Gündem27 Mayıs Günlükleri - ‘Ruhunun bütün mecali bakışlarında toplanmıştı’

27 Mayıs Günlükleri - ‘Ruhunun bütün mecali bakışlarında toplanmıştı’

04.02.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Yassıada Cezaevi’nde Adnan Menderes’i nöbetçinin örtmeyi unuttuğu perde arasından gördüğünü yazıyor günlüğüne Samet Ağaoğlu... “Göze göze gelirdik” diyor “Bir saniye, yalnız bir saniye!”. Menderes, başını hafif eğerek selam verirmiş. Ağaoğlu’na göre Menderes’in ruhunun bütün mecali sanki bakışlarıyla dudaklarının iki yanındaki çizgilerde toplanmıştı

27 Mayıs Günlükleri - ‘Ruhunun bütün mecali bakışlarında toplanmıştı’

Cezaevinden geriye kalanlar...

Haberin Devamı

Hacettepe Üniversitesi’nden Dr. Gülay Sarıçoban’ın yayına hazırladığı “Yassıada, Kayseri ve Toptaşı Cezaevi Günlükleri”ni yayımlamaya devam ediyoruz. Yakında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkacak olan günlükler; Samet Ağaoğlu tarafından Yassıada, Kayseri ve Toptaşı cezaevinde kaleme alındı. Günlükler bir bloknota yazılı, toplam 13 defterden oluşuyor. 15 Kasım 1960 tarihinde başlayıp 30 Haziran 1964’te sona eriyor. Günlükler cezaevlerinde çok erken saatlerde yazılmış.

‘Var olmakla yok olmak arasında’

* 28.09.1961 Perşembe SAAT 03.00
Neden yaşamakta ısrar etmeli? Ölüm öyle çok ağır bir acı veya bir insan için en büyük hazineyi kaybetmedir. Başka emelleri gerçekleştirmek için yine birçok insanlar ölümü göze almazlardı. 27 Mayıs 1960 Cuma sabahı saat üçten 28 Eylül 1961 Perşembe sabahı saat üçe kadar ölmemek için dayattım. Fakat beyhude gayret. Belki başkalarının beni öldürmeleri tehlikesinden kurtuldum amma şimdi bu işi kendim yapmak istiyorum. Varolmakla yok olmak arasındaki fark nedir? Adnan Menderes isminde bir adam varlığı ile tüm Türkiye’yi dolduruyordu. İşte şimdi yoktur.

Haberin Devamı

27 Mayıs Günlükleri - ‘Ruhunun bütün mecali bakışlarında toplanmıştı’

Samet Ağaoğlu İstanbul Toptaşı Cezaevi’nde...

‘Bu üç insan lanetle anılacak’

* 01.10.1961 Pazar
Dün Tevfik İleri’nin Yassıada’ya ait anlattığı bazı hatıraları yazmalıyım. Çünkü bunlar bir insanın alçaklık ve hıyanette nerelere kadar düşebileceğinin delilleridir. Önce şu: Ethem’in [Menderes] hatıra defterinde Fatin [Rüştü Zorlu] ve Hasan [Polatkan] hakkındaki bazı itham edici satırlar mahkemede okunmuştu. Hasan hava alma sırasında Ethem’e yaklaşarak “Sen ne namussuz adammışsın” diyor. Ethem hemen “Teğmenim, kumandanla görüşmek istiyorum” diyerek Hasan’ı yarbaya şikâyet ediyor. Okullarda idarenin casusluğunu yapan, müdüre, mubassıra dayanarak göze girmeye çalışan o karaktersiz çocuk tipi.
Ethem, Şemi [Ergin], Nedim [Ökmen]! Bu üç insan dostluğa, iyiliğe hıyanetten ebediyen lanetle anılacak timsalleridir. Arkadaşların dediğine göre koğuşta kimse yüzüne bakmıyormuş.

Bayar: ‘Beni de asmalılardı!’

* 04.10.1961 Çarşamba
Bayar iki gündür “Beni de asmalılardı” deyip duruyor! Adnan’ın asılmış olması ile kendinden üstün bir mevkiye çıktığına inanmış olmasının verdiği bir ihtiras! Bu his ve düşünce ile de “kabil olsa bir daha mahkemeye götürülsem” diye de ilave ediyor!

