Gündem Aşk, dünya, hippiler ve onların çocukları

Aşk, dünya, hippiler ve onların çocukları

14.07.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Rock müziğin efsanevi ismi Neil Young Türkiye’de ilk konserini yarın akşam Küçükçiftlik Park’ta verecek. İki gün önce Hyde Park’taki unutulmaz konserinden tüyolar ise şöyle...

Aşk, dünya, hippiler  ve onların çocukları

Büyük hayranı değil(d)im. 10 kere konserine gitmedim. Plaklarını satın almamıştım. Şarkılarını ezbere söyleyemem. Takipçisi olduğumu da iddia edemem. Daha çok 1972 tarihli efsane Harvest albümü ve Jim Jarmusch’un ‘Dead Man’ filmine yaptığı soundtrack ile tanıyorum Neil Young’ı. Archie Bronson Outfit basçısı ve hayatı folk rock olan bir arkadaşım ısrar ediyor hadi konserine gidelim diye.
12 Temmuz günü Hyde Park’da konser alanına girdiğim andan itibaren şaşkınlığım devam ediyor. The National, canım Midlake, henüz 21 yaşında olan Tom Odell, Caitlin Rose ve binbir cesit binlerce hayranı hayatlarının bir döneminde ilham aldıkları bu adamı dinlemek için hazır bekliyor. Bense, itiraf etmeliyim ki, 68 yaşındaki bu dev çocuk, üzerinde “Dünya” yazan t-shirt’u ve ters taktığı kasketiyle sahneye çıkana kadar bu konserden neler beklediğimi aslında tam bilmiyordum.

Anlatacak o kadar hikâyesi var ki
Neil Young muazzam bir hikâye anlatıcısı. Grunge müziğin büyükbabalığından elektrikli arabası LincVolt’a, dijital müzik deneyimi kalitesini arttırabilmek için tasarladığı Pono formatından çektiği filmlere ve 35’den fazla albüme kadar anlatacak çok hikayesi var. Eroine kaybettiği arkadaşlarına kızgınlığını ‘The Needle and the Damage Done’ şarkısıyla, evde beyin felci geçiren oğlu Ben ile yaşadıklarını ise 80’lerdeki deneyimsel çalışmalarıyla anlatıyor. Bu eserlerinde aslında oğlunun cevap verdiği müziği arıyor. Bu kez hard rock grubu Crazy Horse ile sahnede olan Young’ın enerjisi bitmeyecek gibi. Konserde yer verdiği kült şarkılarından ‘Heart of Gold’da anlattığı gibi yaşamaya, sevmeye ve vermeye devam ediyor.
Neil Young’ı eski hayran kitlesi yalnız bırakmamış. Eşleri ve çocuklarıyla üzerilerinde eski turnelerin tişörtleriyle gelmişler. Sanırsınız seneler sonra okullarının pilav gününde eksiksiz bütün sınıf buluşmuş. Alanda hipster katalog kitabından fırlamış gençler de var beyaz ütülü gomleği ellerde şampanyayla konseri dinleyenler de. Sistemin neresinden veya hangi jenerasyondan olursa olsun alana hükümet karşıtı, çevreci, özgürlükçü ve aynı zamanda ağır sigara kokulu 70’lerin ruhu hakim. Neil Young özgür dünyayı sallamaya devam ediyor.
Sahnede konuşmayı çok tercih etmiyor Neil Young. Basta Rick Rosas ve elektrogitarda Frank Sampedro ile 1990 albumlerinden ‘Love and Only Love’ şarkısıyla başlayan 2 buçuk saatlik bir jam sessiona giriyorlar.
Konserde Bob Dylan’ın ‘Blowin’ in the Wind’ şarkısını da akustik uyarlayan Neil Young Türkiye’de ilk konserini bu salı IKSV ve Vodafone Red aracılığıyla Küçükçiftlik Parkt’a verecek. Bu yazın en güzel konseri olacağı kesin! Kaçırmayın derim.