En Türk sineması dünya markası olabilir

Türk sineması dünya markası olabilir

28.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türk sineması dünya markası olabilir

Türk sineması dünya markası olabilir





Yüzyıllık tarihiyle sinema, dünyanın en büyük endüstrilerinden birisi halinde. Başta ABD olmak üzere, Hindistan, Avrupa ve Uzak Doğu'da her yıl binlerce film için, milyarlarca dolarlık yatırımlar yapılıyor. Pek çok kuruluşun hayali büyük cirolara erişmek ve yeni yatırımlar yapabilecek kaynağı yaratmak. Bazı ülkeler ağırlıklı olarak kendi izleyicilerine yönelik yapımlar gerçekleştirirken, bir film ihracatçısı durumunda olan Hollywood, filmlerini global pazarlar için üretiyor ve dünyanın her yanındaki insanları etkileyecek ortak paydalar bulmaya çalışıyor. 2003 yılında Amerika'nın en büyük ilk beş yapımevi dış pazarlarda yaklaşık 5 milyar dolarlık bir gelir elde etmeyi ve Hollywood ortak yapımı olan 24 film de 100 milyon dolarlık sınırı aşmayı başardı.
Amerikan film endüstrisi ticari kaygısını net bir biçimde ortaya koyuyor. Hollywood stüdyoları, star sistemi, parlak ödül törenleri, pahalı efektleri ve en önemlisi büyük bütçeli tanıtım kampanyalarıyla, ürünlerini maksimum gelir sağlayabilecek bir biçimde geliştirmeyi ve satmayı hedefliyor. Bu yüzden filmler bir ticari yatırım olarak, seyirci beklentilerine cevap vermek üzere oluşturuluyor, belirli bir pazarlama programıyla destekleniyor ve mümkün olduğunca yatırımın zarar görmemesi için belirli kalıplar dışına çıkılmıyor. Filmler, bilet gelirleri haricinde, TV yayın hakları, "merchandising"(film temalı hatıra eşyaları) ve tüm diğer yan gelirleriyle mega rakamlara ulaşabiliyor. Tüm zamanların rekoru, 1.8 milyar dolarlık bilet satış geliriyle Titanic'e ait.

Hollywood üstünlüğü
Öte yandan, Avrupa sineması daha küçük bütçelerle çekilen ve sanat yanı ağır basan eserler oluşturma eğiliminde. Ancak maddi destek ve filmleri gösterecek yeterli salon olmadığı için Avrupalı kuruluşların Amerikan endüstrisi karşısında rekabet etmesi mümkün olmuyor. İtalya, İngiltere ve Fransa gibi büyük yapımcıların olmadığı ülkelerde projeler ağırlıklı olarak fonlar ve devlet desteğiyle yapılabiliyor.
Temelde, insan ilişkileri ve varoluş sorunlarının analizleri üzerine yapılan Avrupa filmlerinin, pazarlama ve tanıtım etkinlikleri de çok kısıtlı bütçelerle gerçekleştiriliyor. Filmler, eleştirmenlerin yazıları ve izleyenlerin tavsiyesiyle tanıtılabiliyor. Oysa, Amerikan sinema endüstrisi, star oyuncu sistemi, pahalı ve bol efektli yapımları, ödülleri ve magazin haberleriyle pahalı bir dünya. Yatırılan rakamlar çok büyük olduğu için, senaryolar ve oyuncular izleyici beklentilerine göre belirleniyor. Risk almaktan kaçınılıyor. Ayrıca, çok ciddi pazarlama yatırımlarıyla, tüm süreçler kontrol altında tutuluyor.
Yabancı yapımlar karşısında Türk filmlerinin cılız bir şansı var. Her yıl yaklaşık 20 film çekiliyor, bunlardan ancak 10 tanesi vizyona çıkmayı başarabiliyor. (Buna karşılık örneğin 2003 yılında çoğu Amerikan yapımı olmak üzere 170 film ithal edildi.) Sinema salonlarının sayısında ciddi bir artış var. Mevcut bin 100 sinema salonunun 600 tanesi Avrupa standartlarında alt yapıya sahip. Son dönemde en az dört salondan oluşan Multiplex sinema tesislerinin sayısı 105'e ulaşmış durumda.
Türk sineması dünya ölçeğine göre çok küçük bir endüstri, ancak büyüme trendi gösteriyor. 2003 yılında Türk filmlerinin gişe gelirlerinde bir evvelki yıla oranla büyük bir artış yaşandı. Seyirci sayısı 2.1 milyondan 5.5 milyona, brüt gelir de 4.5 milyon dolardan, 18 milyon dolara çıktı. 2001 yılındaki krizden sonra yüzde 15 civarında küçülen sektör, 2004'le birlikte kaybettiklerini kazanmaya başladı. Bu yıl yüzde 10'luk bir büyüme öngörülüyor. Vizontele Tuuba 2.5, Asmalı Konak 1.8, Hababam Sınıfı 1.5, O Şimdi Asker'in 1.7 milyon izleyiciye ulaşmayı başarması da bu perspektifte değerlendirilebilir.

