üç arkadaşımıza karar verdim. Teklife önce çok şaşırdılar. Sonra fikri çok sevdiler. Onlara en cazip gelen yanı İstanbul'a gelmek değil, İstanbul'daki meslektaşlarına bir şeyler anlatacak olmaları. Çok ciddi bir şekilde panele hazırlanıyorlar. Notlar alıyorlar, heyecanla 23 Ekim'i bekliyorlar."

(Bazı yanıtlar eşi Sani Gümüş ile ortak)
"Hoşgeldin deyince 'nereden tanıyorsun' diyorlar"

Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz?
Ben ev hanımıydım. Sani de memurdu. Sonra bana bu dükkanı açtı, 'Burayı sen işlet' dedi. Ben de başında durdum. 12 yıldır da ben duruyorum. Şimdi o da emekli oldu. O da kendi işini yapıyor. Beraber çalışıyoruz. Bu iş güzel. Bir de çay bahçemiz var, oraya da yardım ediyorum.

'İade almazsan müşteri gider'
Konferansa ne amaçla katılıyorsunuz?
Suat Bey gelene kadar böyle bir fikrimiz yoktu. Sani'yle de, benimle de oturup konuştu. Müşteriye nasıl davrandığımızı, ne iş yaptığımızı dinledi. Gelip İstanbul'da bunları anlatın dedi, orada mağazaları dolaşacağız dedi. Büyük bir konferansmış, biz de geliyoruz.

n İstanbul perakendesine yönelik eleştirileriniz var mı?
Orada dükkân çok, çeşit çok ama büyük şehirde müşteriyi de memnun etmek kolay değildir herhalde. Burada hepimiz birbirimizi tanırız. Biri bir gün darıldı mı, öbür gün gönlünü alırız. Orda nasıl yapıyorlar, ona bakacağız. Suat Bey'le gezince bizim de izlenimlerimiz olacak haliyle. Bizde mesela müşteri malı getirdi mi geri alırız. Sorgu sual etmeyiz. Çünkü o almazsa babasının oğlu alır. İstanbul'da bu nasıl bilmem ama iade almazsan o müşteri gider.

'Müşteriyi yüceltmek lazım'
'İade almak' dışında başka prensipleriniz de var mı?
Biz müşterinin istediği şeyleri satarız. Bunu yapamayınca işler bozulur. Bir de hep başında durmak lazım. Çünkü müşteri "mekân sahibini" arar. Müşteriyi yüceltirsen işin de iyi gider. Oniki yıldır bu işi yapıyorum. Düğme satarız, toka satarız, bebek kıyafetleri vardır bizde. Büyükler için de kabanımız var, çorabımız var, pantolonumuz var. (not: dükkân toplam 9 metrekare). Önemli olan müşterinin her istediğini bulmasıdır. Üç maldan birini bulamadı mı başka yerden alır. Hepsini bir yerden alayım ki hesabım bir yerle olsun diye düşünür.

'Hem çalıştım, hem oğlanları büyüttüm'
Yörenizde aynı işi yapan başka bir kadın var mı?
Ben başladığımda hiç yoktu, on yıl boyunca da olmadı. Eşim Sani'nin büyük desteğini gördüm. Beni o teşvik etti yani. Biz örnek olduk. 10 yıl benden başka kimse yoktu. Eleştirenler oldu. On yıl sonra insanlar gördüler ki kadınların çalışması normal. Şimdi yedi sekiz kadın var çalışan. Biz her yere beraber gideriz. Hem çalıştım, iki de oğlan yetiştirdim. Biri çalışıyor, öbürü de üniversiteye girecek. Kadınların da çalışması çok önemli. Biz Yusufeli'nde bunun artmasını istiyoruz. Sani'yle herkese örnek oluyoruz.

