GündemAklımdaki sorular - Mimar Sinan’ın Şifreli imzası!

Aklımdaki sorular - Mimar Sinan’ın Şifreli imzası!

21.01.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Yazar Mehmet Coral, Sinan’la Mihrimah Sultan’ın aşkını kendisinin kurguladığını ancak bu konuda bazı ipuçları bulunduğunu anlattı. Mehmet Coral, yukarıdan bakıldığında Süleymaniye’nin sağ alt köşesinde bulunan Sinan’ın türbesinin rönesans çağındaki ressamların imzası gibi yer tuttuğunu söyledi

Aklımdaki sorular - Mimar Sinan’ın Şifreli imzası

“Yeni Mimar Sinan’lara ihtiyacımız var. Bize tek bir Mimar Sinan yetmez.” Bu sözler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Geçen hafta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ankara Spor Salonu’nda düzenlenen çevre yatırımları açılış töreninde söyledi.
Mimar Sinan’ın ölümünden 425 yıl sonra onun camilerini birebir kopya ederek ikinci bir mimari deha çıkarabilir miyiz, meçhul.
20. yüzyılın en büyük mimarlarından biri olan Frank Lloyd Wright’a kalırsa, hiç uğraşmayalım zaten. Diyor ki Wright, “Yeryüzüne iki mimar gelmiştir. Biri Osmanlı mimarı Sinan, öteki de ben.”
Mehmet Coral, Mimar Sinan’a tutkun bir yazar. Önce “Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım” romanında Sinan’ı konuk etti, şimdi ise onun hikâyesi üzerine kurulu bir roman yazdı: “Ben, El Fakir-ül-Hakir Sinan”. Yeni Sinanlar yetişir mi sorusunu konuşmak üzere Süleymaniye Camii’nde buluştuk.
İçeride, o muazzam kubbenin altında otururken sırtında özel güvenlik yazan biri geldi ve “Buradan çıkın” dedi bana. “Efendim?”
“Buraya kadınların girmesi yasak”.
Burası dediği, hünkar mahfilinin tam önü. Ancak kadınlar mahfilinde durabilirmişim. Koca Süleymaniye’nin en arka bölümündeki, birkaç metrekarelik alanı işaret ediyor.
Dakikalar süren tartışmayı ben kazanmış olabilirim ama yüzlerce yıldır süren tartışmanın çoktan kaybedildiği de aşikâr. 425 yılda yeni bir Mimar Sinan’ın neden yetişmediğini hâlâ bilmiyor muyuz?

Haberin Devamı

Üzerinde yazar imzası olmayan, ama romanın kahramanın imzası olan bir kitap. Nedir Sinan’ın imzasının sırrı?
- Resmi sayıya göre 477, gayriresmi sayıya göre 524 ise adet, içlerinde Şehzade, Süleymaniye, Selimiye camileri gibi dünyanın mimarlık tarihini değiştirmiş eserlere imza atmış bir kişi, hiçbir eserine imza atmamış. Ne bir imza ne de bir sembol. Tek bir yerde imzası var; Kanlıca’daki İskenderpaşa Cami ve hamamı. Oradaki imza, kitabın kapağında gördüğünüz: “El fakir -ül -hakir Sinan”.
Siz niye kendi adınızı yazmadınız kapağa?
- Hiçbir eserine imza atmamış; kendini bu kadar damıtabilmiş, inceltebilmişse Allah’la kul arasındaki yolu en hızla kat etmiş ve en kısa noktaya indirmiş adamın Sinan olduğunu düşünüyorum. O yüzden de kitabın kapağında onun imzasının altına kendi imzamı atmayı istemedim. İlk defa da kapağında yazarın imzası olmayan bir kitap çıktı ortaya. Sinan bu kadar hiçleşiyorsa, onun romanını yazmaya kalkışmış adamın da tek ödülü hiçleşmek olmalı.

