22.02.2017 - 18:07 | Son Güncellenme:
Teknoloji ile aranız nasıl? Hakkını vererek kullanabiliyor musunuz?Teknolojik gelişmeleri çok fazla takip edemiyorum. Evde bir laptopum var ama belki 5 senedir açmamışımdır. Sosyal medya ağları arasında ise en çok Instagram'ı kullanıyorum. Twitter'ı ise daha çok - genellikle de Fenerbahçe maçlarından sonra- çıkan haberlere yorum yapmak için kullanıyorum.
Atılan mesajları okuyorum ama hepsine cevap veremiyorum. Çünkü çok fazla mesaj geliyor.
Küfür veya hakaret içerikli mesaj yazanlara cevap vermek yerine onları engelliyorum. Çok büyük bir hakaret etmişse de dava açıyorum.
Var. Kazandığım davalar, bulup da konuştuğum daha sonrasında ise benden özür dileyenler de var. İnsanlar oraya hakaret içerikli yorumlar veya küfür yazarken hiç bulunamayacaklarını zannediyorlar. Sanki boş bir yere yazıyormuş gibi davranıyorlar ama bulundukları zaman da hepsi binbir pişmanlıkla özür diliyor. Özrünü kabul edip dava dan vazgeçtiğim de oldu.
En çok para harcadığım teknoloji telefon. iPhone 7 kullanıyorum.
Eskiden çok daha fazlaydı. Yeni çıkan her telefonu ilk hafta içerisinde hemen alırdım. Şimdi bana "iPhone 6 ve iPhone 7 arasında bir fark var mı?" derseniz sadece görünüm farkı var derim.İşlemci hızı gibi teknik detayları da bilmem ama fotoğraf kalitesi olarak bir sonraki model daha iyi oluyor. Bu arada yeni iPhone daha çıkmadı değil mi? (Gülüyoruz)
Telefon eylül ayında çıksın. İlk alanlar memnun kalırsa ben de alırım. Çünkü her çıkan telefon veya teknolojik ürünün ilk neslinde bir hata veya bozukluk oluyor.
Gelmedi. Çünkü hiçbir zaman telefon ilk çıktığı zaman hemen gidip de almadım. Bu arabada da öyle. Hemen gidip almam.
Bir kere başıma geldi. Range Rover'ın yeni modeli çıktığı zaman gidip almıştım. Başıma gelmeyen arıza kalmadı. Şanzımandan tutun da benzin kapağına kadar arızalandı. O kadar para verip aldığım cipin dört amortisörü birden patladı. Her hafta biri patladı gidip yaptırdım. En son araba elimde patlayacaktı, gittim arabayı galeriye geri verdim.
Hiç kullanmadım.
Saat tutkum var ama koleksiyonum yok. Hatta milyon TL'lik saat koleksiyonum var denildi. Hepsi yalan, hiçbir zaman olmadı. Hiç o kadar zengin olmadım. Bir saate o kadar para da vermem. Pahalı saatler takıyorum ama kendi ekonomik durumumu aşmayacak kadar. Mesela saati alıyorum, sıkıldığım zaman üzerine para verip başka bir saat alıyorum. Arabada da aynısını yapıyorum.Zaten iki tane tutkum var. Biri araba diğeri de saat. Mesela hayatımda hiç yüzüğüm olmadı. Bazı erkekler pırlantalı yüzük, bazıları da (beni göstererek) senin gibi küpe takıyor (Gülüyoruz). Yalnız küçükken isim yazan künyem vardı. Onlar da o zaman çok modaydı, ondan takıyordum.
Fiyat vermeyeyim şimdi.
Kendi paramla aldığım ilk arabam Opel Corsa GSI'dı. Hatta hiç unutmam plakası da AT'ydi (Aynalı Tahir). Ondan sonra da epey bir araba aldım.
O zamanlar Unkapanı'ndaki firmaya çuval çuval mektuplar gelirdi. Biz de ayda bir oraya gidip o mektupları alırdık. İnsanlar o dönemlerde Instagram veya Twitter'daki gibi yorumlar yapmıyordu. Eskiden bize okuduğumuz şarkıların güzel olduğunu, bir sonraki albümde şu şarkıyı okur musun, saç modelin güzel değil bir sonrakinde değiştir gibi yorumlar veya dizi hakkındaki fikirlerini yazıyorlardı. Şimdilerde ise benim herkeste numaram varmış da bana mesaj atıldığında benim onlara geri dönme zorunluluğum varmış gibi düşünüyorlar. Hele Twitter'dan gelen direkt mesajları bir görseniz...
Çok fazla var. Hepsine değil de samimi bulduklarıma cevap veriyorum. Ama ilk önce paylaşımlarına/fotoğraflarına bakıyorum. Gizli bir hesabı varsa da hayatta ona güvenip cevap vermem. Eğer samimi gelirse konuştuğum hatta arkadaşlık kurduğum insanlar bile var. Ama sosyal medyadan biriyle uzun yıllardan beri arkadaşımmış/sevgilimmiş gibi de konuşmam.
Hayatımda bir kere böyle bir sıkıntı yaşadım. Twitter'ı ilk kullanmaya başladığım zamanlardı. 170-180 bin takipçim vardı. DM'i de yeni yeni öğrenmeye başlıyorum. O zaman askerden de yeni gelmiştim. Bir kızı takip ediyordum ona DM'den yazacaktım. Kız numaramı istedi. Ben de numaramı yazdım ama DM'den değil de direkt tweet atmışım. 5 dakika sonra bir gazeteci arkadaş bana "Hacklendin mi?" diye yazdı. Ben de yok dedim, ne alaka. O da bana Twitter'ında numaran yazıyor dedi. Sonra o numarayı değiştirmek zorunda kaldım.