Haberin Devamı

27 Mayıs Günlükleri - ‘Ruhunun bütün mecali bakışlarında toplanmıştı’

‘O kadar çok yemek yiyor ki’

* 7.10.1961 Cumartesi
Koraltan’ın başı hep öne eğik. Zayıflıyor, sararıyor, herkes ondan kaçtığı gibi o da herkesten uzak kalmaya çalışıyor. En çok Bayar’dan! Açık yeşil pijaması, çıplak ayakları, dağınık bembeyaz saçları, sendeleyerek yürüyüşü bana Emil Jannings’in, ‘Şehvet Kurbanı’ filmindeki öğretmenin son hallerini hatırlatıyor. Koraltan’ın bu manzarasında, hatıra defterlerinin hiç değilse, kendisi için hiçbir işe yaramadığını gördükten sonra yarattığı bir vicdan azabı sezmek istiyorum. İstiyorum amma o kadar çok yemek yiyor ki bu oburluğun temsil ettiği ihtirasla vicdan azabı denilen hissin asaleti arasında ilgi göremiyorum.

27 Mayıs Günlükleri - ‘Ruhunun bütün mecali bakışlarında toplanmıştı’

‘Bir saniye, yalnız bir saniye!’

* 5.10.1961 Perşembe SAAT 04.00
İnsanın istediğini unutup, istediğini hatırlaması elinde olsa idi Yarabbi ne iyi olacaktı, ne iyi olurdu! O zaman mesela Yassıada’yı toptan değil amma Adnan Bey’e, Fatin’e, Polatkan’a ait hatıralarımı kafamdan silip çıkarmakla beni bazen haykırtacak, bazen ağlatacak kadar hazin hayallerden kurtulurdum. İşte Kumandan beni Adnan Bey’le Bayar’ın odalarının bulunduğu alt koridordaki 5 numaralı odaya indirdikten sonra, Adnan Bey’i, kapısı açılmış ve nöbetçinin perdesini kapamasını nasılsa unuttuğu penceresinden gördüm bazı günler. Omuzları çökmüş, yüzü sapsarı göz göze gelirdik. Bir saniye, yalnız bir saniye!

Haberin Devamı


Gülümsemeye takati yoktu
Bazen süzülmüş, sonsuz derecede hüzünlü profilini görürdüm. Daha üst koridorda iken Vatan Cephesi davasında mahkemeye gitmek için aşağıda holde bu davanın sanıkları toplandık. Bize bakar, başını hafif eğerek selam verir, gülümsemeye bile takati kalmamış bir halde önümüze geçerdi. Ruhunun bütün mecali sanki bakışları ile dudaklarının iki yanındaki çizgilerde toplanmıştı. Izdırabın resmi diye yalnız bu dudakları çizmek mümkün! Ne gariptir ki onun Yassıada’daki yüzü bana hep ortanca oğlu Mutlu’yu hatırlattı ve düşündürdü. Menderes’in elemli yüzü Mutlu’nun 1950’deki yüzünün aynı idi.
Daha o zamanlar, belki de muhalefet yıllarında bir gün kendisine “Çocuklarınız arasında en çok size benzeyen Mutlu, aynı muzdarip, melankolik bakışlar, aynı süzgün yüz” demiştim. Bu benzeyiş Yassıada’da tam oldu ve yazık ki galiba Mutlu’yu görmeden öldü.

Haberin Devamı

‘Bayar durmadan konuşuyor’

* 13.10.1961 Cuma SAAT 04.00
Bayar son günlerde odamıza geliyor. Muhlis’in [Erdener] yatağında oturuyoruz. Muhlis onun mesela pijamasının lastiğini gevşetirken, kopuk düğmesini dikerken o da durmadan konuşuyor, konuşuyor! Hafızası ve kafası yerinde, hadiseleri iyi tahlil ediyor. İstikrarlı bir hükümet kurulamayacağını, asıl diktatörlüğün bundan sonra ve bu sebeple geleceğini söylüyor. Ben de aynı fikirdeyim. Bayar’a burada damadı Doktor Ahmet [İhsan Gürsoy] bakıyor, her şeyiyle meşgul. Dün “Ahmet, Reşide Hanım’ın, Nilüfer’in vazifelerini görüyor” dedim. “Evet” diye cevap verdi Bayar, “zaten bunun için onun da mahkum olmasına sevindim.”

‘Evliyazadelerin damatları...’

* 22.10.1961 Pazar saat 03.00
Bazen ne garip ne akıl ve hayale sığmaz hadiseler bir ailenin üzerinde toplanıyor. İşte İzmirli Evliyazadeler ailesi! Aralarında deliler, depresifler var.
Korkunç, hazin bir düğüm noktası: Ailenin üç damadı ipte asılarak can verdiler. Doktor Nazım (eski İttihatçı ve Maarif nazırı, İstiklal Mahkemesi astı), Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu! Damatlardan biri karısı ile beraber kör oldu.
Kuvvetli bir romancı bu aileden Dostoyevski’nin meşhur Karamazov Kardeşler’ine aynı değerde nazire çıkarabilir “Evliyazadelerin Damatları”.