Çok film çekilirdi
Son günlerin başarılı yapımlarından Neredesin Firuze'yi de şimdiye kadar 866 bin kişi izlemiş. Firuze, bir ticari ürün olarak bakıldığında üretim ve pazarlama planı açısından çok başarılı bir çalışma. Kendisiyle Milliyet Business için bir söyleşi yaptığımız Ezel Akay, nevi şahsına münhasır bir çalışma olan filmi, 'çok eğlenceli bir film' konumlandırmasıyla yarattığını söylüyor.
Ezel Akay, Türk sinema geleneğinin çok köklü olduğuna dikkat çekerek, 1960'lı yıllarda, Hollywood ve Bollywood'dan (Hint Sineması) sonra, dünyada en çok film çekilen ülkenin Türkiye olduğunu hatırlatıyor. Her tür filmin yapımı konusunda deneyimli olan Yeşilçam'ın, şehirlerden gelen talepler doğrultusunda aşk, avantür, korku, tarihi vs. filmler çektiğini, önce seks filmleri furyası, sonra TV karşısında ayakta duramayarak girdiği krizden son yıllarda çıkmaya başladığını belirtiyor.

Arabeskle barışma operasyonu
Neredesin Firuze, üzerinde titizlikle çalışılmış, iletişiminin teksesli olması için uğraşılmış bir proje. Film tasarlanır ve pazarlanırken 'müşteri - odaklı' olmaya çaba gösterilmiş. Film bir komedi, bu yüzden karakterler izleyicinin kendisini özdeşleştirmek istemeyeceği, alay edip kendisini üstün hissedebileceği insanlar. Oysa, tüm eğlence ve kahkahanın altında seyircinin kendi gerçekliği de yer alıyor. Film, çeşitli toplumsal katmanlar arasında, ne köylü ne kentli bir değerler sistemi içinde çabalayan, karar vemekte, çözüm bulmakta başarılı olmayan, kendini kandırmayı sürdüren ve hayallere inanan büyük çocuklar topluluğunu yansıtıyor. Filmin temel yapıtaşlarından birisi, arabesk kültürle kurulan ilişkideki kendini inkâr hali. Yıllar boyunca aşağılanan, yokmuş gibi davranılan arabeskin içki masasında kabûlü, ancak başka ortamlardaki reddi aslında başlıbaşına bir komedi unsuru. Ezel Akay, arabeskin beğenilecek bir yönünün aranması, olumlu - olumsuz yanlarıyla kabul edilmesi ve bir barışma operasyonunun gerekliliğini savunuyor.

İçtenlik pazarlaması
Ezel Akay, sinema eserinin bir ticari sürecin ürünü olduğunu bu yüzden de pazarlamanın tüm unsurlarının onu için de geçerli olduğunu belirtiyor. Neredesin Firuze projesinin başarısında doğru tanıtımın büyük bir katkısı olduğunu vurguluyor. Filmin pazarlaması dört basamakta yapılmış. Çekim öncesi, çekim sırası, çekim sonrası ve gişe esnasındaki tüm iletişim kontrollü bir biçimde yürütülmüş. Filmin PR'ı yaklaşık bir senelik bir süre için basamak basamak planlanmış. 'İçtenlik Pazarlaması' olmazsa seyircinin beklediğini bulmadığını, bunun sonucunda da kızarak çevresine tepkisini ilettiği gerçeği doğrultusunda, Neredesin Firuze projesinin her basamağının içten olmasına ve izleyiciyle bir gönül bağı kurabilmeye çalışılmış. Film öncesi yapılan çalışmalarda, medyayla paylaşılan bilgiler konusunda çok dikkatli davranılmış.
Fragman hazırlanırken de filmin öyküsünün ortaya konmaması tercih edilmiş. İzleyicide büyük beklentiler uyandırmamak için, ona yalnızca eğlenceli bir deneyim yaşama vaadi iletilmiş. Filmin afişi, anlatım dili, kostümleri, çekimde kullanılan taba, kırmızı, bej renklerle bir masal havası yaratılmış. "Şehre sirk geliyor" yaklaşımıyla, insanlara süper kahramanlar, büyük efektler değil, biraz absürd, güldüren ama insanın içini de sızlatabilen bir dünya sözü verilmiş.