'Misafir gibi karşılıyorlar'
Kadın olmak iş hayatınızda zorluklara neden oluyor mu?
Başlangıçta zorluklarım oldu. Ben de çalışmaya alışık değildim, Yusufeli halkı da bir kadından alışveriş yapmaya alışık değildi. Bilirsiniz dükkâna gelen her müşteriye içten davranmak lazım. Onu misafir gibi karşılamak lazım. Ben de dükkânı açınca her gelen müşteriye 'hoşgeldiniz' dedim. Bunu garip buldular. Tepki gösterdiler. 'Beni nerden tanıyorsun?' diye soranlar oldu. Alıştıkları bir şey değildi. Şimdi çok rahatlar, daha bile memnunlar. Çünkü malları çok iyi biliyorum. Onların ne istediğini iyi anlıyorum.

Müşterilerinizle nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
Ben işin sahibi olduğum için beni tanırlar, bana güvenirler. Önce herkes pazarlık istedi. Ben de nasıl olsa pazarlık yapacaklar diye 20'lik mala 25 diyordum sonra da 20'ye satıyordum. Şimdi alıştılar pazarlık olmamasına.

Yıllık kazancınız ne kadar?
Değişiyor tabi. İki oğlan yetiştirdik. Kazancımız bize yetiyor. Dükkânı ilk açtığımızda 68 milyonluk mal almıştık. Sabaha kadar gözümüze uyku girmedi, biz bu parayı nasıl öderiz diye ama malların hepsini sattık, borçlarımızı ödedik, işimizi devam ettirdik.

POS makinesi yok diye kredi kartını tahtaya sürüyor
Çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Çocukluktan beri her işte çalıştım. Marangozluk da yaptım. Boş durmak olmaz. Bir askerlikte ara verdim. 1986'dan bu yana da nohut kebabı sattım, bir dönem de marketçilik yaptım. 40 yaşımdayım, durmadan çalışıyoruz.

İmkânınız olsaydı perakendenin hangi dalında çalışmak isterdiniz?
Yaptığım işten memnunum. Çünkü her yaştan insanla konuşuyorum. Çocuğu geliyor, yaşlısı geliyor. Bütün günüm bu meşguliyetle geçiyor. Başka iş yapmayı düşünmedim. Benim sevdiğim iş insanlarla konuşacağım, onları dinleyeceğim işler. Esnaflık güzel iştir. İnsan 20 yıl esnaflık yapsın, avukat kadar bilgili olur.

Konferansa ne amaçla katılıyorsunuz?
Aslında hiç aklımızda yoktu. Beni Suat Abi'ye (Suat Soysal) tavsiye etmişler. Sağ olsun o da geldi, görüştük, çalışırken baktı, İstanbul'a çağırdı. Ben zaten insanlarla konuşmayı, onlarla bir arada olmayı çok severim. Orada da söylediklerimiz bir fayda getirecekse çok memnun oluruz.

'Çavuşumla geliyoruz'
İstanbul'un büyük alışveriş merkezlerini daha önce gezdiniz mi?
Askerde İstanbul'daydım. Hasdal Kışlası'nda yaptım askerliğimi. Çocukluk arkadaşım Ömer, o da orda yaptı. O benim çavuşumdu. Şimdi İstanbul'a çavuşla beraber geliyoruz. O zamandan bu yana çok değişmiştir. Büyük mağazaları Suat Abi'yle dolaşacağız, bilgimiz, görgümüz kadarıyla görüşlerimizi söyleyeceğiz. Tabii en önemli konu müşteriye nasıl davrandıkları. Bizde bazen müşteri çok sinirlenir. Halde bir teyze var, müşteri sinirlenince o da çok sinirleniyor. Bu kadın Mezra köyünden gelir. Halde yoğurdunu satar. Adamın biri gitmiş yoğurt almış. Eve gidince de yoğurdun içinden pislik çıkmış. Gerisin geri getirmiş yoğurdu. Kadının önüne koymuş, sinirli sinirli de konuşmuş. Yaşlı kadın zaten köyden dört saatte gelmiş, kafasının üstünde taşımış yoğurdu, sinirlenmiş, 'Ne çıkacaktı, otobüs mü çıkacaktı?" demiş. Tabii bu söylediğim tek bir örnek. Burda esnaf müşteriye iyi davranır. Parası olmasın, sonra verirsin der.

