26.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
ABD Federal Reserve Bank (FED) Başkanı Alan Greenspan ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Süreyya Serdengeçti... Uyguladıkları sıkı para politikası ve konumları gereği hiçbir zaman bütün ekonomi kesimlerini aynı anda memnun edemeyen bu iki 'yalnız' adam, aynı ülkede yaşasalardı çok iyi dost olurlardı herhalde. Zaten tanışıyorlar ve uluslararası toplantılarda görüş alışverişinde de bulunuyorlar. Önemli ortak özellikleri, teknik işleri ve teknisyen kişiliklerine karşın entelektüel donanımları. İkisi de klasik müzik tutkunu.
Greenspan'in hayat rotası önce müziğe çevrili olarak başlıyor. İki yıl konservatuara devam ettikten sonra, Greenspan bu alanda zirvede olamayacağını anlıyor ve ekonomi eğitimine dönüyor. Greespan'in hayatı, hep sıfırlama ve yeniden başlama üzerine kurulu. Özel sektörde çalışıyor, kendi şirketini kuruyor, ekonomi danışmanlığı yapıyor. Nixon döneminde kamuda çalışıyor. Sonra yine özel sektöre geçiyor. Bu gidiş gelişler ta ki Merkez Bankası Başkanı olana kadar da sürüyor.
Serdengeçti ise hem iş, hem özel, hem de eğitim hayatında hep belli bir istikrarı tutturanlardan. Okuldaki göreceli olarak en iyi dersi, para ve kredi olur. Okul sonrası sınavlarda Merkez Bankası'na kabul edilir. Ve tam 24 yıllık bir Merkez Bankası süreci başlar. Greespan de çeyrek yüzyıldır FED'in başında.
Kısa vadeli faizlerden çok çektiler
Merkez Bankası başkanları, uyguladıkları para politikasıyla ekonomiye yön verirler. Sıkı para politikası ve enflasyonu düşürme hedefi aynı zamanda belli bazı maliyetleri de beraberinde getiriyor. ABD örneğinde çok hızlı büyüyememe, reel ücretlerin yeterince artmaması gibi. Türkiye örneğinde ise enflasyondan kar ettiklerini düşünenlerin tepkisine rağmen, Süreyya Bey, ekonomik programın ilk uygulamaya başlandığı dönemlerden itibaren - hatırlanacağı gibi - bütün baskılara ve eleştiri oklarına karşın, kısa vadeli faizleri indirmekte hiç de aceleci davranmadı.
Dövizle iş yapan kesimden gelen baskılara karşı da bildiği yoldan şaşmadı. İzledi, verileri değerlendirdi. Faiz indiriminin enflasyon öngörüleriyle örtüştüğünden emin olduğu noktada da gerekli adımları attı ve hızlı indirimlere gitti. Greenspan ise kontrolsüz büyümeyi gördüğü anda kısa vadeli faizleri yükseltmekten çekinmedi. O da çok eleştiri aldı. İnatçı kişilikleriyle tanınan iki başkanı belki de betimleyen en önemli ortak özellikleri, müdahalelere aldırmayıp gerektiğinde 'kötü adam' olmayı göze almaları.
Yüzlerce CD'lik koleksiyon
Greenspan'in müzikle birebir uğraşmasına karşın Serdengeçti'nin çaldığı herhangi bir enstrüman yok. Ama çoçukluğunda bu yana plaklardan klasik müzik dinleyen Serdengeçti tam bir klasik müzik tutkunu. Yüzlerce CD'den oluşan bir klasik müzik koleksiyonu var. Serdengeçti'nin bu tutkusu Merkez Bankası'nın santralinden bile duyuluyor. Bankayı aradığınızda dahili numaraya ulaşana kadar Bach eşliğinde kısa bir yolculuk yapıyorsunuz.