Kızı da engelledim.
Bir kere yanlış anlaşıldığım oldu. Geçtiğimiz aylarda bir arkadaşımın "34 KIZ 43" adlı bir plakası vardı. Onu "Yeni arabam yeni plakam" diye paylaşmıştım. Feminist bir avukat da güzel methiyeler düzerek bana yorum attı. Arkasından 500-600 tane mesajla üzerime yürüdüler. Bunun dışında kitlesel bir linç girişimi veya çok büyük bir tepkiyle karşılanmadım.
Korkuyorum. İnternetten bugüne kadar hiç alışveriş yapmadım. Sanal karta da güvenmiyorum. Çünkü bir arkadaşımın kredi kartını boşalttılar. Bir arkadaşım da cep telefonu siparişi verdi, kitap geldi. App Store'dan bile bir şey alırken kendi kredi kartımı vermem. Arkadaşımın kredi kartını veririm. Bir sorun olacaksa onun başına gelsin. Ona bir şey olursa da ben ona öderim. Ancak kendi kartımı asla vermem. Çünkü benim tek bir tane kredim kartım var. Onun da limiti oldukça yüksek. Riske girmem.
Beni korkuttukları için bugüne kadar eve WiFi da almadım. Çünkü WiFi şifreni kırıp ardından ağına girerek bütün bilgilerini çalabiliyorlarmış. Bunu yapıp benim adıma bir şeyler de paylaşabilirler sonuçta.
Benim başıma gelen hiç kimsenin başına gelmedi galiba. Bir kere hacklendim. Bundan 1.5-2 sene önce bir sabah kalktım. Instagram fotoğraflarıma bakayım derken ekranda "Silme onayınız gerçekleşmiştir. Instagram hesabınız silinmiştir" diye bir yazı gördüm. Önce mailimi hackleyip sonra da Instagram şifremi değiştirip hesabımı kapatmışlar. Hesabı dondursa geri alabilirdim ama tamamen silindiği için kurtaramadım. Sıfırdan yeni bir hesap açtım. Benim o zaman yaklaşık 400 bin takipçim vardı, hepsi gitti. Yoksa Instagram'da şimdilerde 1 milyon takipçiyi geçmiştim.Twitter'da da şöyle bir şey başıma geldi...
Bundan 3 sene önce bir Ramazan günü saat 3 gibi sahura kalktım. Tweet'lere bakarken bir gazetenin Twitter hesabından "Erol Köse'den Alişan'a ağza alınmayacak sözler" diye bir gönderi paylaşılmış. O dönem Erol abiyle aram iyi, ortada herhangi bir durum da yok. Neden böyle bir şey dedi acaba diye merak edip verilen linke girdim. Tabii o zamanlarda Twitter'da yeniyim ve çok aktif de kullanmıyorum. Linke girince karşıma "Twitter şifrenizi girip haberi görebilirsiniz" şeklinde bir yazı çıktı. Ben de o heyecanla şifremi bir girdim, hesap ben uçtu. Daha sonra Twitter'da birkaç tane fenomen olan arkadaşım vardı onlarla görüştüm. Yarım saat sonra hesabı geri alabildim.
Hiçbir şey paylaşmamışlardı. Sadece takip ettiklerim ve paylaştıklarım yavaş silinmeye başlanmıştı.
Önemli değil. Takipçi sayısı benden 6-7 kat daha fazla olup benim kadar beğeni alan yok. Samimi paylaşım yapmaktan yanayım. Bazı tanıdık arkadaşlarım var sırf selfie çekmek için gidip kamerası daha iyi telefon alıyor. Sırf çektikleri fotoğraflar daha pırıl pırıl çıksın diye.
Bugüne kadar para alıp da hiçbir şey paylaşmadım. Benim hesaplarımda hiç reklam içerikli gönderi yok.
O benim geleneksel 14 Şubat paylaşımım. Seneye boş olursam yine paylaşırım (Gülüyoruz). Bu arada o pijamalı fotoğrafa 1.5 milyon kişi bakmış, 28 binden fazla da beğeni var.
Öyle oldu tabii ki de. Mesela röportajdan önce Instagram'dan canlı yayın yaptım çok güzel olumlu dönüşler var. Bu zamana kadar yaptığım canlı yayınlar arasında en fazla 70 bin izleyeni gördüm.
Genelde daha çok şarkı okumamı istiyorlar.
Direkt ratinglere bakıyorum. Ardından Instagram ve Twitter'a göz atıyorum.
Yazılanları hiç güncellemiyorlar galiba. Bundan 20 yıl önce verdiğim bilgiler hala orada. Mesela ben orada hala Aynalı Tahir'de kalmışım. Google'a bakarsan Aynalı Tahir'den sonra hiçbir şey yapmamışım. Bir de Google'da tarihi şeyleri aratıyorum. Görmediğim veya bilmediğim yerleri. Eskiden evde kocaman ansiklopediler vardı onun yerini Google aldı.
Instagram'dan 'tbt' hashtagli fotoğraf paylaşacaktım o yüzden eski fotoğraflarımı arattım.