Gündem Deniz’e parmak kelepçesi takıyordum!

Deniz’e parmak kelepçesi takıyordum!

06.05.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Deniz Gezmiş’i duruşmalara götürürken sıkı güvenlik önlemi alındığını vurgulayan Uğur, “Deniz’e ayrıca parmak kelepçesi takıyordum. Bu kelepçenin özelliği anahtarı olmadan kolay çözülememesi” dedi...

Deniz’e parmak     kelepçesi  takıyordum

6 Mayıs 1972’de idam edilen 68 kuşağının gençlik önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, bugün mezarları başında düzenlenecek törenle anılacak. Aradadan geçen 44 yıla rağmen düşünceleri ve yaşadıkları hâlâ konuşulan, Türkiye siyasetinde hâlâ etkili olan Deniz Gezmiş’le ilgili bugüne kadar günyüzüne çıkmamış anılar da anlatılıyor. Gezmiş’in tutuklandıktan sonraki sürecine yakından tanıklık etmiş isimlerden dönemin Ulucanlar Merkez Cezaevi Jandarma Karakol Komutanı Kazım Uğur da o anıların sahiplerinden biri.

Uğur, özellikle Gezmiş’le baş başa geçirdiği 15 saati unutamıyor. Anılarını Milliyet’e anlatan emekli astsubay Uğur’un sözleri şöyle:

‘Yorgun görünüyordu’
“15 Mart 1971 Pazartesi Deniz Gemerek’te, Yusuf Aslan ise Şarkışla’da yakalanarak Ankara’ya getirildiler. Tutuklanan Deniz Gezmiş, 18 Mart 1971 günü akşamı getirilerek cezaevinde ayrılan tek kişilik hücreye konuldu. Üzerinde kazak, yelek, ayağında ise altı demirli bot vardı. Her hali ile çok yorgun olduğu görülüyordu.

Haberin Devamı

Deniz’e parmak     kelepçesi  takıyordum


Yusuf Aslan da tutuklanmış ancak yaralı olması nedeniyle Ankara Numune Hastanesi’nde tedavi ediliyordu. Biz buraya ‘taş pavyon’ diyorduk. Taştan yapılmış tek bir bina olduğundan askerlerce bu isim konulmuştu. Deniz ve Yusuf için kaçacakları ya da suikaste uğrayacakları konusunda çok sayıda ihbar alıyordum. Emrime eğitimli bir tim asker takviye verildi.

Özel kelepçeli önlem
Deniz ve Yusuf’un duruşmalarına Ankara Adliyesi’nde başlandı. Duruşmalara bizzat karakol komutanının da nezaret etmesi isteniyor ve çok dikkatli olmamız da emrediliyordu. Sürekli güzergah değiştiriyordum. Sabah teslim alırken üzerlerini sıkı şekilde aratıyordum. Kelepçelerini de kendi nezaretimde taktırıyordum. Deniz için ayrıca parmak kelepçesi takıyordum. Bu kelepçenin özelliği ise anahtarı olmadan kolay çözülememesidir.

Deniz’i adliyede komutanlara ait bir odada muhafaza ediyordum. Diğer tutuklularla bir arada tutmuyordum. Bu odada da yalnız ikimiz oluyorduk. Bu sırada Adliye çay ocağından çay ikram ediyordum. Odadaki masamın üzeri ona verilmek üzere gelen hediye kutuları ile dolmuştu. Halbuki askere hediye alınmamasını söylemiştim. Ancak benim de kıramayacağım kişilerin isimleri verilerek hediye paketleri geliyordu. Bu paketleri kontrol için açtığımızda içinde kağıtlı şeker, börek, iç çamaşırı, çikolata gibi şeylerin olduğunu görüyorduk. Deniz, bana bu kutulardan birini açtırarak kağıtlı şekerden yemeye başladı. Bana da ikram ettiyse de kabul etmedim.

‘Kadın polismiş’
Tam bu sırada, kapı açılarak bir kadın başını uzattı. Kadın, ‘Deniz, geçmiş olsun’ diye seslendi. Deniz kadını gördü, ancak bir şey söylemeden başını tekrar bana doğru çevirdi. Kadın da dışarı çıktı. Dışarıdaki asker, kadının kendisine, ‘Kadının polis olduğunu, Deniz Gezmiş’i çok iyi tanıdığını ve aldığı bilgileri üst makamlara bildireceğini ifade ettiğini’ söylemişti. Yeniden odaya girdiğimde Deniz bana, ‘Bize çok yakındı, hatta içimizden biriydi. Demek ki bu kadın polismiş. O halde hepimiz suçluyuz. Ne kadar aldanmışız’ diye içini çekti.