4 milyon dolarlık servetin sahibi
Alan Greenspan, borsa simsarı olan babasından etkilenip iş hayatına 28 yaşında kendi ekonomik danışmanlık hizmeti veren bir şirket kurarak başlıyor. Şirket yöneticileri için hazırladığı öngörü analizlerinden iyi para kazanıyor. Kendi özel işleri ve 4 milyon dolar gibi hatırı sayılır bir servetin sahibi olan Greenspan, Merkez Bankası'na deyim yerindeyse biraz istemeyerek giriyor. Hatta ABD Başkanı Reagan'ın göreve çağırdığı Greenspan'in bu göreve gelmesi, biraz da hocalarının araya girmesiyle oluyor.
Greenspan, piyasanın içinden çıkıp, politikalarıyla piyasaya yön veren bir kurumun başına geçiyor. Bizde ise daha önceki bazı Merkez Bankası başkanlarının özel sektörden kuruma geçmeleri eleştiri nedeni olmuştu.
Ancak Greenspan, uyguladığı politikalarla ülkenin en saygın isimlerinden birisi haline geldi. Serdengeçti ise mezuniyetinden sonra girdiği sınavlar sonrasında kabul edildiği Merkez Bankası'nda çalışmayı tercih ediyor ve işe en alt basamaktan başlıyor. Serdengeçti, Merkez Bankası'nda çalıştığı süre içinde başkanlığa giden yolu etap etap döşemediğini, yani böyle bir kariyer planlaması yapmadığını söylüyor.
Ünlü, ama yalnızlar
Greenspan, Amerikalılar için Madonna kadar şöhretli bir isim. Ülkesinde onu tanımayan yok. Başkan küçük çaplı bir faiz değişikliği yaptığında bütün ülke adını duyuyor. Amerika'nın ekonomi dinamikleri açısından bu değişiklikler çok önemli olduğu için herkes onu tanıyor.
Serdengeçti de ekonominin hayatımızda ön plana çıkmasıyla birlikte, neredeyse Türk pop starları kadar ismi bilinen bir kişilik haline geldi. İki başkan da enflasyon ve dolayısıyla kontrolsüz büyüme karşısındaki duruşlarıyla tanınıyor. İkisinin de en çok kullandıkları kavramlar 'fiyat istikrarı' ve 'sürdürülebilir büyüme.'
İnatçılığı ekonomiye yaradı
Serdengeçti, 2003 yılı için enflasyonun düşmesine, dövizin değer kaybetmesine karşın kısa vadeli faizleri daha hızlı düşürmemekle suçlandı. Programın önceki dönemlerinde bu eleştiriler çok ciddi boyutlara vardı, hatta neredeyse bir linç politikasına dönüştü. Ancak, O, kararlı tavrından ödün vermedi. Israrla, bildiği politikalara devam etti. Döviz kurunun seviyesinin düşüklüğü gerekçesiyle her eleştirildiğinde kameraların karşısına çıkıp, Merkez'in asli hedefinin fiyat istikrarı olduğunu ve gelecekteki enflasyona bakıp kısa vadeli faiz enstrümanını kullandıklarını söyledi.
Kendisine yöneltilen eleştirilerin şiddetine aldırmadan, veriler destekledikçe faiz indirimini kontrollü bir şekilde yaptı. Ve gelinen süreç de Serdengeçti'nin para politikaları uygulamaları konusundaki inadının Türkiye ekonomisine yaradığını gösterdi. Enflasyonun düşmesi, sürdürülebilir büyüme hızının yakalanması, hala portföy yatırımları şeklinde olsa da yabancı yatırımcıların ülkeye çekilmesi, ekonomik istikrarın politik istikrarı beraberinde getirmesi, Serdengeçtinin inadının olumlu yansıdığına ilişkin örneklerden birkaçı olarak sayılabilir.