‘Aşkı zambağa gizledi’
Biraz önce türbesinin önünde fotoğraf çektirirken bir sembolden söz ettiniz, kendi yaptığı mezar taşının üzerindeki zambaktan... Ne anlatıyor o zambak?
- Önce türbenin hikayesini anlatayım. Sinan’ı yazarken elli, belki de yetmiş kere geldim, buralarda dolaştım. Gecenin köründen şafak vaktine kadar... Bir imza ya da sembol, olsa olsa son istirahatgahında olabilir diye düşündüm. Daha önce ne yapıp edip Süleymaniye’nin en yüksek minaresinin en yüksek şerefesine çıkmıştım. O zaman kameramla etrafı çekmiştim. Aynı zamanda amatör pilotum, İstanbul’un üzerinde çok uçup, fotoğraf çektim. Bu kitabı yazarken o fotoğrafı karıştırdım tekrar. Bir baktım ki, türbe tam sağ alt köşesinde Süleymaniye’nin. Hatırladım ki Rönesans çağı sanatçılarının hepsi imzalarını eserlerinin sağ alt köşesine atarlar. Türbesi bir imza. Zambağı açıklamak için ise önce Mihrimah Sultan ile aşkını anlatmalıyım.
Mimar Sinan ile Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan arasında bir aşk mı var?
- Ben yazana kadar yoktu.
Nasıl?
- Ben Sinan’ı ilk “Işıkla Yazılsın Sonsuz Adım” romanımda yazdım. 2001 yılında çıktı. O tarihten önce istediğiniz kadar kaynak tarayın, Mihrimah Sultan’la Sinan arasında bir aşka dair tek satır yok. Edirnekapı’daki Sinan’ın yaptığı Mihrimah Sultan Camii’ni gördüyseniz; içeride hiçbir cami formasyonuna uymayan renkler vardır. Mint yeşilleri, saman sarıları, güvercin beyazları... İçeri 232 tane pencere koymuş; günün bütün saatlerinde caminin içi ışıklarla yüzüyor. Kadın formunun taşlanmış halini yaratmış bir insanın içinde platonik bir aşk olduğuna inandım. Tamamen benim kurgum.
Ama bu aşk o romanda kalmadı...
- Sonra iş dallanıp budaklandı ve bana bu aşkın kanıtı olduğunu söyleyen mailler gelmeye başladı. Arkasından iki üç kitap yazıldı bu aşka dair. Yahu ben icat ettim bunu, kurgu. Zambak formu ise şöyle... Türbedeki taşına bakarken tam orta yerinde bir zambak gördüm ve sonra zambağın içindeki ikinci zambağı keşfettim. İç içe geçmiş iki zambak figürü. Düşünüyorum ki Mihrimah’a aşkını burada söylüyor.

‘Talimat Kanuni’den’
Bugünün siyasette kullanılan ustalık tabirini Sinan eserleri için kullanıyor. Şehzade Camii için çıraklık eserim diyor, Süleymaniye kalfalık ve Selimiye ustalık. Bütün bunları yaparken aslında hedefinde Ayasofya’yı aşmak mı var?
- Herkesin hedefinde Ayasofya var. Çünkü Ayasofya o güne kadar mimaride ulaşılabilmiş en büyük zirve. Ayasofya’yı mimarlar değil, bir geometri bilginiyle bir fizik bilgini yapıyor. Herkesin hedefi onu aşmak. Özellikle de Müslüman-Hıristiyan çatışmasında hem ruhani hem cismani rol oynuyor. Müslümanlar cismani üstünlük kurabiliyorlar. Savaş kazanıyor, topraklarını genişletiyorlar. Ama Hıristiyanlar onlara diyor ki, “Bileğin kuvvetli, kılıcın keskin ama sanatta hiçbir zaman bizimle yarışamazsın. Çok biliyorsan Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük kubbe yap”. Zaten Kanuni Sultan Süleyman da Sinan’a böyle talimat veriyor: “Ayasofya’yı aş”.
Daha önce nasıl denemeler var?
- Fatih’le başlayan kavga Beyazıd’la devam ediyor. Acem Ali bir kubbe, iki yarım kubbe planını yapıyor, olmuyor. Fatih’in camii zaten tamamen zayıf, mimarı Atik Sinan’ın ellerini kestiriyor. Kanuni’nin en büyük şansı Sinan. Tamamen kendi kendini yaratmış bir mimar. 24 yaşında devşirildiği söyleniyor. Hayatının aşağı yukarı 25 yılı yeniçeri olarak geçiyor. Savaşıyor, bütün seferlere katılıyor. O seferlerde toprağı tanıyor. Bizans ve Roma imparatorluklarından kalan eserleri görüyor. Sinan bir anonim isim. Asıl adı Jo sef. Devşirilenlere, özellikle yeniçeri olanlara Sinan diyorlar. Dinin mızrağı demek.
Sinan aştı mı Ayasofya’yı?
- Selimiye’nin kubbesi, 31,5 metre çapında ve mükemmele yakın bir küreselliktedir. Oysa Ayasofya yayvandır, kısa çapı 31 metreden küçük, uzun çapı 33 metredir. Kendi kitabı Tezkiretü’l-Bünyan’da Sinan, Selimiye’nin kubbesini Ayasofya’nınkinden iki zira daha büyük yaptığını söyler. Ancak bu doğru değil. Bu hatayı bilim adamları kitabın yazarı olan Mustafa Sai Çelebi’ye atfediyorlar.

Haberin Devamı

Aklımdaki sorular - Mimar Sinan’ın Şifreli imzası

Süleymaniye’nin restorasyonunda yapılan sıva akustiği olumsuz etkiledi.

Haberin Devamı

Aklımdaki sorular - Mimar Sinan’ın Şifreli imzası

Sinan’ın türbesi, Süleymaniye’ye atılmış bir imza... Rönesans sanatçılarının imzası gibi eserinin sağ alt köşesinde duruyor.

