09.10.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
ELİF ERAL
Tarihöncesi ve tarih çağları boyunca imparatorluklar arasındaki sınırı belirleyen, geçtiği her bölgede bereketi ve medeniyeti simgeleyen Fırat Nehri, bu misyonunu bugün de sürdürüyor. Türkiye, Suriye ve Irak topraklarındaki yolculuğu boyunca, uğradığı her bölgeyi güzelleştiren Fırat, ülkemizin su potansiyeli en yüksek ırmağı aynı zamanda. Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Adıyaman, Şanlıurfa ve Gaziantep’ten geçerek yolunu Basra Körfezi’nde tamamlayan Fırat’ın en güzel duraklarından birini de kuşkusuz Şanlıurfa-Gaziantep sınırını bir bıçak gibi yardığı bölge oluşturuyor.
‘Su Sporları Festivali’
Çağlar boyunca etrafında şekillenen uygarlıkların yanısıra insanoğlunun birbirine ettiği zulme, yaşattığı acıya da tanıklık eden Fırat, kaç kişiye mezar oldu bilinmez ama artık yaşamın, umudun taşıyıcısı olmak istercesine akıyor. ‘Fırat’ın çocukları’ da nehrin üzerinde çeşitli su sporları yaparak bu güzel gaye için çabalıyor. Onlardan biri de geçen hafta sonu Gaziantep
‘Su altı müzesi yolda’
Fırat’ın etrafındaki kültürel mirasın korunması ve turizme kazandırılmasını arzuladıklarını belirten Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, bu konuda en çok gençlerden umutlu olduğunu, tarihi güzelliklerin tanıtılmasında herkese görev düştüğünü söyledi. Şahin bundan sonra da Zeugma’nın su altında kalan bölümünün tanıtımı için çalışmalar başlatacaklarını, ‘Rumkale su altı arkeoloji müzesi’nin altyapısını oluşturacaklarını müjdeledi.
Festival boyunca nehir kenarında bir bayram havası eserken, Fırat’ın güzellikleri de sadece dizilere dekor olmaktan bir nebze de olsa kurtuldu.
Görünen güzellik görünmeyenin teminatı
Rumkale’de antik kentin su altında kalan kısmı merak uyandırdığı kadar görünen güzellikleri de büyüleyici. Merzimen Çayı’nın Fırat Nehri ile kucaklaştığı noktada kayalar üzerinde oturan kentin tarihi Paleolitik döneme kadar uzanıyor. Yüksek mühendislik ve estetik kabiliyetiyle yapılan taş evleri görenler bu ihtişamlı güzelliğin karşısında selam duruyor. Med, Pers,
Antepliye ‘İki yumurta kır, ye’ demek hakarettir!
Gaziantep denilince ilk akla dünyaca ünlü mutfağı geliyor. Gaziantepliler için yemek yapmak da yemek yemek de öyle geçiştirilecek bir olay değil; bayağı büyük mesele. Hakkı verilmiş bir Antep sofrası kurmak için üç gün önce hazırlık yapmak gerekiyor misal. Ve Aç olan birine ‘iki yumurta kır, ye’ demeyi hakaret sayıyorlar. Yemek yemeyi aşırı ciddiye alan Anteplilerin her biri de bu yüzden doğuştan aşçı. Nesilden nesle aktarılan mutfak kültürünün yaşatıldığı yerlerden biri de Gaziantep Mutfak Sanatları Merkezi. Merkezde kebaplardan kazan yemeklerine, çorbalardan tatlılara kadar tüm lezzetler sunuluyor, haftanın bir günü ise aşçı adaylarına eğitim veriliyor.
Çiftetelliye her an hazırlar
Antep’in türküleri de yemekleri gibi acıyı, tatlıyı ve nice duyguları harmanlayan bir mozaiği içeriyor... Antep halkı günlük yaşamda her ne hal içinde olursa olsun gülümseyen yüzü ve her an kalkıp çiftetelli oynayacakmış tavrıyla dikkati çekiyor. Oturduğunuz kahvehanede yahut lokantada yöresel kıyafetleriyle birden çalgıcılar bitiyor etrafınızda.
‘Bereketli Hilal’ içinde bir kent
“Tarih farklı halklar için farklı yönde gelişti ama bu çevresel farklardan dolayı böyle oldu, halkların biyolojik farklılıklarından dolayı değil” diye anlatır Jared Diamond, “Tüfek Mikrop ve Çelik” adlı kitabında. Kuşkusuz ki öyledir; çünkü medeniyetler tarih boyunca su ve iklime bağlı olarak şekillenmiştir. 12 bin yıl önce, avcı toplayıcı göçer yaşayan insanlar, çeşidin bol, iklimin uygun olduğu coğrafyalara yerleşerek uygarlık tarihini başlatmıştır. Türkiye’de doğu Akdeniz’den başlayıp Basra Körfezi’ne uzanan Mısır, Lübnan, Filistin’i de kapsayan hilal şeklindeki bölgedir burası. Şeklinden ötürü ‘Bereketli Hilal’ denilen bu bölgede arpa, buğday, mercimek gibi bitkiler ile keçi, koyun, inek gibi hayvanların evcilleştirilmesi insanlık tarihinin akışını değiştirmiştir. ‘Bereketli Hilal’ içinde ve İpek Yolu üzerindeki Gaziantep’in tarihi de bu nedenle insanlık tarihi kadar eskidir. Birçok imparatorluğun hüküm sürdüğü kentte Babil, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Roma ve Bizans, Selçuklu, Osmanlı izleri açık bir şekilde gözlenir. Konumu itibarıyla her dönem kültür ve ticaretin merkezi olan Gaziantep’in Cumhuriyet tarihinde de özel bir yeri vardır. ‘Milli Mücadele’de işgal güçlerine karşı kahramanca direnen kente 1921’de ‘Gazilik’ unvanı verilmiştir.
‘Çingene Kızı’nı görmeden gelmeyin
Gaziantep’te Atatürk Anı Müzesi, Zeugma Mozaik Müzesi, Oyun ve Oyuncak Müzesi, Emine Göğüş Mutfak Müzesi gibi önemli tam dokuz müze bulunuyor. Son 3 yılda yaklaşık 2 milyon kişinin ziyaret ettiği müzelerin en önemlisi ise Zeugma Mozaik Müzesi. Zeugma Antik Kenti’nde devam eden kazı çalışmalarında çıkarılan eserlerin sergilendiği müzeyi 2017 yılının ilk dokuz ayında 118 bin 108 kişinin ziyaret ettiğini öğreniyoruz. Müzede görenleri önünde diz çöktüren güzellikteki mozaiklerin en gizemlisi ise hikâyesini bakışlarında saklayan ‘Çingene Kızı’.
Ata’yı nüfuslarına kaydediyorlar
“Nüfus kâğıdı kanunu çıktığında Selanik’in yurtdışında kaldığını, Ata’nın bir şehri olmadığını düşünen Gaziantepliler bir karar alır. Atatürk’ü Bey Mahallesi’ne kaydettirip nüfus kâğıdını çıkararak kendisine gönderir. Çok duygulanan Atatürk teklifi reddetmez ve ölene kadar bu nüfus kaydını kullanır. Bey Mahallesi’ndeki ‘Atatürk Anı Evi’nde Atatürk’e ait eşyaların yanısıra Ata’nın Gaziantep nüfusuna kaydını gösteren nüfus cüzdan örneği de sergileniyor.