Son dönemde perakende sektörünün durumunu ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Vallahi işler kolay değildir. Marketçilik de zordur, nohut kebabı satmak da. Her türlü esnaflık zordur. Mühim olan rakiplerine karşı iyi durumda olmaktır. Benim işlerim Allah'a şükür iyi. Herkes bana güvenir. Sattığımın kalitesini beğenir. Ama bu işlerde sermaye yapmak çok kolay değil. Çok çalışmak lazım. Ben önce marketçilik yaptım. Marketi 12 - 13 saat açık tutacaksınız, marketin her işine koşmak gerekiyor. Herkesin isteğine cevap vermek gerekiyor. Büyük bir market işlettim. Toplam 50 metrekareydi.

Nohut kebabı fikri aklınıza nereden geldi?
Nohut kebabı Bireciklilerin sabah kahvaltısıdır. Saat 10.00'a, 11.00'e kadar satarım, bitiririm. Nohutu ton hesabı alırım ama en iyi nohut bendedir. Fırından ekmeği, - siz pide diyorsunuz alırım, haşlanmış nohutu içine koyarız, tuzunu, biberini, limon tuzunu, yeşilliğini de katınca tadına doyum olmaz. O yüzden fırıncılar önlerinde ben olunca çok iyi iş yaparlar. Müşteri hep yenilik ister. Şimdi bir de soslu nohut yapmaya başladım. Tutarsa ondan da yapacağım. Kazancım, Allah'a şükür kendimizi geçindiriyoruz. Bazı gün 30 milyonluk satarım. Hafta sonu tabii daha fazla olur. Ben müşteri ayırmam. 50 bin getirse ona bile nohut veririm.

'45 gün sonra ödersin'
Müşterilerinizle nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
Herkes beni tanır, herkes beni sever. Çünkü ben müşteri ayrımı yapmam. Nohutum iyidir. Müşterilerin hepsiyle tek tek konuşurum. Onlar bana hem nohut yemeye hem de benimle konuşmaya gelirler. Hepsini tanırım, dertlerini bilirim. Ben çok meraklı bir insanım. Hiç bir müşteriyi geri çevirmem. Geçende bir hanım geldi, herkes kredi kartıyla satıyor, sen niye kredi kartı almıyorsun dedi. Ben de aldım elinden kartını ekmek tahtasının üzerine sürttüm, 'aha' dedim kartını geçirdim, '45 gün sonra gelip ödersin' dedim.

22 - 23 Ekim'de İstanbul'da yapılacak olan Perakende Günleri, 50'ye yakın sponsor, 110 fuar katılımcısı firma, bin 750 üst düzey konferans katılımcısı ve çok sayıda fuar ziyaretçisi ile gerçekleştirilecek. Fuar ve konferanslar döneminde firmalar arası işbirliği olanakları gelişiyor. Sektörün sorunları, dünya trendleri, yenilikler tartışılıyor.
Bu yıl, AC Nielsen'in yıllık konferansı INFOCUS, Perakende Günleri bünyesine katıldı. AMPD, BMD, TMD, PERDER gibi sektör dernekleri organizasyonlarını bu çatı altında yapıyor.
Alman Metro Grubu üç yıldır ana sponsor olarak organizasyonu destekliyor.



BUSINESS


Herkes daha çok para için yarışta
Talih kuşu, bana konsana
Hayatını sünnet kontrolü kurtardı
İlaç gibi ciro: 1 milyar dolar
Her başarılı markanın arkasında başarılı bir reklamveren var
Dr. Nejat Eczacıbaşı'nın hayatından kesitler bir filmde ve bir kitapta toplandı
Yurdum esnafı, 'cici bey'lere perakende dersi verecek
Patron çocukları, kendi şirketinden 'patronu' kovdu
Dikkat pazarda genel müdür var!
Hükümet gibi otelci
Düsseldorf'ta gördüğü makinenin fotoğrafını çekip, kendisi üretti
Fon payı kalktı ama kesintiye devam ediliyor
Doğramacı '15 milyon dolara çıkar' dedi, Koç'a 500 milyon dolara mal oldu
Elli yıldır golden yemekten bıktık, toprak da bıktı
Sanal âlemde 10 milyon dolarlık kumar teklifi
Fransa, tüketicisini euroyla beraber İspanya'ya kaptırdı
Kendisi küçük, içi büyük

Yazarlar