Bunun üzerine, ‘Bak Deniz bu kadar seviliyorsun, istediğin mevkiye gelirdin. Neden bu işlere bulaştın?’ diye sordum. Yüzünün rengi değişti ve bir topluluğa konuşurcasına şunları söyledi:

‘Halkın hizmetindeyiz’
‘Bak Komutan Bey, biz isteseydik çok kan dökülürdü. Yakalandığımda yanımda şarjörü dolu otomatik silah vardı. Kimseye karşı kullanmadım. Şarkışla’da bir astsubayın hanımı kazayla yaralanmış, tedavi masrafını cebimden vermiştim. Bizim gayemiz insanlık tarihine yön vermektir. Yurt sevgisini aşılamaya çalışıyoruz. Biz arkadaşlarımızla birlikte sen ve senin gibilerin ve ezilenlerin mücadelesini veriyoruz. Bu davalar bizimle başlamadı ama emperyalistlerin sonu gelinceye kadar devam edecektir. Onursuz yaşamaktansa onurlu ve şerefli ölmeyi tercih ederim. Biz halkın hizmetindeyiz. Bunun için mücadele veriyoruz.’

‘Ceza belli’
12 Nisan 1971’deki duruşmadan çıkan Deniz, ‘Bu davanın arkasında birileri var. Ne ceza vereceklerini de biliyoruz. Bizler bir defa cezalandırılacağız ama bizi cezalandıranlar ömürlerinin sonuna kadar bu kararın cezasını çekecekler’ dedi.

Haberin Devamı

‘Cezaevi kapısında bekleyen küçük kız Deniz’e şeker verdi’

Haberin Devamı

Duruşmadan sonra Ankara Adliyesi’nin güvenlik açısından sakıncalı görülmesi üzerine Kayseri’ye sevkleri emri verildi. 15 Nisan 1971 Perşembe günü Deniz ile biri kadın dokuz kişiyi teslim aldım. Sanıkların ellerine kelepçeleri taktım, ayrıca ara zincirlerle birbirlerine bağladım. Deniz’i ise bindiğim araca aldım. Bileklerine kelepçe, baş parmaklarına parmak kelepçesi takmıştım. Bu arada bir kız çocuğu, Deniz’in çok sevdiğini bildiği kağıtlı şekerleri ona vermek istedi. Şekeri aldırmayınca kendisine yerlere atarak ağlamaya başladı. Deniz ise, ‘bu küçük kızı kırma’ der gibi bana bakıyordu. Dayanamayıp şekerlerin Deniz’e verilmesini söyledim. Çocuk çok sevindi. Deniz kızı iyi tanıdığını, ODTÜ öğrencisi ve Ankara’da üst düzey bir bürokratın kızı olduğunu söyledi. Gizli tutulan nakilden nasıl haberdar olduğunu da anlayamamıştım. Deniz yolculuk boyunca kağıtlı şeker yedi. 6 saat süren yolculuk boyunca sorun çıkmadı.

Haberin Devamı

‘Bizi hiçbir yere sığdıramadılar’

Haberin Devamı

“12 Mart Muhtırası’ndan sonra sanıkların Ankara’daki Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde yargılanmak üzere tekrar Ankara’ya getirilmesi emri bana verilmişti. 36 gün sonra sanıkları geri getirmek üzere Kayseri’ye gittim. Deniz, ‘Komutan Bey yine mi sizsiniz? Görüyorsunuz ki yargılayacakları mahkeme bulamadılar’ dedi. Deniz’e parmak kelepçesini yine taktım. Nevşehir Topaklı’ya gelince aracın lastiğinin havasının indiği anlaşıldı. Yarım saatlik tamir süresi vardı. Emniyet tedbirlerini de aldıktan sonra Deniz’e araçtan inmesini söyledim. Bir ilkbahar sabahıydı ve etraf yemyeşildi. Arkadaki araçtan inen diğer tutuklularla selamlaştı. Bu sırada bana dönerek, ‘Bizi hiçbir yere sığdıramadılar’ dedi. Derin derin havayı soluyordu. 6.5 saat sonra Mamak Askeri Cezaevi’ne ulaştık. Cezaevi yetkilileri tutukluları götürürken, Deniz bana dönerek, ‘Komutan Bey, bir daha görüşmek üzere’ dedi. Bu onu son görüşümdü.”