Serdengeçti çok konuşmak zorunda
ABD Merkez Bankası Başkanı Greenspan, yılda iki kez Kongre'ye çıkıp konuşuyor. Ancak çeşitli akademik platformların adeta 'nöbetçi' konuşmacısı. Serdengeçti ise daha çok konuşan, daha doğrusu daha çok konuşmak zorunda kalan bir başkan. Gerçekten, Serdengeçti'yi iyi tanıyanlar, bu teknisyen insanın yaptığı iş dolayısıyla biraz da konuşmaya zorunlu kaldığı görüşünde. Çünkü Sergengeçti, enflasyonu düşürmeyi bir misyon edinirken, Türkiye için yeni olan bu süreçte - biraz da aydınlatma misyonuyla - Greenspan'e göre kamuyouna daha yoğun bir şekilde ulaşma gayreti içinde.
Özel hayatında da 'istikrara' düşkün
Misyonunu fiyat istikrarı olarak tanımlayan Serdengeçti, özel hayatında da 'istikrara' düşkün olduğunu söylüyor. Greenspan'in aksine sadece bir kez evlenmiş. Okulda tanıştığı Çiğdem Hanım'la, 22 yıldır evli ve bir çocuk babası. Eşinin kendisinin en büyük yardımcısı olduğunu söylüyor. Çiğdem Hanım da Serdengeçti gibi Orta Doğu Teknik Üniversitesi İdari İlimler Fakültesi'nden mezun. Çiğdem Hanım, Serdengeçti'nin yoğun iş temposu nedeniyle sıklıkla çıkamadığı sokaktan, zaman zaman vatandaşın izlenimlerini de taşıyan yardımcısı aynı zamanda. Başkan'ın 12 yaşındaki oğlu Deniz de matematiğe ve müziğe düşkün. İki enstrüman çalan Deniz, babasının geniş CD arşivinin gönüllü ortağı.
Bildiğinden şaşmadı
Greenspan'ın yaşamını ve politikalarını anlatan 'Greenspan Etkisi, Piyasaları Harekete Geçiren Sözler' isimli kitapta, yazarların anlattıkları, Greenspan'ın çetin ceviz profilini ortaya koyuyor. İşte bunlardan iki anekdot:
"Muhazakâr Cumhuriyetçi Başkan George Bush yeniden seçilmek arayışındaydı. Washington'daki kurnaz yorumcuların çoğu, muhafazakâr Cumhuriyetçi Alan Greenspan'in, FED'i faiz oranlarına dokunmayacak şekilde yönlendirerek Bush'a yardımcı olacağını düşünüyorlardı. (....) Cumhuriyetçiler'in genel kurulundan birkaç hafta önce, FED iskonto oranını, sonuçta vasat durumdaki bir ekonomiyi soluksuz bırakacak biçimde tam yüzde yarım oranında yukarı çekti... Mesaj, 'FED Başkanı kimse için çantada keklik sayılmazdı ve kimseye borçlu değildi.'
Çantasının kalınlığı bile piyasa için sinyal olabiliyor
"1996'da, Başkan Clinton yeniden seçilirken Alan Greenspan de yeniden atanmak üzereydi. Büyük ölçüde Greenspan sayesinde, Clinton yönetimi neredeyse dört yılın her aşamasında ekonomik büyümenin büyük siyasal doyumunu yaşamıştı. The Economist'in ileri sürdüğü gibi 'Hiç kimse Bill Clinton'ın yeniden seçilmesine Alan Greenspan kadar katkıda bulunmamıştı.'
O konuşuyor, piyasalar hareketleniyor. Belirli bir günde evrak çantasının kalınlığı, önemli şeylerin işareti olarak görülüyor."
Yıl sonunda enflasyon, hedefin altında kalacak gibi. Bu vesileyle son iki yılda Merkez Bankası, resmi hedeflerinin altında bir enflasyona ulaşmış olacak. Bu anlamda Türkiye'de bir ilk yaşanıyor. Geçmişte bu başarı neden bir türlü yakalanamadı?
Doğru politikaları kararlılıkla ve yeterli süre uygularsak bu neticenin ortaya çıkmaması için bir neden yok. Geçmişte niye bu başarı yakalanamadı sorunuza gelince; aslında Merkez Bankası açısından söylenecek fazla bir şey yok. Geçmişte maalesef, istikrar programlarına devam edilmedi, programları aksatmaya başladık. Ya da enflasyonda netice alınmadan önce bir noktada rafa kaldırdık. Dolayısıyla iki sene üst üste enflasyon hedefinin tutması ya da hedefe yaklaşılması gibi bir durum bile olmadı.
Bugün bu farkı görüyorum. Kararlılıkla yapısal reformları, kamu maliyesi disiplinini sürdürürsek netice almamak için neden yok. Risk yok mu? Risk her zaman var. Hiçbir Merkez Bankası ya da hükümet, gıda fiyatlarını veya enerji fiyatlarını bütünüyle kontrol edemez. Buralardan sapma her zaman olabilir, herhangi bir dışsal şok olabilir. Ama sonuçta, gideceğimiz yeri değiştirmez bu. O da yüzde 10'un altında enflasyondur.
'Başkanın kişiliği de önemlidir'
Merkez Bankası başkanlarının kişilikleri, kurumlarına verilen görevi ne ölçüde benimsediklerine bağlı olarak önemlidir. Bunu benimsiyor, bunu anlayarak uyguluyorlarsa ve her fırsatta kararlılıkla savunuyorlarsa o zaman Merkez Bankası başkanının kişiliğinin de bu istikrar sürecine olumlu katkısı bulunduğunu söylemek mümkün. Ancak geçmişte bu tür kişilikler ortaya konmadı anlamında da bir şey de söylemek istemiyorum. Çünkü tek değişken bu değildir. Bütün bu olumlu tavır veya olması gereken tavır başkanlar tarafından sergilenirken, geçmişte olduğu gibi başkaları üzerine düşen görevi yapmıyorsa, o zaman olumlu tavır ve kuvvetli kişilik sergilenmesine karşın netice alınamayabilir.
'Sadece sıkı para politikası yetmez'
Enflasyon hedefi tutmasa dahi bunun mutlaka açıklanabilir bir nedeni olurdu ve bizim politikalar yine önemli olmaya da devam ederdi diye düşünüyorum. Tabii tutuyor olması ya da tutacak olması daha da iyi, bunu belirtmeye bile gerek yok. Şu an itibariyle görülüyor ki enflasyonu yüzde 10'un altına indirmeye yönelik olarak sıkı para politikası izlemeye yine devam edeceğiz. Ama sadece bu da yeterli değil. Sadece para politikasıyla sonuç almamız mümkün değil.
Hükümet tarafından sıkı maliye politikasının da sürdürülmesi gerekiyor. Ki, bu konuda giderek daha olumlu bir görünüm ortaya çıkıyor. Ve bu ülkede asıl nihai amaç olan sürdürülebilir büyüme için yapısal reformların da aksamadan tamamlanması gerekiyor.
Resmi bir enflasyon hedeflemesine geçmek için iki seri hazırlık lazım. Bunların bir kısmı Merkez Bankası ile ilgili hazırlıklar, ki bu hazırlıklar büyük ölçüde tamamlandı. Ama bir de Merkez Bankası'nın dışındaki koşullar var. Kamu maliyesinde daha iyi bir noktaya gelmemiz lazım. Buradaki koşulları tam yeterli bulmadığımız için henüz resmi enflasyon hedeflemesine geçmiyoruz. Ama öte yandan şu anda yaptığımız, örtük enflasyon hedeflemesinden başka bir şey değil. Kamu maliyesinin ekonomiye hakimiyetinin bir nebze daha azalması lazım. Bana göre, en önemli dış koşul da budur.
'Başkanlar yalnız olur'
Şimdi, merkez bankalarının bağımsız olmaları benimsenir genellikle. Çünkü siyasilerin önceliklerinden farklı öncelikleri olabilir. Ve bu kurumların önceliklerini toplumun lehine optimize ettiği düşünülür. Dolayısıyla bu bakımdan Merkez Bankaları da her zaman politikacıların hoşuna giden şeyleri yapmaz. Ama tabii ki ekonomik istikrar meselelerine uzun vadeli bakan politikacılar için aynı şey söylenemez.