Proje ekibi, Neredesin Firuze filmi çekimi öncesi ve esnasında reklamverenlere ve reklam ajanslarına yönelik büyük bir tanıtım çalışması yürütmüş. Filmin içine ürün yerleştirmek, tanıtımıyla ilgili proje ortaklığı yaratabilmek isteyebilecek kuruluşlar için dosyalar hazırlanmış.
Çalışmanın sonunda Genpa, Siberalem, Çetintaş, Marshall, Emek Sigorta gibi kuruluşlar projede yer almayı kabul etmiş.
Öyküde önemli bir yeri olan banka için pek çok kuruluşla görüşülmüş. Çekim esnasında Akbank projeyi değerlendirmeyi sürdürdüğü için, banka planları Akbank'lı olarak çekilmiş. Daha sonra, Akbank yer almak istemediklerini bildirince, filmdeki Akbank logoları stüdyoda silinerek yerine hayali bir logoT Bank konmuş.
Yapımı yaklaşık 3 milyon dolara mal olan filmin, tanıtım çalışmaları için yaklaşık 300 bin dolar harcanmış. Tüm pazarlama etkinlikleri izleyicilerin algılamasını doğru yönetebilmek amacıyla yürütülmüş. En önemli reklamın 'word - of - mouth' yani dost tavsiyesi yoluyla yapıldığını düşünen Akay, filmden çıkan izleyicinin çevresine 'çok eğlenceli bir filmdi' demesini sağlamayı hedeflediklerini belirtiyor.
Türk sinemasının küresel pazarlarda büyük gelir elde edebilecek bir film yapması çetin Hollywood rekabeti karşısında zor. Ancak, Avrupa ülkelerine Türk izleyiciler yoluyla girmek mümkün olabilir. Yapımcılar için, yaklaşık 350 - 400 bin Türk izleyicinin bulunduğu Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda pazarları çok önemli bir hedef durumunda. Uydu aracılığıyla tüm Türk kanallarını izleyen ve anavatanda olan her şeyi anında izleyen, gurbetçi kitle Türk sanatçılarına ve filmlerine de büyük talep gösteriyor. Gerek anavatan gerekse gurbetteki Türkler'in yerli yapımlara olan büyük ilgisi önümüzdeki dönemde yeni yeteneklerin sinemaya katılmasını, yeni yatırımcıların bu alana girmesini sağlarsa, Türk sineması küçük ama dünyada imzası tanınan bir marka haline gelebilir.



BUSINESS


Başekonomistler, 'kriz ve kaos kapıda' diyor!
Felaketin reçetesini yazabilir misin?
'Bu kaça' diye soranı atölyeden kovuyor
'Yerli Malı Haftası'nı 70 yıl sonra Almanya'ya ihraç ettik
23 firma yer aldı, 90 yatırımcı sırada
İlk parasını deve güreşinden kazandı
Antepfıstığı hâlâ Asur'dan kalma teknolojiyle kurutuluyor
Türk sinemasına yatırım yapmanın tam zamanı
Hâlâ neşeli, hâlâ muzır
Fakir şirketlerin zengin patronları 'etik'ten söz edemez
Serbest bölgelere stopaj şoku
Sualtı ona ilaç gibi geliyor
Zeki Sayın Merkez Bankası'na mı gidiyor?
'Gölgelerin Gücü' İngilizler'in elinde
Bill Gates'in ortağı 'uzaylı' peşinde
Bu dizeller çevre dostu
Aşkolsun!
Bu telefonlar kıvır kıvır...
Şampanya değil çikolata