Haberin Devamı

Ne Rum ne Ermeni, Sinan Osmanlı’dır
Mimar Sinan’ın Ermeni olduğu söylenir. Sizin kitabınızda ise Rum. Hangisi doğru?
- Hiçbiri. Sorunun tek ve kısa yanıtı: Sinan Osmanlı’dır. Osmanlı İmparatorluğu’nda 42 etnisite var, hepsinin birleşmesinden oluşuyor. İsmi Türk imparatorluğu değildi, Osmanlı’ydı. Sinan’ın Rum, Ermeni, Türk ve Yahudi olduğuna dair iddialar var. Türk ve Yahudi iddiaları çok zayıf. Sinan, Kayseri Ağırnaslı. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, o köyde bir tane Ermeni yoktur, tamamen Rum köyüdür der.

‘Kim bilir ne ihmaller yapıldı’
Bir de kafatasının çıkarılıp ölçüldüğüne dair hikayeler var. Aslı var mı?
- O doğru, kayıtlar var. 1936’da Türkün aidiyetini belli etmek için kafatasları çıkartılıyor mezarlardan ve resmen faşizan bir biçimde -kimse kızmasın, aynı şeyi Hitler ve Mussolini de yapıyor- ölçülüyor, biçiliyor. Ve tamam diyorlar, bu brakisefal, Sinan Türk’tür. Sonra alıyorlar, Etnografya Müzesi’ne koyuyorlar ve kim bilir ne ihmallerle bütün o kafatasları kayboluyor.
Şu anda Sinan’ın kafatası mezarda değil mi?
- Hayır, kafatası kayıp.
Peki Sinan’ın soyuna, torunlarına dair bilgi var mı?
Nasıl Osmanlı’nın ya da Mevlana’nın torunlarını tanıyorsak onu da bilmemiz gerek ama bilmiyoruz. İki oğlu var. Biri İnebahtı savaşında şehit oluyor. Diğer oğlundan olan torunun mezarını biliyoruz. Ama ailesini, hayır. Belki kayıtlar vardır ama Süleymaniye kitaplığının diplerinde gizli.

Haberin Devamı

Aklımdaki sorular - Mimar Sinan’ın Şifreli imzası

Yazar Mehmet Coral, Miraç Zeynep’e Mimar Sinan’ı detaylarıyla anlattı.

Devekuşu yumurtaları 500 yıldır örümcekleri önlüyor
Ölümünün üzerinden 425 yıl geçti. Bir Mimar Sinan daha yetişir mi?
- Hayır, sanmıyorum. Bunu ben söylemiyorum. Frank Lloyd Wright diyor ki, “Dünyada tarihe kalacak tek bir mimar vardır, o da Mimar Sinan”. Michelangelo San Pietro’yu yaptı, kubbesi çöktü. Ama Sinan’ın yapıları sonsuzlukla yarış ediyor.
Mehmet Akif’in dizelerini hatırlıyorum: “Sade sen gösteriver ‘İşte bu dur kubbe’ diye/İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye./Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat, o zaman/Bir Süleyman daha lazım yeniden, bir de Sinan”. Bir Sinan daha olması için önce bir Süleyman mı gerek?
- Öyle. Bu, Bizans tarihinde de böyledir. Bir Justinyanus daha olmadığı için Bizans ilerleyemedi ve battı. Bir Süleyman daha olmadığı için Osmanlı tepe noktasından düşe düşe en sonunda tarihten silindi. Ben İstanbul Belediye Başkanı olsam, tam Sultanahmet parkının içine Justinyanus’la Kanuni Sultan Süleyman’ın heykellerini koyarım. İkisinin büyük ortak özellikleri var. Gönlümden geçen bir başka şey ise bir Süleymaniye Oratoryosu ya da senfonisi. Bunu başaracak kişi de Fazıl Say’dır.

‘Hoyratlık kurbanı’
Mimar Sinan’ın eserleri bugün nasıl kullanılıyor sizce?
- Çok hoyratça kullanılıyorlar. Son on senede epey kaynak aktarılıyor restorasyonlara. Yalnız bunlar sadece bir müteahhitlik şirketinin üstesinden geleceği işler değil. Ya çok hızlı yapılıyor ya yavaş. Ayasofya’da restorasyon iskelesi 27 sene kaldı, Ayasofya’nın sıfırdan inşa edilmesi altı sene. Süleymaniye’nin akustik sisteminin farkında olmadan üzerini sıvayla kapadık, sonra da hocanın sesi duyulmuyor diye 130 hoparlör koyduk. Bakın 300 tane devekuşu yumurtası varmış kandillerin kasnağında. Bugün altı tanesini hala görebiliyoruz. Çünkü devekuşu yumurtası, insan burnunun duyamadığı bir koku salıyor ve örümceği uzaklaştırıyor. Bunu dahi düşünüyor Sinan ve 500 yıldır örümceğe mani oluyor.
Kitapta da yer vermişsiniz. Acem Şahı’nın yardım için gönderdiği hazineyi Kanuni’nin Süleymaniye’nin temeline döktürdüğü doğru mu?
- Temeli açıp bakarsak bulabiliriz. Anlatılanlar bu yönde. Hatta Sinan’ın oradan aldığı on değerli taşı Cevahir minaresine yerleştirdiği ve minarenin 1800’lerin sonuna kadar parladığı söyleniyor.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler