05.12.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:
İSTANBUL Milliyet
önetmen Çağan Irmak’ın “Dedemin İnsanları” filmiyle yeniden gündeme gelen 1923 yılında Türkiye-Yunanistan arasında yapılan mübadelenin halen hayatta olan tanıkları, o dönemde yaşadıklarını anlattı. Türk ve Rum tanıkların anlattıkları dram, “Tempo” dergisinin Aralık sayısında Altan Aykan’ın fotoğrafları, Eyüp Erdoğan’ın “Aynı Denizin Çocukları” başlıklı yazısıyla yer aldı.
Mübadeleyi hayatta kalan Türk ve Rum tanıklar özetle şunları anlattı:
Ayrılırken Rumlar taşladı
Kazım Gönen (97, İstanbul):
“Mübadeleden önce savaş vardı. Baskın olduğunda, kız çocuğu olanlar Rumlar veya Bulgar eşkiyalar kaçırmasın, tecavüz etmesin diye çocuklarının yüzünü isle siyaha boyayarak dev testilerin içine saklardı. Mübadil olarak Türkiye’ye geldiğimizde 13 yaşındaydım. Biz gelmeden Rumlar köyümüze yerleşmeye başladı. Fransa’dan gelen büyük bir araca bindirdiler. Aracın yakınlarından geçen Rumlar taş yağdırıyordu. Zor bela Selanik’e ulaştık. Çiftçilikle ilgilendiğimiz için en uygun yer Çatalca’ydı. Türkiye’ye geldiğimde Türkçe bilmiyordum. Burada öğrendim. Yunanistan’daki evimiz çok güzeldi. Buradaki ise kümes gibiydi. Fakirdik. Çok büyük eziyet çektik.”
Bulgarlar ve Yunanlılar köylerimizi basmaya geliyordu
Mehmet Filiz (92, İstanbul):
“Doğum tarihim 19 Mayıs 1919. 4.5 yaşımdayken Yunanistan’dan buraya geldim. Selanik’in Sarı Şaban kazasındaki Bayram köyünde yaşıyorduk. Dedemin büyük bir arazisi ve 600-700 baş hayvanı vardı. Annem ve ben 1923 yılında mübadele ile Türkiye’ye gönderildik. Hem Bulgarlar hem Yunanlılar köyleri basmaya geliyordu. Onlardan kurtulmak için ormana veya dağ eteklerine saklanıyorduk. Herkes canını kurtarmaya çalışıyordu. Mübadele duyulunca, önce Yunanlılar köyümüze geldi. Sonra bizi trene bindirdiler. Annem, ben ve babaannem yola çıktık. Tren kalabalıktı. İnekler, eşekler ve insanlar aynı vagonda yol aldık. Babaannem hastaydı, hastaneye gönderdiler, bir daha bulamadık. Darıca’da bize ev verdiler. Sonrasında da nerede para varsa, orada çalıştık.
‘Bizde kötü olay olmadı, Rumlarla helalleştik’
Mehmet Güven (105, İstanbul):
“Selanik’te yaşıyorduk. Önce Türkiye’deki Yunanlılar, Yunanistan’a bizim köye yerleşti. 1923 yılının kışını onlarla beraber geçirdik. Bizim köyde kötü olaylar olmadı. Komşumuz Rum ailenin koyunlarını bizimkilerle beraber otlatırdım. Bir çocukları vardı. Damadım birkaç yıl önce Yunanistan’daki köyümüze gidince onu da gördü. O çocuk şimdi 90 yaşında ve beni hatırladığını söylemiş. 1923 yılının baharında Rumlarla helalleştik ve kaçtık. Son trenle Selanik’e ulaştık ama vapur bulamadık. 5-6 gün boyunca bir dağın başında çadırlarda kaldık. Yunan Hilal-i Ahmer’i (Kızılay) bize yemek verdi. Sonra gemi geldi, Tuzla’ya gittik. Celaliye’ye yerleştik. Bereketli bir yerdi, çok sıkıntı çekmedik.”
‘Vapurda ölenlerin cesetleri denize atılıyordu’
Vedia Elgün (88, İstanbul):
“Mübadele yıllarında doğduğum için adımı ‘emanet’ anlamında Vedia koymuşlar. 1.5 yaşımdayken mübadil olduk. Babamın babasından kalan büyük bir çiftliği ve geniş arazileri vardı. Kendilerini Türkiye’ye götürecek vapurlara ulaşmak isteyen Türk aileler, Selanik Limanı’na yürüyerek ya da kağnılarla gidiyordu. Yakınları yanlarında ölenler vardı. Denizdeyken ölenler oluyordu ve cesetleri denize atılıyordu. Annem ve babam aradan yıllar geçtiğinde dahi o dönemde ne yaşadıklarını bizlere hiç anlatmadılar. Hep sessiz kaldılar ve bir daha Yunanistan’a gitmediler. Varlıklı bir ailenin çocuğu olduğum için şanslıydım. Ailem ve diğer akrabalarımız özel vapur tutarak Türkiye’ye gelmişler. Bunu söylerken çok utanıyorum. Mübadil olarak kendilerine Giresun’da verilen eve yerleşmişler.”
‘Ailem 4 yıl dağda yaşamış’
Atanassios Fundaoğlu (78, Yunanistan Kozani): “Samsun Asarcık’ta yaşarken, 1922’de Yunanistan’ın Kozani şehrindeki Roditis köyüne mübadil olarak gönderilmişiz. Ailemiz Samsun’da rençberlik yapıyormuş. 120 canın yaşadığı köyümüzü askerler 1918’de yakmış. O tarihe kadar Türklerle aralarında hiçbir problem yokmuş. Ailem ve diğer köylüler 4 yıl Samsun’da dağda yaşamış. Dağlardaki otları pişirip yemişler. Bir kısmı açlıktan ölmüş. Annemle babam Yunanistan’a ayrı vapurlarla gönderilmişler. İnsanlar çocuklarını bile götürememiş. Yunanistan’a geldiklerinde annem de babam da Rumca konuşamıyormuş. Ben 3 kere gidip gördüm oraları. Çocuklarım Türkçeyi biliyor. Ben 10 yaşıma kadar doğru dürüst Rumca bilmiyordum. Roditis’teki evimizde hep Türkçe konuşuluyordu.”