Yalnız mıyım? Bütün bu söylediklerimden bağımsız olarak, merkez bankaları her zaman yalnızdırlar. İster başarılı olsun, ister başarısız olsun, uyguladığı politikalar ya da kendine verilen görev yüzünden her merkez bankası mutlaka yalnızdır.
Çünkü gelişmiş ülkelerde istikrar koşullarında dahi bir ülkede herkes büyümenin mutlaka artması gerektiğini düşünürken, bir merkez bankası bazen bunun hızından rahatsız olabilecektir. Şimdi olaylara böyle bakan bir kurumun yalnız olmaması mümkün değildir. Ama ona verilen görev de budur.
Rezervler kaç aylık ithalatı karşılıyor veya kısa vadeli dış borçlara oranı nedir gibi belli kriterlere göre bakıldığında, Türkiye'de bugün ulaştığımız rasyoların oldukça tatmin edici seviyelerde olduğu anlaşılıyor. İkinci olarak sadece bu rasyolar kafi gelmez. Biz özellikle sadece kısa vadeli borca değil, orta ve uzun vadeli borçlara ve geri ödeme zamanlarına da bakıyoruz.
Sadece buna baktığınız zaman dahi Türkiye'de bir rezervleri artırma gereği olduğu anlaşılıyor. Kaldı ki Merkez Bankası'nın artık geçmişten gelen yüksek maliyetli yükümlülüklerin üzerinde de biraz durması gerekiyor. Dolayısıyla bizim döviz rezervlerimizi artırma politikamızın, - ki uzun vadeli bir politikadır - belli koşullarda ara versek dahi, uzun vadede devamı gerekir.
'Yatırımlarım TL'de'
Hayır, benim kendi yaşantıma yansımıyor. Sokakta daha fazla tanındığımız hiç şüphesiz doğru. Bunda medyanın da payı var veya belki uygulanan politikaların sonuç vermeye başlamasının giderek hissedilmesinin de payı var. Sokakta karşılaştığımız bir tepki biçimi; genellikle enflasyonda aldığımız mesafe açısından kutlanmak biçiminde oluyor.
Ama anlaşılan bu insanlar için çok önemli bir mesele ki bazıları şöyle söylüyor; 'Evet mesafe aldınız ama bu yeterli değil.' Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bu da tabii oldukça memnun edici. Çünkü insanların hala bu konularda bir şeyler beklemesi, bizim de doğru yolda olduğumuzu gösterir.
Ben prensip olarak, yatırımlarımı TL'de değerlendiriyorum. Zaten Türkiye'de uzun vadede TL yatırımlarının getirisi dövizin hep üzerinde olmuştur, devalüasyonlara rağmen.
BUSINESS
Dikkatleri parada, kulakları klasik müzikte
Sayılar senin olsun, felsefeni anlat...
En paşa gazoz
Patronların duvarlarını süsleyen köylü çocuğu
Tüketim tapınakları hayal ve 'yıldız' dolu bir dünya vaad ediyor
Anadan üryan Naomi çekilir mi !
O, kumaşlarını piyanoda dokuyor
İş dünyasında üçüncü gurur dönemi
Herkes toplantıda efendim!
'Kaybedince uykumda bile ağlarım'
'Sizdeki mozaik yapı hiç bir yerde yok, kıymetini bilin'
Ünlüler rağbet edince Kapalıçarşı'ya nur yağdı
Ortaklar, kendi şirketlerinde bilfiil çalışıyorlarsa ücret alabilirler
1 milyar liraya terlik
Değişmeyen Türkiye ve değişen gazeteciler
'Avrupa sağlık kartı' Avrupalılar'ı kızdırdı
DVD - Çerez, gümrükçüye karşı!
Türklerin tercihi el sarımı puro
Tekel'in paha biçilmez müzesi sandıklarda çivili
Texaco'ya 1 milyar dolarlık çevre davası