‘Cumhurreis olmak için yaptırmıştı’

* 26.10.1961 Perşembe SAAT 04.00
Dün Gürsel Paşa meclisi sırtında orgeneral üniformasıyla açtı. Bakalım bugün cumhurreisi olunca kürsüye yine bu elbise ile mi çıkacak. İnönü en yaşlı üye olarak başkanlık etti Meclis’e. Hiçbir şeyden bahsetmeden kuru kuru “Meclis teşekkül etmiştir. Şimdi yemin yapılacak” dedi. Bu sözleri söyleyen yüzün ne kadar abes olduğunu radyodan bile anlamak mümkündü. O Cumhurreisi olmak için yaptırmıştı ihtilali, yaşının sırtında Meclis reisliği kürsüsüne çıkmak için değil! O da yalnız üç beş saat! En çok alkışlanan [Ragıp] Gümüşpala oldu. Sonra dikkat ettim, İnönü hariç Halk Partililer pek hevesli alkışlanmadılar.

‘Çengeli deliğe geçirebilseydim daha hızla boğulacaktım’

* 11.10.1961 Çarşamba
Dün hastaneye muayeneye gönderdiler. Bugün de gideceğim, röntgene! Hapishane arabasına on iki kişi dolduk. 1948’de İzmir’de de binmiştim Bu seferki bana karanlık gözüktü. Hâlbuki İzmir’deki araba, aynı tip olduğu halde daha aydınlıktı.
Dün Doktor Halil, vekâletten hücre işinde galiba yazılı emir gelmiş olduğunu söyledi. Güya şiddetli imiş. Süreyya’nın söylediklerini tutmuyor bu haber.
Bayar’ın ara sıra anlattığı enteresan hikâyeler var. Mesela İmralı’da geçen yıl 25 Eylül’de kendini öldürmeye nasıl kalkıştığını söylediği zaman tüylerim ürperdi.

‘Kemeri boynuma geçirdim’
O zamanlar her oda dörder kişi olarak tam tecrit halinde idik. Yalnız odaların kapıları açık tutuluyor, bir teğmen de çoğu zaman pencere önünde oturarak, bazen de dolaşarak nöbet bekliyordu. Biraz sonra şu sesler arasında kesilmekte olan bir horozun boğazından çıkan seslere benzeyen sesler işittim. Birkaç defa tekrarladı, kalkarak koridora çıktım. Aynı anda Medeni de kendi odalarının kapısında belirdi ve “Teğmenim, teğmenim diye bağırdı, banyodan garip sesler geliyor.” Teğmen banyoya girince odaların kapılarını kapadı, sonra banyoya girdi, bu sefer onun sesi yükseldi:

‘Doktora haber verin!’
“Doktor, doktora haber verin.” Nöbet bekleyen askerler, aşağıdan başka teğmenlerin koşuşturmalarını işittik. Biraz sonra yine kapılarımızı açtılar. O günden itibaren helâ ve banyoya girilirken kapının açık tutulması emri verildi. Hadise akşamı yemeğe inerken alt sahanlıkta oksijen tüpleri gördük. Bayar’ın intihara kalkıştığını bunu da kendisini asmak suretiyle yaptığını tahmin ettik. Hâlbuki düşündüğü asmak değil kendi kendini bağlamakmış. Şöyle anlatıyor: “Bir gece evvel yapılan filme alınma (güya bizim Yassıada’ya gelişimizi göstermek için alınan film) haysiyetime dokundu. Sabaha kadar uyumadım. Kendimi öldürmeye karar verdim. Banyo yapmak istediğimi söyledim ve kemerimi alarak banyoya çıktım. İçeride kemeri boynuma göre ölçerek buna göre dişlerimle yeni bir delik deldim. Sonra suyu açtım, sesimi, hırıltılarımı örtsün diye. Kemeri boynuma geçirdim, çengel kısmını açtığım deliğe kadar getirebiliyor fakat bir türlü geçiremiyordum. Bu gayreti yaparken de bir yandan boğuluyordum, fakat çok ızdıraplı oluyordu bu. Çengeli deliğe geçirebilseydim daha hızla boğulacaktım. Kulaklarımdan, burnumdan kan gelmeye başladı. Biraz daha çabaladım, galiba tam kendimi kaybederken teğmen içeri girdi.”

YARIN: “Böylesine ciddiyetten uzak bir mantıkla ölümümün istenmesine yanacağım”

KEŞFETYENİ
Dünyanın en güzel kadını seçildi! 'Gençken zaten herkes güzel olur'
Dünyanın en güzel kadını seçildi! 'Gençken zaten herkes güzel olur'

Cadde | 28.04.2025 - 07:01

62 yaşında Demi Moore, ‘Dünyanın En Güzel Kadını’ seçildi.

Yazarlar